Paydaşını ikna et

AKIL AKILDAN ÜSTÜNDÜR AMA

AKLI TUTULMUŞA ÇARE YOKTUR

Ekonomide alınan kararlar, katılımcılıktan uzak,

tek beyin ürünü olunca, işe yaramıyor.

Oysa sağlık Bilim Kurulu modeli,

karar süreçleri için başarılı.

Yöneticimsen, bana dair karar alabilirsin ama bana rağmen aldığın karar, işe yarar mı? Her birimiz yasalar, kurallar ve alınan kararların paydaşıyız ve bunlara ikna edilmemiz şart.

Batı dillerinde hatır, gönül, vefa kelimeleri yoktur. Zira bu dili var eden sosyolojide bunların karşılığı yoktur. Bizim dilimizde de ‘plan, vizyon, misyon, strateji’ kelimelerinin tam karşılığı yoktur. Çünkü bizde kervan yolda düzülür, gözümüzle düşünür, Önce ateş eder; sonra nişan alırız.

Ekonomiye dair alınan kararlara bakıyorum. Çok azı derin düşüncenin eseriydi. Çoğu panik atak psikolojisiyle, acele alınmış kararlardı. Hal böyle olunca tedbir diye getirilen pek çok uygulama, yarattığı sonuçlar itibariyle yeni tedbir gerektiriyordu.

Kamuda durum böyle iken özel sektörde durum farklı değildi. Ben bunu, karar süreçlerindeki kibre bağlıyorum. Masanın en güçlü sesi, diğer görüşlere sesini duyurma imkanı vermezse, katılımcılık sağlanamaz. Bu da kararın kalitesizliğini belirler. Paydaşını ikna etmelisin.

        TEK KAFADAN ÇIKAN KARAR NİTELİKLİ MİDİR?

DEVAMINI OKU

Bilgi-yoğun cehalet

ÇER ÇÖP BİLGİDEN UZAK DUR

Ortada bilgiden ziyade bilgisizlik varsa internet sayesinde bilgisizliği örgütlersin.

Teknolojiyi cehaletin emrine verdiğinde;

daha donanımlı ilkellikler elde edersin.

Nitelikli bilgi, asla ortalıkta değil. Sıradan değersiz bilgi ise hemen her yerde bizimle. Misal Internet’te, birbirinin neredeyse kopyası fikirler, bilgiler, düşünceler, uçuşup duruyor. Eğer daha önce o konuda siz de bir şeyler üretmişseniz, bunları da aynı yerlerde buluyorsunuz.

Peki işe yarıyor mu? Pek sanmıyorum. Neticede ortada çok fazla bilgi dolaşsa da “nitelikli bilgi” son derece az.

Bir başka sıkıntı, işe yarayacak bilgi arayışındaki süreçlerin tuzaklarla dolu olmasında yatıyor. Kendiniz bile üretmiş olsanız, karışınıza çıkan bilginin referanssızlığı yüzünden kafanız karışabiliyor.

Eskilerin bir sözü vardır; “köyün girişinde uydurduğun yalana, köyün çıkışında seni de inandırırlar”.

Sizin “yeterince referansı olmayan” ham bilginiz, bir süre sonra, diğerleri tarafında da kullanılınca, siz de bu “ham bilgiyi”, eskisinden daha “nitelikli (!)” sanıyorsunuz.

Oysa başkasının kopyalaması bilginize nitelik kazandırmıyor sadece “daha yaygın” hâle getiriyor.

     NİTELİKSİZ BİLGİ SENİN İŞİNE YARIYOR MU?

DEVAMINI OKU

Yanı başındaki haydut

TOPLUM ZARARLILARI

#Korona sürecinde daha fazla göze batar oldular.

İşlerini kötü yapanlar.

Sen çalışırken yan gelip yatanlar.

Aldığı parayı hak etmeyenler.

Kötü yönetenler.

Kötüleri kollayanlar.

Bezdirimciler.

Ürüne zarar veren kımıl ya da süne zararlısı gibi,

işini kötü yapanları toplum zararlıları diye niteliyorum.

Kamu, özel fark etmez; üretenin baş belalarıdır bunlar….

