Beceri mi diploma mı?

DİPLOMA İŞE YARAMIYORSA

NEDEN PEŞİNDE KOŞALIM?

Dünya; beceriye muhtaç.

Biz daha muhtacız.

Oysa ortalık diplomadan geçilmiyor.

Diplomalı mühendis atama bekler

Becerili bahçıvanı mumla ararsın.

Genç işsizler en büyük sorunumuz. Her 3 gençten biri işsiz. Yüksek eğitimli işsiz sayısı ise zirve yapmış durumda.

Üniversiteye girebilmek için test çözmekten kalem tutamıyorsun. Mezun olduğunda diploma sahibisin fakat beceri edinememişsin. İş bulsa dahi patron seni yeniden eğitmek zorunda kalıyor.

Üniversite mezuniyetinin toplam maliyetine bakınca; en az 4 yıl ömür ve yüzbinlerce lira

Soru şudur; buna değer mi? Z kuşağı bu soruyu sormaya başladı bile. Mademki bana iş sağlamıyor, hayat kalitemi artıramıyor ve beceri kazandırmıyorsa neden girelim ki?

Hayatını kazanma ve kendini gerçekleştirmek için ihtiyaç duyduğumuz şey; beceridir. Üniversite sana diploma verir ama beceri kazandırmaz. Meslek yüksek okulları, meslek kazandıran üniversiteler neyse de ya diğerleri?

Dünya diploma takıntısını terk ediyor, beceri peşinde koşuyor.

Biz ise diploma peşinde koşmaktan iflahımız kesiliyor. Ama ona erişince, becerisiz halde işsizler ordusuna yazılıyoruz.

     ÇÜN OKUDUN BİLMEZSİN YA NİCE OKUMAKTIR?

DEVAMINI OKU

Liyakat düşmanları

ÇOK BİLEN ÇOK YANILIR

Hele ki yarım yamalak bilen herkesten daha çok yanılır.

Çünkü bildiğini sanır ve böyle birine öğretmek imkansızdır.

Çok bilenler(!) gerçek uzmanların, liyakat sahiplerinin baş düşmanıdır.

Ortalık, kendini uzman sananlarla dolmaya başladı. Hangi TV kanalına baksanız, onları görürsünüz. Gündemde her ne var ise o alanda ahkâm keserler. Gerçek uzman sevmezler.

Her şeyi bildiğini(!) zanneden yöneticilerde gördüğüm şu: liyakat sahibi ve gerçekten bilen insanları kendilerinden uzak tutar, onlarla aralarına mesafe koyarlar. Onun yerine kendilerinden daha az bileni tercih ederler. 

Zira ancak bu sayede kendilerini daha akıllı, zeki ve vazgeçilmez biri zannederler. Gözlemim şudur: İşletmelerde ikinci sınıf yönetici, etrafında az bilen bulundurmak istiyor. 

Oysa birinci sınıf yönetici, etrafında bilen çalışan bulundurmak ister. Önerim; kendinden daha zeki akıllı insanları bulup, onların hizmetine girmektir. ‘Hükmetmek değil.’ Aksine; onlara hizmet etmektir.

Bu zor bir zenaattir. Özgüven gerektirir, erdem gerektirir, basiret gerektirir. Çalıştığı kişileri liyakat havuzundan seçenlerin başarısı ortadadır ve bilen adam yerine bizden adam seçenler; hüsrandadır.

      TERCİHİN BİLENDEN Mİ BİZDENDEN Mİ YANA?

DEVAMINI OKU

Bilinçli sürücü müsün?

FRENE DEĞİL KURALA GÜVEN

Trafikte ancak ‘kurallara uyarak’ hayatta kalabiliriz.

Araç kullanırken hayatımızın en önemli işini yapıyoruz.

Kural tanımaz sürücüler trafik teröristi gibi davranıyor.

İnsanı eğitemiyorsan, malzemeyi eğit derler… Teknoloji sürücüsüz (otonom) araçları kullanıma sokmaya başladı. Bu sayede yapay zekalı araç, kurallara uyacak, sürüş güvenliği artabilecek. Ancak buna daha var ver biz sürücüler uzun süre daha insana yönelik trafik kurallarıyla yaşayacağız.

Hız tuzaklarıyla kamera pusularıyla trafiği yönetmeye kalkanlar yerine, sürücüyü uyarıp onu da çözümün parçası olmaya çağıran anlayış, kaza sayısını da dramatik şekilde  azaltmış bulunuyor. Frene değil, kurala güvenirsek hayatta kalacağımız kesin.

