Türk kahvesini dünya markası yapabiliriz

KAHVE CARİ AÇIK KAPATABİLİR
Dünyada kahve; 20 milyar $’lık ekonomisiyle petrolden sonra en yaygın emtia.
Teknoloji Türk kahvesini mutfaktan salona, kafeye taşıdı.
Şimdi sıra onu espresso gibi dünya markası yapmaya geldi.

Dünyada her gün 1.2 milyar fincan kahve içiliyor ve bunun ancak %10’u Türk kahvesi. İnsanlar espresso bazlı kahvenin hakim olduğu kürede Türk kahvesini daha az beğeniyor değil. Sadece yapımı daha zor olduğu için çok fazla yaygın değil… Bu tespit, Okka kahve makinesinin mucidi Arzum’un Yönetim Kurulu Başkanı Murat Kolbaşı’na ait; ‘biz bu süreci kolaylaştırırsak, gezegene espresso değil Türk kahvesi hakim olabilir.’ Peki bu mümkün mü?

İşe elektrikli cezve ile başladıklarında ülkemizde kişi başına ortalama kahve tüketimi 250 gram idi. Arçelik’in başarılı Telve’si ile makineler sayesinde 10 yıldan bu yana tüketim katlandı ve şimdi ortalama kişi başı yarım kilo kahve tüketir olduk. Türk kahvesi etrafında oluşacak lokumcusundan, fincancısına, kahve tedarikçisine dek eko sistem söz konusu… Bize düşen dünyaya espresso yerine Türk Kahvesi dedirtebilmek… BAŞARAMAZ MIYIZ?

DEVAMINI OKU

Bürokratik oligarşi ülkenin hız tümseği

ZAMAN HIRSIZI MALİYETİ ÖDER
Türk Standartları Enstitüsü’nden şikayet had safhada.
Standart verirken ülkeye ve üretime yüklediği zaman maliyetinin hesabı sorulsun.

Araba üretim bandından 4 dakikada düşüyor, üzerine soğutucu takmak, 21 gün sürüyor. ‘Bu, neden böyle?’ diye soruyor küçük sanayici… Türk Standartları Enstitüsü (TSE) neden üretim hızında iş yapmaz? Oysa daha hızlı hizmet verebilmesi için organlar yönetmeliği dahi değişti.

Ancak kafaları aynı kaldı. Misal soğutucu ünitesi montaj projesini 21 günde onaylayan TSE’nin hangi çağda kaldığı merak konusudur. Başvuru oluşturma, uzman incelemesi, havale süreci, teknik komisyon tetkiki, revizyon döngüsü…

Bu döngü ile sadece küçük sanayici değil, Türkiye zaman kaybediyor. Zaman kadar hayati maliyet yoktur ve bunun hesabı sorulmalıdır. ‘Standart onayı önemlidir, işime özen gösteriyorum’ mazereti geçerli değildir. Üretim bandının beklemeye tahammülü yoktur ve işini yavaşlatan bürokrat bunun hesabını verebilmelidir.

ZAMAN HIRSIZI MISIN?

DEVAMINI OKU

Klavye mi mouse mu?

KAYNAK SORUNU DEĞİL İDRAK SORUNU
Bilgiye kaynak aktarmak gerek.
Bizde kaynak bol fakat idrak eksik.
İdrak, eğer sen üretmemiş isen o bilgiyle hayatını yönetemeyeceğin gerçeğidir.

25 yıl önce bilişim konferanslarında sıkça uyguladığım test şuydu: ‘Bilgisayarı olan el kaldırsın.’ Önceleri tek tük ama sonraları, salonun neredeyse tümü el kaldırır oldu.

Bilgisayarı olanlara devamla şunu sorardım: “En fazla mouse’u mu yoksa klavyeyi mi kullanıyorsunuz?

