Güçperest olmayın

BENİ GÜCÜMDE DENE

1-Zayıfken adilim zira adalet beni korur.

2-Ama bana güç ver ve bak; hala adil miyim diye…

3-Ezilmişlikten sonra güce erişmiş isem;

4-Etrafımı güçperestler saracak,

5-Ben de onları gücümle ezeceğim.

Güçperest; yani güce tapan demek.

Ezilmişliğin kötü yanı; insanı nesne konumuna indirgemesidir’ der Hasan Onat.

Nesne konumuna indirgendiğiniz andan itibaren sizin ciddi bir insanlaşma sürecine ihtiyaç vardır.

Eğer insanlaşmayı yaşamadan güçle tanışırsanız, sadece güçperest olursunuz.

Sizi insan yapan hasletlerinizi kaybedersiniz.

Bu durumda gücü olanlar hoyrat davranır, o gücün ezdikleri veya o güce yanaşanlar da güçperest olur çıkar.

Etrafınıza bakın, güç sahiplerinin her yanı, o güce tapanlarla çevrilmişi durumda…

Güç sahipleri, ezilmişlikleri ardından ele geçirdikleri gücü hoyratça kullanma eğilimindeler.

Zira o gücün getirdiği ağır sorumlulukları öğrenememişlerdir henüz.

Güçparamevkisiyasi ikbal veya nüfuz olabilir.

Sorun, güç sahiplerinin kötü davranışı kadar o güce tapan güçperestlerin ahlaki erozyon yaşamalarıdır.

Ahlak öğütücü güçten uzak durun.

Taptığınız güç, daha fazla biat talep edecek, siz güçperest oldukça ahlaki çürüme artacak, toplum; değerlerinden uzaklaşacak.

 GÜCE TAPAN MISIN, GÜCÜNLE EZEN MİSİN?

DEVAMINI OKU

Şeffaflığın gücü

HESAP VEREBİLİR OLMAK ŞART

1-Şeffaflık; gereklidir

2-Sırların ortalığa saçılması değildir

3-Şeffaflık; hesap verebilir olmanın gereğidir

4-Şeffaflık; güven duyulan şirketi var eder

5-Paydaşlarına hesap verebilmelisin

Halka açık şirketlerin yönetim kurullarında en az 2 bağımsız üye bulundurma prensibi var.

Şartları uygun yaklaşık 500 şirket için, 500’ü kadın, toplam 1000 yabancı üye, şirketin tepe yönetim katında olması demek.

Buna itiraz edenlerin gerekçelerini hatırlıyorum; “sırlarım ortalığa dökülecek” diyeninden; “şirketim yabancıların eline geçecek” paranoyasına dek kaygılar manzumesi…

Bu itirazları dinledikçe akla takılan soru şu oluyordu; Şeffaflıktan kime ne zarar gelir?

Sır dediğin bilgiye, küçük ortaklar adına vakıf olacak bağımsız üyelerden neden korkuluyor?

Bu durum aslında Yeni Ticaret Kanunu’ndaki, “ortaklar cari hesabına itiraz” argümanıyla aynı yerde buluşuyor; “hesap vermekten hoşlanmıyorum.

İster büyük ortağın ister hissedarın, küçük ortağın olsun; hesap vermeye yanaşmamak, artık kabul edilemezdir.

Halka açık olmasan da ve hesap verebilir olmalısın.

  PAYDAŞINDAN SAKLADIĞIN SIRRIN NEDİR?

DEVAMINI OKU

Gölgelerin gücü

BELÂ, GÖLGEYE AŞIKTIR

1-Gölge, ışıktan nasibini almama halidir.

2-Şeffaflık ışığı gölgeye mahal vermez.

3-Kurumlarımızı hesap verebilir,

4-Biz şeffaf kılarsak,

5-Kötülüğün yeşereceği gölge kalmaz

Dostoyevski’nin ilginç bir duası vardır; ‘Allah’ım bana baş edemeyeceğim bir şey vermeyeceğini biliyorum. Sadece bana bu kadar güvenmeseydin diyorum.’

İlginç bir dua…

Gücü bir üst siklete taşıyınca rekabet ikliminin değişmesi, sürecin tanımından gelir.. 

Düşük gelir grubunda baş edebildiğiniz dertler, üst ligde dönüşmüş, belalar da ölçek değişmiştir.

Yolsuzluk, rüşvet, irtikâp benzeri belalar, her iklimde, her inanç sisteminde, her coğrafyada ve gücün geliştiği her yapıda var ola gelmiştir.

Tedbiri alınmadıkça büyümüş, ülkeleri, kurumları helak etmiştir.