Arada trafik magandalarının kural tanımaz otoyol haydutlarının sorun çıkaracağını biliyoruz  ancak toplamda yollarımızın çoğu bölünmüş. Hatalı sollama ile gelen kazalar neredeyse bitmiş. Aşırı hızın getirdiği ölümler, ‘sürücü bilinçlendirme’ kampanyalarıyla azaltılmış.

Bir sonraki adımda teknoloji devreye girince 10 yıl sonra kaza haberleri okumayabileceğiz. Araçlar akıllanıyor, yollar  iyileşiyor. Geriye bizim bilinçli davranmamız kalıyor.

        TRAFİK KURALLARINA UYSAN ÖLÜR MÜSÜN?

DEVAMINI OKU

Kızın için ne yaptın?

EĞİTİMLİ KIZ ÇOCUKLAR

YARINIMIZI ABAD EDER

‘Ben istersem başaramayacağım bir şey yok.’

İlham veren hayatları inceleyin;

Eğitilmiş kız çocuklarının mucizelerini görün.

Kız çocuklarımız okusun.

Bugün 11 ekim Dünya Kız Çocukları Günü… Biliyoruz ki bir kız çocuğunu ilköğretimde fazladan 1 yıl okulda tutmamız halinde bu kız çocuğunun gelirinde %10-15 artış oluyor. Hele ki bu kız çocuğu orta öğretimi bitirmişse gelir artışı; %15-25’e varıyor.

Dünya Bankası verileri: Orta gelir ülkelerinde kız çocuğunun orta öğretimi bitirmesi halinde 5 yaş altı çocuk ölümleri %50 azalıyor.

Neticede, kız çocuklarının eğitimi; olumlu yönde çok dramatik fark doğurabiliyor. İş hayatında neler oluyor?

Küresel çapta kadın ile erkek arasındaki gelir farkı %20.

Ekonomik faaliyetlere katılımda eşitliğin sağlanması için geçmesi gereken süre; 202 yıl. Siyasette eşitlik için 107 yıl. Dünyada yönetim kademelerindeki kadın oranı %35’in altında. Kız çocuklarının eğitime, üretime, yönetime daha eşitlikçi katılabilmesi için çok daha fazla gayret gerekir.

Kızlar okula demek kolay. Kız çocuklarının yurt ihtiyacı bu bağlamda çok önemli. Kızın için daha gayret göstermelisin.

       GÜÇLÜ KIZLARLA GÜÇLÜ YARINLARA İNANSAN?

DEVAMINI OKU

Zafer gayrete aşıktır

YERİMİZ Mİ DAR YENİMİZ Mİ DAR?

Zenginliği, gayrete dayandırmak yerine

miras üzerinden anlatmayı seviyoruz.

“Bizim çocuk zeki ama biraz tembel!”

Başarısızlığımızın klişe bahanesi bu.

Oysa zafer daima gayret ile gelendir.

Başarı ile gayret arasında çok güçlü bağ vardır. Hiçbir zafer, gayretsiz başarılmamıştır. Zenginlik, miras kalabilir ama mirasyedi değilseniz, gayret göstermeniz gerekiyor.

Cennet vatan’ ile övünüp eylemleriyle ‘cinnet vatan’ inşa eder bir tutum içindeyiz. Petrolümüz var(!) ama yabancılar çıkartmıyor. Uranyum da öyle… Hele ki bor, bütün dünyayı sallayacağız ama…

Fındığın üçte ikisi bizde fakat fiyatını başkası belirler. Çayın iyisi bizde ama Zihni Derin’den bu yana fidanına bilim katamadık. Peki ya üniversitelere ne demeli?

Bin kişiye düşen prof sayısında ilk 10’a girdik. Ancak elin oğlu bizim ülkede bilim insanı, matematikçi bulamadığından, parayı gider Rusya’ya Yandex’e yatırır.

Faunası, florası, 4 mevsim, 7 iklim bizde, suyum, havam şahane ama endemiklerimizin bilgisini İsrail’den dileniriz.

Potansiyeliyle övünenlerin gayreti eksik kalınca, sıçrama başarılamaz. Ekonomimiz kayıt dışında, insanımız üretime kayıtsız olunca kayda değer başarı sağlayamıyoruz.

         GAYRET EKSİK İSE BAŞARI KADER OLUR MU?