Gelen cevapların genel dağılımı ilginçti; %80 mouse, %20 klavyeBenim buna getirdiğim yorum, klavyenin üretim, mouse’un tüketimi temsil ettiğiydi. Kısaca; üretmiyorduk

Rahmetli Turgut Özal, 80’lerde şunu diyordu; ‘1 milyon bilgisayar olsa, Türkiye’yi uçururduk.’ Kastettiği; bilgi sayesinde ekonominin dönüşeceği idi. Ancak Özal’ın vefatı ardından bu zihniyet sürdürülemeyince işyerlerimiz ve evimiz bilgisayarla dolmasına rağmen, sektör uçtu fakat Türkiye yerinde kaldı. Sebep? Bilginin de tüketicisi olduk.

Son 15 yıldır araştırma ve geliştirmeye bıkmadan kaynak aktarıyoruz. Ancak AR’aştırdığımız kadar GE’liştiremedik.

Ben bunu üretimsizliğe bağlıyorum. Başkasının ürettiği

        bilgiyle yetinmemeliyiz. BİLGİ ÜRETİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Yemek yerken Müslüman ticaret yaparken farklı?

HELAL OLSUN YAPABİLENE
İslâmi bono denilen “sukuk”, Müslüman ülkelerde arpa boyu alırken İngilizler bu alanda lider.
Helalin inanç kodları bizde fakat ellerin zenginlik alanı olmuş.

Yemek yerken Müslüman, ticaret yaparken farklı davranamayız… Kaldı ki “helâl” kavramı, sadece gıdayı değil, ticaretten iş hayatına, sosyal ilişkilerden, yaşam tarzına dek her alanı kapsıyor. Adına helâl demeden toplumlar, dürüst, hakkaniyet, adalet peşinde koşuyor.

İnanç sistemimizde yer alan helâl kavramının toplumun bütün kademelerinde benimsenmesinde her kurumun sorumluluk taşıması gerekir. Benim tezim şu; inancımız bize “helâl” kavramına dair muhteşem tanımlar sunarken inanç coğrafyamız, bu tanımları hayata geçirmede eksiklerle dolu. Misal Müslümanlar için en önemli konulardan olan “Helâl Gıda” konusunda bile utandıracak rakamlar söz konusu… Dünya “helâl pazarı” büyük ölçüde gayrimüslimlerin elinde. 2 milyarlık İslâm âlemi, 4 trilyon $’lık pazarın sadece % 20’sinde varlık gösterebiliyor.

DÜRÜSTLÜK; ELE HELAL DE BİZE HARAM MI?

DEVAMINI OKU

Kümesteki kazlar Dışarıdaki tilkiler

VERGİ ve ZAM ENFLASYON ÜRETİR
Enflasyonla mücadelede temel dert, üretimi artıramamak.
Yeni vergi, yüksek zamlarla ekonomi iyileşmez.
Geleceğe dair güven inşa etmeyen, zamdan medet ummasın.

Gelirden önce vergisini arttırırsan; gelirden de vergiden de olursun. Vergi oranlarını tırmandırınca ekonomi, kayıt dışına doğru meyleder. Kümesteki kazları daha fazla yolmak zorunda kalır, dışarıdaki tilkilere prim vermiş olursun. Zamlarla kronik enflasyon üretmek de cabası…

Yeni vergiler gündemde… Konaklama, lüks konut, dijital hizmet, döviz alım satım vergisi, 500 bin lirayı aşan serbest meslek kazançları vergisi, sporcu hakem vergisi.

Vergi salmak kadar, onu toplamak önemlidir. Salınan vergi adil olmalı, üretimi desteklemeli, zaten el freni çekilmiş ekonomiye fazladan takoz olmamalı… Gelir üretmeyenden sürgit vergi alamazsın. Bütçe açığını kapamak için sabit gelirliye, bordroluya yüklenirsin. Soru şudur; bütçeyi denkleştirmek için neden kamu harcamaları azaltılmaz?

ADALETSİZ VERGİ, SÜREKLİ ZAM; ÇARE MİDİR?

DEVAMINI OKU

Enerji üniversitesi

BİLİM OLMADAN ASLA!
Kaya gazı moda oluyor, ortalık ahkâm kesen hocadan geçilmiyor ama ortada tek bir araştırma yok.
Oysa ihtiyacımız; Ar-Ge yapacak enerji uzmanı bilim insanlarıdır.