Onları her yerde görebilirsin. Bazen gişede bilet satandır, garson, banka görevlisi, taksi şoförü veya devlet memuru

Azami ücret talebiyle asgari iş yapma kurnazlığındadır.

Bazen bizzat sizin yöneticinizdir. Hem işi bilmez hem de kurumun kaynaklarını, makamının gücü sayesinde sömürür.

İşletmeye değer katmadığı gibi üreteni de bizar eder

İki adım ötedeki spor salonuna  kurumun arabasıyla gider. Bazen işletmenizin insan kaynaklarının başıdır. İş tanımının gerektirmediği yetkinlikleri arar durur iş başvurularında…

Bazen çağrı servisindekidir. Seni özensiz dinler, düzensiz cevaplar, çözdüğünü sandığından fazla dert açar başınıza…

Bazen bu haydutlar, çalışma arkadaşınızdır.  Siz işinizi tam yapabilmek için çırpınırken, o takım oyununu savsaklar. Sizi yarı yolda bırakır, hayatın ritmini aksatır. Sorum şudur;

      KÖTÜLERİ NEDEN HAYATIMIZDA TUTUYORUZ?

DEVAMINI OKU

Hukuk varsa hayat var

HUKUK; SEN NE İYİ ŞEYSİN…

Hukuk reformu, hayatın en büyük ihtiyacı.

Hukukun olmadığı yerde;

demokrasi de ekonomi de gelişemez.

Hukuk temelli yapısal reformlar,

orta gelir tuzağından kurtarır.

Türkiye’yi; orta gelir ve orta demokrasi tuzağından kurtaracak reformların başında hukuk geliyor. Aslında yeni yasalardan ziyade mevcutların iyi işletilmesine ihtiyaç var.

Hukuk yoksa, ne hayatın akışını, ne devletin işleyişini ne de ekonomiyi düzenleyemiyorsunuz. Hukuk reformu kim için?

HALK; Zorba, hak yiyen kural tanımayana direnebilecek.

KADIN; Kadına şiddet uygulayanlar cesaret bulamayacak.

ÇOCUK; istismarcıları elini kolunu sallayıp dolaşamayacak.

İŞÇİ; iş kazasına göz yuman mevcut sistem düzeltilecek.

PATRON; bilecek ki girişimlerinin üzerine çökülmeyecek.

YATIRIMCI; geleceğe dair güven odaklı plan yapabilecek.

YABANCI; kârından, yatırımından, malından emin olacak.

TRAFİK; yollarda motorize haydutların hakimiyeti bitecek.

KOBİ; rekabet, gücü gücü yetene anlayışından uzaklaşacak.

MAHKEMELER; daha hızlı, adil, faydalı karar verebilecek.

ENGELLİLER; onları istismar eden alanlar temizlenecek.

BİZLER; daha iyi ve mutlu Türkiye’de yaşıyor olacağız.

        SENİN DAHA İYİ HUKUK TALEBİN YOK MU?

DEVAMINI OKU

Yapısal reform mu?

DEMOKRASİ, HUKUK, EKONOMİ

Topluma; yapısal reform sözü verildi.

Demokrasiden hukuk ve ekonomiye dek

sistemin yeniden yapılandırılması nasıl olacak?

Bir dizi kamu spotunda bunları irdeleyeceğim

Yapısal reform: bir sistemin daha verimli çalışabilmesi ve şoklara karşı daha dayanıklı hale getirilebilmesi için o sistemin yeniden yapılandırılması olarak tanımlanabilir.

Yapısal değişim: bir ekonomide tarımdan sanayiye ve hizmetler sektörüne geçişi anlatır. Kendiliğinden ortaya çıkar. Toplum gelişip, kalkınma ilerledikçe tarımsal üretimin ağırlığını kaybedip; sanayi hizmet sektörüne kayması gibi…

Şimdi herkesin dilinden yapısal reform sözcüğü var.

Peki, nedir bu yapısal reformlar? En sade ifadeyle yapısal değişime ayak uyduramayan mevcut sistemin; demokrasi, hukuk ve ekonomi alanlarında yeninde yapılandırılmasıdır.

Kamu Spotunda ihtiyaç duyduğumuz bu uyumsuzlukları anlatacak ve yapısal reformların, halka, yönetime, işçi, memur, emekli, iş dünyası, esnaf, çiftçi ve öğrencilere ne gibi etkileri olduğunu irdeleyeceğim.