DEVAMINI OKU

Matematiği sevdirmeliyiz

HESAPSIZLIĞIN SONU HÜSRANDIR

Matematik, her yerde ama biz onu sevmiyoruz.

Karekök unutuldu

Pi sayısı uzaylı

Çarpım tablosu dökülüyor.

Dört işlem dahi zayıf.

Matematiği sevdiremezsek uygarlıkla hesabımızı kesiverirler.

Tabii ki önce biz sevmeliyiz ki çocuklara sevdirebilelim.

Matematik; biçimlerin, sayıların ve niceliklerin yapılarını, özelliklerini, aralarındaki bağıntıları tümdengelimli akıl yürütme yoluyla inceleyen ve aritmetik, geometri, cebir gibi dallara ayrılan bilimin adı…

Eğitimi, çocukluktan başlar mezara dek sürer. Ancak okullarımızda en az sevilendir.

Matematik bilmeyen uluslar; hayatı çevreleyen ilişkileri bilemez, okuyamaz. Hesapsız adımların sonu uçurum olur.

Etrafımızı kuşatan hayata bakın; her şey matematiktir.

Ancak biz onu sevmiyor, sevdirmiyoruz. Misal karekökün önce neden gerekli olduğunu unuttuk, sonra da hesabını

Çarpım tablosunu dahi bilmeyen nesiller sosyal medyada beğeni rekorları kırabiliyor. Pi sayısı sanki bize marstan gelmiş uzaylı gibi…

Matematikten nefret eden nesil ile değil uzaya, lavaboya dahi gidemezsin. Bize matematiği sevdirebilen öğretmenler gerek. Biz de matematikte iyi olmalıyız.

Aksi halde birileri kolayca hesabımızı keser.

      ONU SEVMEYECEK NE YAŞAMIŞ OLABİLİRSİN?

DEVAMINI OKU

Bilim özgürlük ister

NEDEN ELLER AYA BİZ YAYA?

Bizim çocuklarımız 2 ile 2’yi toplayıp 4 ettiremez mi?

Okulları ezber tekrarı diploma fabrikası yaptık.

YÖK ile bilimi, BİAT ile özgür düşünceyi yok ettik.

Orta akıl tuzağında debelenmemiz bundan…

Özgürce düşünemeyen zihin, yeni fikirler üretebilir mi?

Elbette üretemez. Biat ile ancak bağlandığı düşünceyi çoğaltabilir insan. Oysa yenilik; daha önce düşünülmemiş alanlarda özgürce dolaşmakla oluşur.

Misal bizdeki YÖK; Amacı bilim üretmek yerine, kendisine emanet edilen gençleri, olay çıkarmadan biran önce üniversiteden mezun etmek ister. Tabii ki bazı istisnalar hariç

Böylece YÖK öyle Endüstri 4.0. Bu kadar cehalet ancak tahsille olur kabilinden  hocalarla bilim olmaz. Kendi zihnini çoğaltmak amacıyla yıllardır ders veren ancak araştırmayı teşvik etmeyen hocalar ile varacağınız yer; biat olacaktır.

Öyle de oluyor zaten. Ayağına tarla çamuru değmeden okutan(!) diploma fabrikası gibi çalışıp bitki tanımaz ziraatçı, hesap bilmez nesil üretilmesi; bilime özgürlük alanı tanımayan YÖK’ün marifetidir(!)

Hal böyle olunca %50’nin ‘yarım’ ettiğini bilmeyen mezunlarla doluyor ortalık ve kendilerini sosyal medyada görünür kılmaktan da asla utanmıyorlar.

   KOLTUK, MEVKİ, YAŞ; AKLA RÜTBE OLABİLİR Mİ?

DEVAMINI OKU

Toplantıya davet adabı

MÜHLET VERMEK HÜRMET GÖSTERMEK

Davet ettiklerinize sıkboğaz edip mühlet vermeden;

“toplantım var, atla gel” demek: terbiyesizliktir.

Bu; kibir göstergesidir, davetlilerinize saygısızlıktır.

Toplantı ve etkinlik düzenlerken davet ettiklerinize az mühlet tanımak, davet adabına uymaz. Davet için az mühlet vermek, sıkboğaz etmek, bugünden karar verip, yarın insanları toplantıya davet(!) etmek kabalıktır.

Eskiden bu daveti şirketler kendileri yapardı. Şimdi PİAR firması kullanıyorlar ve buna rağmen koca koca firmalar, ünlü insanlar, çoğu kez hayati önemde etkinliklerine misal; “yarına” davetiye çıkarabiliyorlar.