Enerjide arz güvenliğini çözemediysen, büyüyemiyorsun. Türkiye su ve kömür dışında fazla kaynağa sahip değil.

Ama güneş ve rüzgar dâhil alternatif kaynaklarımız var.Petrol ve doğal gaza ödediklerimiz; cari açığın temel yapı taşlarıEnerji yoksa üretimin yanı sıra huzur da yok.

Hatta bir ülkenin enerji politikasından söz ediyorsak, aslında dış politikasından bahsediyoruz demektir.

Peki, enerji bu kadar önemliyse, buna dair ne yapıyoruz dersiniz? Enerji diplomasisi, finansmanı, verimliliği, tasarrufu tamam da bilimi bu işin içine neden dahil edemiyoruz? Misal bizde her konuda fakülte açma yarışında yüzlerce üniversiteden hiç değilse birini bu işe tahsis etsek, uzmanlaştırsak?

Sonuçta kaya gazı, nükleer, biyo, fosil, kömür vs. dâhil bütün kaynaklar, bilimle buluşunca işe yarıyor. Türkiye’nin güneş enerjisi alanında mukayeseli üstünlüğe sahip olduğunu bizim profesörlerden değil, ABD eski Başkan yardımcısı Al Gore’dan duymuştuk.

        Sorum şu; BİLİMSİZ ENERJİ MÜMKÜN MÜDÜR?

DEVAMINI OKU

Havanda su dövmek Bunu elekle taşımak

ÇARE, SÜREKLİ AĞLAMAK MIDIR?
Toplantılarda ‘ağlayarak isteme’ modası başladı.
Teşvik, af, yapılandırma, kurtarılma, hibe, imtiyaz, vergi indirimi…
Çözüm üretmek yerine sürekli ağlamak çare midir?

İşler yolunda gitmediğinde, ‘sorun tespiti ve çare arama’ toplantıları yapmaya pek meraklıyız. Yapılmalı da… Ancak bizdeki yaygın haliyle değil… Ne zaman böylesi toplantıya katılsam, fark ettiğim şudur; Çareyi, ağlamakta buluyoruz.

Bildik tek strateji ağlamak olunca; şikayet etmek, her şeyi istemek, herkesten istemek, verenden daha fazla istemek, en önemli sonuç oluyor. İşe yarıyor mu dersiniz? Hayır!

Yaramıyor çünkü soruna çare bulmak için toplananlar, çözüm önerisinden ziyade sorun tespitine odaklanıyorlar.

Hal böyle olunca bir toplantıda havanda su dövülüyor.

Bir sonraki toplantıda ise havanda dövülen bu suyu elekle taşıyorlar. Sonra da taşıma su ile değirmen dönmüyor.

Hatırlıyorum; ‘önümüzdeki 5 yılda sektör nereye gider?’ konulu toplantıda ortaya çıkan sonuç, dünün sorunlarıydı

.SORUNUN DEĞİL ÇÖZÜMÜN PARÇASI OLSANIZ?

DEVAMINI OKU

Turizme diplomasi desteği vermek şart

DAHA ETKİN İLETİŞİM

Türkiye’ye karşı yürütülen karalama kampanyaları, turizme zarar verebilir.

Kamu diplomasisi ve etkin iletişim sayesinde bu kara propagandalara karşı durmak zorundayız.

Turizmde işler, yolunda gidiyor. Bu yılın ilk 9 ayında toplam 41.6 milyon turist gelirken, 27 milyar $ gelir sağlandı.

Buraya kadar her şey güzel. Büyümeye destek veren, cari fazlaya katkı sunan turizmde, önümüzdeki döneme dair bazı riskler de belirmeye başladı. Bunlara dikkat etmeli.