Amaç; dilimizden düşürmediğimiz fakat birilerinin de çıkıp, ‘yapısal reform’ derken neyi kastettiğini anlatmadığı bu reformları yazmak.

         SEN YAPISAL REFORMDAN NE ANLIYORSUN?

DEVAMINI OKU

Aynayı tuttum yüzüme

SAHİ, GERÇEK VİRÜS KİMMİŞ?

Aynayı tuttum yüzüme. Kendim göründüm gözüme…

Gördüm ki Korona işin bahanesiymiş;

Ben halimizi düzeltmedikçe dünya düzelemiyormuş.

Dünyayı tüketirken aslında kendimizi tüketiyormuşuz.

Korona, artık kullanışsız hale gelen ezberlerimizi bozdu.

İnancımız bize; ‘aşırıya kaçma’ dedi, kaçtık.

İhtiyacından fazlasına talip olma dedi, olduk.

Eline, diline, beline sahip çık dedi, aldırmadık.

Bencil olma, ötekine saygı duy dedi, tınmadık.

Bir sabah Korona kapıya dayandı, tüm benliğimiz tehdit altındayken, kendimize çekidüzen verme gereğini anladık.

Covid-19; bize haddimizi bildirdi, gerçekleri görebildik:

Gördük ki haddimizi bilince, gezegen daha yaşanılırmış.

Gördük ki silahtan çok sağlık için para harcamalıymışız.

Gördük ki ötekine düşmanlık beslemek gerekmiyormuş.

Gördük ki uğruna onca insanın öldüğü petrol, içilmezmiş.

Gördük ki rahat bırakırsak tabiat düzelebiliyormuş.

Gördük ki şahla geda, başkanla yurttaş, fakirle zengin bir.

Gördük ki hatada ısrar edince ikinci dalga gelebiliyormuş.

Gördük ki yıldızlar yerde yürekler gökte hüzünler serde…

Gördük ki aynada gördüğümüzün halimizi düzeltmeliymişiz.

 SALGIN SENİN HALİNİ NE KADAR DÜZELTEBİLDİ?

DEVAMINI OKU

Depremi unutuverdik

ÇÜRÜK BİNADAN SAĞLAM ÇIKAMAZSIN

İzmir depremi üzerinden ay geçmedi, unutuluverdi.

Oysa deprem unutmuyor ve yine gelecek.

Çürük binalar da unutmuyor, ilk depremde yıkılacaklar.

Sorun şu ki bizde tespit var da tedbir yok…

Deprem ile yaşama gerçeğini yıllardır kabullenemiyoruz.

Ancak şunu öğrendik ki bina değil, deprem öldürür.

Öğrendik ama gereğini yapıyor muyuz? Netice ortada…

Sadece İstanbul’da ilk depremde yıkılması beklenen 48 bin bina var. Bu acı gerçeği tespite rağmen, hala tedbir yok.

Bütünleşik bakış açısıyla Afet Çerçeve Kanunu çıkarabilir ve afet yönetimini ‘toplum tabanlı’ hale getirebilmeliydik.

Vatandaşı paydaşımız değil, depremzede kabul ediyoruz.

Şimdi ağlayıp sızlamak için (Allah korusun) yeni depremi bekliyoruz. Yine seferber olacak, enkaz altındaki canları çıkarmak için didineceğiz.

Yaraları sarmada gösterdiğimiz gayreti, yaralar olmasın diye gösterebilsek, bu acıları asla yaşamayacağız.

Türk Meteoroloji ve Afet Yönetimi Prof’u Mikdat Kadıoğlu; ‘deprem sırasında insan, okuduğunu değil, yaptığını hatırlar’ diyor.

Japonya’da 1 Ekim günü; tüm ülkede imparator dahil herkes için deprem tatbikatı günüdür. İstanbul depremi yaklaşıyor; tatbikat yapalım!

         İMAR AFFEDER DE DEPREM AFFEDER Mİ?   

DEVAMINI OKU

Görme duyma söyleme

3 MAYMUNU OYNAMAK

Doğuda: şeytanı görme, yalanını duyma ve onunla konuşma anlamındadır.