Bunların özrü olmaz.

Risk gerçekleşir, tedbir devreye girer ve kirlenme, daha yüksek standartlı düzenlemeleri davet eder.

Kayıp yılları hatırlıyorum; 1990’larda bu gerçeği en uzun yoldan öğrendik.

Maliyetini 2001 kriziyle herkes ve her kesim ödedi.

Ancak antikorlarını da geliştirdik.

Daha şeffaf yapılar, hesap verebilirlik, kurumsal yönetişim ilkeleri gibi modern kavramlar oluşturduk..

Yine yapmalıyız zira gölgeler çoğaldı.

SÜREKLİ GÖLGEDE YAŞAMAK İSTER MİSİNİZ?

DEVAMINI OKU

Görme duyma söyleme

3 MAYMUNU OYNAMAK

1-Doğuda: şeytanı görme

2-Yalanını duyma

3-Onunla konuşma demektir

4-Batıda: Trajediyi görme, feryadı duyma, gerçeği söyleme duyarsızlığını anlatır

5-Hayata bakışın doğulu mu batılı mı?

3 MAYMUN efsanesi, Doğuda ve Batıda çok farklı bilinir.

Doğuda; başkalarına karşı saygı ve özeni temsil eder.

GÖRME; Ayıbı ört, kusuru görme, mahreme bakma…

DUYMA: Gıybete kulağını kapa, dedikoduyu, iftirayı işitme.

SÖYLEME; Kötü söz sarf etme, yalan söyleme, sır tut.

Batıda ise durum bunun tam tersidir 3 maymun efsanesi…

GÖRME; Trajediyi görmezden gel, haksızlığı fark etme…

DUYMA; Yardım talebine duyarsız ol, çığlıkları işitme…

SÖYLEME; Gerçek karşısında sus, haklı olanı dillendirme…

Türkiye’de biz, 3 maymun efsanesini, batılılar gibi algılarız. G

erçek karşısında duyarsız, ilgisiz, kaygısız davrananlar söz konusu olduğunda;
3 MAYMUNU OYNAMA’ deriz.

3 Maymun figürü Japon kökenlidir ve isimleri şöyledir; Mizaru, Kikazaru, Iwazaru

Japonca’da sırasıyla (şeytanı) görmemek, işitmemek ve konuşmamak anlamındadır.

Hayata bakış açısına göre erdem; Doğudaki 3 maymun gibi davranmak ise Batıda, 3 maymun gibi duyarsız olmamaktır.

Aradaki farka kültür diyoruz.

 GÖRDÜN MÜ, DUYDUN MU, SÖYLEDİN Mİ?

DEVAMINI OKU

İyi adama bir iki soru

İYİLİK&KÖTÜLÜK

1-İyilik ile kötülük arasında tercihe zorlandığında,

2-Tarafsız kalmak, kötü tarafı seçmektir

3-İyi biri olmak, taraf olmaktır

4-Doğruya, güzele, iyiye

5-Taraf olduğun iyilik mi kötülük mü?

Anladık iyisin, Ama neye yarıyor iyiliğin?

Seni kimse satın alamaz, Eve düşen yıldırım da Satın alınmaz.

Anladık dediğin dedik, Ama dediğin ne?

Doğrusun, söylersin düşündüğünü…

Ama düşündüğün ne? Yüreklisin, Kime karşı?

Ama düşündüğün ne?

Yüreklisin, Kime karşı?

Akıllısın, Yararı kime?

Gözetmezsin kendi çıkarını, Peki,gözettiğin kiminki?

Dostluğuna diyecek yok ya, Dostların kimler?

Şimdi bizi iyi dinle:

Düşmanımızsın sen bizim,

Dikeceğiz seni bir duvarın dibine…

Ama madem bir sürü iyi yönün var,

Dikeceğiz seni dibine iyi bir duvarın,

İyi tüfeklerden çıkan, İyi kurşunlarla vuracağız seni. 

Sonra da gömeceğiz, İyi bir kürekle, İyi bir toprağa…

Bertolt Brecht’in; iyi niyetin “gerek şart” olduğu ama asla “yeter şart” olmadığını anlatan klasikleşmiş şiiri…

İyi insan” ve “düşman” kavramları üzerinden kurduğu; tezat (oksimoron) sanatının şaheseri…

  SEN İYİ İNSAN, KİME YARAR İYİLİĞİN?

DEVAMINI OKU

Hoyratlığın yükselişi

KİBAR İNSANLAR ATLARINA BİNİP GİTTİLER

1-Ortalık Recep İvedik’lerle dolu…

2-Kaba, hoyrat, saldırganlık; genel tavır olmuş.