Herkesin yarını doluymuş, başka işleri varmış, onlar için önemli değildir. Zira ‘filan bakandan ancak olur gelmiştir’ patron ancak onay çıkarmıştır. Zaten insanoğlu nefesini tutmuş o daveti(!) beklemektedir.

Az mühlet, davet ettiklerinize hakarettir. Onların zamanına saygısızlıktır. Sizin aptallığınız, konuklarınıza karşı küstahlıktır.

Uygar toplumlarda short notice, büyük terbiyesizliklerden biri kabul edilir ve iş yapma kültüründe çok “ayıp” sayılır.

Davet verenin kalitesi, zamana gösterdiği saygıdan bellidir.

  ‘DAVETİM VAR ATLA GEL’ DEMEK; AYIP DEĞİL Mİ?

DEVAMINI OKU

Dinlemeyi biliyor musun?

KONUŞMAK İHTİYAÇ İSE

DİNLEMEK BİR SANATTIR

Konuşan; bildiğini tekrarlar.

Dinleyen ise yeni bir şey öğrenir.

Başkalarını inandırmanın en iyi yolu;

onları can kulağıyla dinlemektir.

Söz söylemekte yücelik aramayın, dinlemek söylemekten yeğdir. Uzun uzun konuşanı, kısa dinlemek gerekir.

Büyük insan, dinlemeyi bilir. Kulak, yüreğe giden yoldur.

Dinlemek düşünmeye, konuşmak düşünmemeye yol açar.

Neden kulağımız 2  tane de dilimiz 1 tane?

Bir konuşup iki dinlemek için olabilir mi?

Güzel konuşmanın yolu da iyi bir dinleyici olmaktan geçer.

İletişimin kademelerinde dinlemek, daha fazla yer kaplar:

1-Düşündüğün, 2-Söylemek istediğin, 3-Söylediğini sandığın, 4-Söylediğin, 5-Karşınızdakinin duymak istediği, 6-Duyduğu, 7-Anlamak istediği, 8-Anladığını sandığı, 9-Anladığı…

Konuşmak kolay; bildiğini seslendirirsin.

Dinlemek zor; yeni şeyler öğrenirsin.

Karşımızdaki konuşurken onu dinlemek yerine sıra bize geldiğinde ne söyleyeceğimizi düşünüyoruz genelde…

Oysa buna monolog denir. Diyalog, karşılıklı dinlemeye dayanır ve 2 monoloğun toplamı, 1 diyalog etmeyecektir.

 GÖZLEMLE,AZ YARGILA, ÇOK DİNLE; ÇOK MU ZOR?

DEVAMINI OKU

Nato kafa nato mermer

BEYNİNİ KULLAN KORKMA BİTMEZ

Betona gömdüğümüz milyarların onda birini yetenekli beyinlere harcasaydık ne olurdu?

Olacağı şu; zeki ve kabiliyetli gençlerimizle teknolojide yazılımda devrim yapardık.

Geç anlayanlar hatta ne söylersen söyle kafası almayanlar için söylenir bu söz. Bildiğini okur, okumadan bilir sanır.

Cevabını aramaya değer bir soru var kafamda; acaba 20 yıl boyunca betona gömdüğümüz paranın onda birini bilime gömseydik; Türkiye ne olurdu? Bana göre Türkiye, bilime yatırım sayesinde bugün orta gelir tuzağında debelenip durmazdı.

Bırakın 20 yılı, Dünya Bankası’ndan gelen 500 milyon doları, zombi şirketleri yüzdürmek için harcamak yerine, yazılımla uğraşan gençlerimize harcasaydık?

Olacağı şuydu; çok sayıda bacasız fabrikamız olur, yazılım kabiliyeti olan gençlerimize şirketler kurardık. Daha geçen ay geçlerimizin şirketi, 1.8 milyar $’lık satış yapmıştı.

Yeni Ekonomik Pakette yazılımın temennisi var ama kendisi yok. Gençlerin kabiliyetini üretime katmak, bir tercihtir.

Oysa bizdeki sorun, safralardan, zombilerden, yandaştan vazgeçemeyişimizdir. Kaynakları bilgiye, bilime, yeteneğe akıtmak yerine nato mermer nato kafa verimsiz alanlara harcamak nasıl bir uygarlık reddiyesidir anlamak imkansız.

         BİLGİYE YETENEĞE BU DÜŞMANLIK NİYE?

DEVAMINI OKU