Düne kadar Sultanahmet’te patlayan bombalar ile turizm sektörü yara alırdı. Bu defa bombalar, ABD Senatosu’nda Ermeni Tasarısı olarak, Almanya’da Türkiye’ye yönelik algı olarak patlayabiliyor. Ülkemize yönelik kara propaganda hız kazanırken turizme; vergi, yakıt desteğinden fazlasını yapma zamanı geldi. Misal kamu diplomasisi daha yoğun kullanılmalı, STK’larımız devreye girmeli, iş dünyası kendi küresel ilişkileri içinde Türkiye’ye karşı oluşturulan yıkıcı söylemlere karşı çıkabilmeli. Turizme destek sadece beldelerimizi tanıtmaktan geçmiyor. Diplomasi kanalları da

         işletilmeli.   SEN DE DESTEK VERİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

ELTİKRASİ yönetimi

ŞİRKETİNİZ, AİLENİN OYUN BAHÇESİ OLMASIN

Sadece eltiler, görümceler değil, damatlar, bacanaklar, yengeler, şirketin yönetiminde söz sahibi olunca o şirket kurumsallaşamıyor ve uzun ömürlü olamayıp batıyor.

Hayır; yanlış yazmadım ve bu başlığın elitokrasi (seçkinler yönetimi) ile alakası yok. Bu; daha ziyade bizimle ilgili…

1 milyon 300 bin KOBİ’nin “uzun yaşayamayışının” baş sorumlusu…  Kurumsallaşamayan aile şirketlerinin can düşmanı…  Kapanan firmaların ekseriyetinin ölüm sebebi…

Aslında elitokrasi; bir ulus içinde halktan ve gerçeklerinden kopuk yaşayanların yönetim iştahı diye tanımlanırsa, eltikrasi de benzer dinamizme dayanıyor; şirketin gerçeklerinden ve iş hayatından kopuk bir grup insanın (eltiler ve yengeler, damatları, gelinleri de katabiliriz), aralarındaki yıkıcı rekabetle aile şirketini krize sokmaları…

Son 10 yılda kurulan her 10 şirkete karşılık 4 şirket kapandı. Sebep; “kardeşler kavgası.” Peki, bu kardeşler neden geçinemez? Çünkü KOBİ kurumsallaşmamıştır ve eltiler gelinler savaşı, ortakları birbirine düşürmüş, hanede kalmayan huzur, şirketi de kapanmaya sürüklemiştir. Eltiler şirketi nasıl yönetiyor dersiniz? Eşine sorusuna bakın:

       SEN NEDEN ABİNDEN ERKEN İŞE GİDİYORSUN?

DEVAMINI OKU

Yatırımcı dururken Gaziantep koşuyor



DİLENCİSİ OLMAYAN KENT
500 bin Suriyelinin yaşadığı Gaziantep’te herkes çalışmalı.
Mülteci sorunu kalkınma modeline dönüştürülmüş.
Belediye Suriye Daire Başkanlığı dahi kurmuş.

Ne mi demek istiyorum? Çok basit… Türkiye yatırımda hız kesmiş iken Gaziantep, son 3 yılda 3 milyar $ yatırımla 150 yeni tesis kurdu. Gaziantep Sanayi Odası Meclis Başkanı Adil Konukoğlu; ‘frene basmadık. Böylece 180 ülkeye yılda 7.5 milyar $ ihracat yapan kent olduk’ diyor. Sanko Holding Onursal Başkanı Abdülkadir Konukoğlu; ‘Türkiye’den 2 tık üstteyiz’ diyor: ‘yeter ki birlik sürsün.’

Belediye Başkanı Fatma Şahin’e 2 milyonluk kentteki 500 bin Suriyeli ile kalkınmayı nasıl sürdürdüklerini soruyorum: ‘Gettolaştırmadık, Ensardan başladık yönetişime vardık. Kentin kuralları var. Türkiye’nin değerlerini yükseltiyoruz.’

Gaziantep, girişimci kent. 60’ı sanayici olmak üzere 900 Suriyeli şirket ekonomiye üretime istihdama katkı verdi.

Tüm bunlar, 40 km ötesinde çatışmalar olurken yaşanıyor. Küresel riskler, terör; durmak için bahane oluşturmamış.

DİĞER İLLERDEKİ YATIRIMCI KOŞAMAZ MI?

DEVAMINI OKU