3-Eline güç geçiren, ötekini azarlar olmuş.

4-Oysa bize insanca davranmak gerekiyor.

5-Kibar ol.

Size de tuhaf gelmiyor mu? 

Nezaket ortadan kalktızarif insanlar buharlaştı adeta.

Ortalık hoyratlık simgesi Recep İvedik’lerle doldu.

Kibar davranmak yerine saldıranyasalara saygı duymazkurala uymaz bir tutum geliştirdik.

Hoyratlığın yaşı filan da yok. 

Genç-yaşlıkadın-erkekkentli-köylü hemen her kesimden insan, ötekine ya hoyratça davranıyor, onu azarlıyor

Kırmızı ışıkta geçen araca ‘ne yapıyorsun?’ demeye gör; inip gelip sizi dövebiliyor. 

Yere çöp atanı ikaz edince sizi darp edebiliyor.

Trafik, eline güç verilmişlerin içindeki ilkelliği ortaya çıkaran en önemli ortam.

Zira bir zırh içinde dolaşıyor ve ilk zulmünü yayalara yapabiliyor.

Ceza? Aksine; ödüllendirilir gibi ya takipsizliğe uğruyor veya karakol kapısında sırtı sıvazlanıyor.

İşini yapmayan memura mı denk geldiniz?

İstediğin yere şikayet et’ diye küstahlaşabiliyor.

Haklı da…

Onu şikayet edeceğin üst makam, ondan da hoyrat davranabiliyor.

Özetle, hoyratlık yükselen değer oldu.

Oysa biz görgü dersi konulsun istedik.

    AZARLANMAKTAN BIKMADINIZ MI?

DEVAMINI OKU

Susarak yalan söyleme

SUSMAMANIN 5 ERDEMİ

1-Kötülere karşı çıkarsın

2-Mazlumun hakkını gözetirsin

3-Zalimi uyarmış olursun

4-Sorumluluğun hakkını verirsin

5-İyiliği tebliğ edersin

Yalanı susarak söyleyen sorumluluktan kaçmış olur.

Bir yerde kötülük varsa ve orada sorumluluk sahipleri eğer susuyorsa, bu suçtur.

Zira kötülüğe karşı tarafsız kalmak olmaz. 

Konuşması gereken yerde susan; yalan söylüyor demektir.

Yalanı susarak da söylersin.

Haksızlığı fark edip ona karşı çıkmaz susarsan, topluma yalan söylemiş olursun.

Yalanın bileşenleri, onu var eden niyetlerde saklıdır. Aldatmakkorumakgeçiştirmek

Daha mekanik anlatımla; 1-Savaş, 2-Sıvış, 3-Saklan…

Sorumluluk sahibi mert insan kötülükle savaşmalı.

Çünkü ‘bana dokunmuyorsa sorun yok’ diyemez.

Hele ki sıvışıyor ve zalimin zulmüne dur demesi gerekirken kaçıyorsa, bu daha büyük bir suçtur.

Saklanmak, ortalıkta kötülük varken susmakla mümkündür ve yalan söylemenin en sinsi halidir.

Zaten bir sorunu kendi sorumluluk alanının dışına ötelemek, kötülükten yana çıkmanın sinsi tutumudur.

Eskiler, Şahid-i Sûr derlerdi.

Günümüzde yalancı şahit deriz fakat asıl anlamı, yalanlar içinde yalanla yaşamaktır.

Aydın insan yalana şahitlik yapmaz, susarak yalan söylemez.

KÖTÜLÜK KARŞISINDA SUSANLARDAN MISIN

DEVAMINI OKU

Seve seve çalmak

ÇALMAYA KARŞI 5 ÖNLEM

1-Dürüstlüğü şiar edin, empati kur.

2-Yasaları çiğneme, çiğnenmesine izin verme.

3-Çelişki, aşağılama ve alaycılıktan uzak dur.

4-Dolandırıcılığa dahil olma.

5-Hırsızları kendine yönetici yapma.

İstanbul Kağıthane’de sevgili iki genç, sahibi tarafından işyerinin önüne bırakılan Badem isimli Shiwawa cinsi köpeği sevme bahanesiyle kucaklarına alıp kayıplara karıştı.

İki genç Badem’i seve seve çaldı

Çalmak başkasının malına gizlice el koymaktır.

Hırsızlamak da diyebiliriz.

Bunu severek yaptığınızda sahibi de fark etmeyebilir, çalınan da fark etmeyebilir.

Zira çalma eyleminin getirdiği gizlilik, sessizlik, karanlık, saklanmak, pusu, hissettirmeme yoktur.

Gözünüzün önünde gerçekleşir. 

Aşikardır.

Çalmak ahlaktan yoksun olma halidir. 

Yozlaşmışlıktır.

Dolandırmaktır.

Ürettiğinden fazlasını tüketen, aradaki farkı ya borç alacak veya çalacaktır. 

Kazandığından fazlasını tüketen için durum aynıdır.

Yüksek enflasyon, tüm sistemin bizlerin malına, servetine göz koymasıdır, cebimizde avucumuzda olanları çalmasıdır.

Bir toplumda hırsızlık yaygın hale gelmeye başlarsa, hırsızlarını da seveceklerdir

Kleptokrasi böylesi bir toplumun yönetim biçimi alacaktır.

SEN, SENDEN ÇALANLARI UYARIYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Ceza kalksa da suç yaşar

SUÇ VE CEZA

1-Suç işleyen sevinmesin.

2-Ceza er veya geç yoldadır.

3-Adalet bir gün ona ulaşır.

4-Zalim; bedel ödeyecektir.

5-Zulüm arttığı yerden kopar.

Suçlunun güçlü hale geldiği toplum, çürümeye başlamış demektir.

Hammurabi, bundan 3 bin 800 yıl önce Babil sokaklarına diktiği tabletlerle cezayı tanımlayan ilk kral olmuştur.

Suç tanımları yaparak cezayı yasalara bağlamakla kalmamış, “ben bu yasayı bilmiyordum” bahanesini sonsuza dek ortadan kaldıran; “yasaların biliniyor olması ön kabulünü” icat etmiştir.

Hammurabi’den bir örnekle; hırsızlık, yakalanma halinde suç sayılıyor.

Yakalanmayan suçlu kabul edilmediği gibi ceza da gerektirmiyordu.

Cezanın 3 temel işlevinden söz eder çağdaş hukuk;

1-tekrarını önlemek, 

2-işleyeni ıslah, 

3-toplumu yönlendirme…

Aslında üçü de bir düzenin varlığına, bu düzenin korunmasına yönelik ruh taşımaktadır.

Neticede ceza kaldırılabilir olsa da suçinsanın içinde sonsuza dek yaşar.

Cezası çekilmemiş her cürüm, ya henüz yasayla tanımlanmamış veya henüz ortaya çıkarılmamıştır.

Hiç kimsenin işlemediği suçun masumu sayılmaması tam da bu yüzdendir.

Suçlular bugün ceza görmüyorsa, suçları ortadan kalkmaz.

Adalet gecikebilir fakat suç er veya geç cezasıyla buluşur, ceza er geç gelir.

 BU SUÇLAR CEZASIZ KALIR MI SANIRSIN?

DEVAMINI OKU

Komşun açken uyuma

YOKSULLUK VE YOKSUNLUK…

1-Karşılığını veremeyecek birine;

2-Bir iyilik yapmadıkça,

3-Mükemmel bir gün yaşamış sayılmazsın.

4-“Yardım edilmiş yoksullar” yerine;

5-“Giderilmiş yoksulluk” ayırtına varanlara selam olsun.

Yoksulluk; “bir şeylerden yoksun olmak” haline denir.

Kimine göre bu günlük bir “kalori” hesabıdır.

Kimine göre de hane halkının, bilmem kaç bin liralık kazancı olamaması.

Kimisi de bilgisizliği, ilgisizliği yoksunluk olarak tanımlıyor.

İnsanın ihtiyaçları sınırlı fakat istekleri sonsuz.

Kaynakları kısıtlı fakat iştahı sınırsız…

Kısıtlı kaynaklarla sonsuz istekleri arasındaki “temel ihtiyaçlarını” karşılayamama hali de yoksulu şekillendiriyor.

Bunu Korona bize gösterdi.

Yükselen değerleri topluma dayatıp, bir şekilde kendi içinde dengeye gelmiş ihtiyaç tatminini bozduk.

Sonsuz istekleri “ihtiyaçmış gibi” gösterip, buna ulaşamayanları zaten yoksullaştırdık.

Hâlbuki inancımız, “komşusu aç iken uyuyan, bizden değildir” diyordu.

Onlar için zekat kurumumuz var oysa…

Şükür ki yoksulu gözeten zekâtını fazlasıyla veren, binlerce hayırseverimiz var.

İyi ki de varlar…

Ama yoksula sırt çevirmeyi marifet sayan da çok.

Yoksul da acıkır. Yoksulun çocuğu yatağa aç girmesin.

Yardımı esirgemeyelim…

BİR YOKSUL ÇOCUĞA YARDIM  YAMAYI DÜŞÜNÜR MÜSÜN?

DEVAMINI OKU