Batıda: Trajediyi görme, feryadı duyma, gerçeği söyleme duyarsızlığını anlatır.

Hayata bakışın; doğulu mu batılı mı?

3 MAYMUN efsanesi, Doğuda ve Batıda çok farklı bilinir.

Doğuda; başkalarına karşı saygı ve özeni temsil eder.

GÖRME; Ayıbı ört, kusuru görme, mahreme bakma…

DUYMA: Gıybete kulağını kapa, dedikoduyu, iftirayı işitme.

SÖYLEME; Kötü söz sarf etme, yalan söyleme, sır tut.

Batıda ise durum bunun tam tersidir 3 maymun efsanesi…

GÖRME; Trajediyi görmezden gel, haksızlığı fark etme…

DUYMA; Yardım talebine duyarsız ol, çığlıkları işitme…

SÖYLEME; Gerçek karşısında sus, haklı olanı dillendirme…

Türkiye’de biz, 3 maymun efsanesini, batılılar gibi algılarız.

Gerçek karşısında duyarsız, ilgisiz, kaygısız davrananlar söz konusu olduğunda; ‘3 MAYMUNU OYNAMA’ deriz.

3 maymun figürü Japon kökenlidir ve isimleri şöyledir: Mizaru, Kikazaru ve Iwazaru… Japonca’da sırasıyla (şeytanı) görmemek, işitmemek ve konuşmamak taşır.

Hayata bakış açısına göre erdem; Doğudaki 3 maymun gibi davranmak ise Batıda, 3 maymun gibi duyarsız olmamaktır.

       GÖRDÜN MÜ, DUYDUN MU, SÖYLEDİN Mİ?

DEVAMINI OKU

Aynı ufka bakmak

ZEYTİNYAĞI İLE SU

İŞBİRLİĞİ YAPAR MI?

Yapmaz, yapamıyor.

Çünkü özgül ağırlıkları farklı.

Üniversite ile sanayi işbirliği yapacaksa:

aynı ufka bakmalı, egolarını bir kenara bırakmalı.

Eğer aynı ufka bakmıyorsak, ayrı yönlerde yol alıyoruz demektir. Aynı yöne gitmiyorsak, işbirliği ve işbölümüne gerek duymaz, her birimiz kendi başımızın çaresine bakmak zorunda kalırız. Tıpkı üniversite ve sanayimiz gibi…

Şu üniversite-sanayi işbirliğini ben, zeytinyağı ile su ilişkisine benzetiyorum. Aynı kavanoza koyup karıştırsanız dahi; işbirliği-işbölümü üretmek yerine, kimin zeytinyağı olarak üste çıkacağı çekişmesi ortaya çıkıveriyor.

Hal böyle olunca verim alınamıyor, zaman heba ediliyor, kaynaklar israf, umutlar ziyan ediliyor. Ancak lafla peynir gemisi yürümüyor, işbirliğine muhtaç alanda nal topluyoruz.

Peki, sorun nedir? Sorun, özgül ağırlıklarının arasındaki fark, aynı ufka bakmıyor olmaları… Özgül ağırlık; amaç birlikteliğidir. Aynı ufuk; daha iyi bir Türkiye özlemidir.

Bilime inanan sanayici azlığıdır. Endüstriyi küçümsemeyen bilim insanı kıtlığıdır. Çare? Akıl ve vicdan tutulmasını bir yana bırakmak, işbirliğine gitmektir. YÖK başka çaresi…

         DAHA İYİ BİR TÜRKİYE TALEBİNİZ YOK MU?

DEVAMINI OKU

Öğretilemez cahiller

BİLMEYE DAİR:

1- Bildiğini bilmiyorsa UYANDIR

2- Bilmediğini biliyorsa ÖĞRET

3- Bildiğini biliyorsa İZLE

4- Bilmediğini bilmiyorsa KAÇ

Cahil olduğunu bilmeyen, en tehlikeli türdür.

Hele ki yöneten ise…

Cehalet; giderilebilir. Bilmediğini kabul edersin, öğrenirsin.

Ancak cehaletin bir de giderilemeyeni vardır. Bunlara öğretilemez cahiller diyoruz. Ne yazık ki sayıları fazla…

1-Bildiğini sandığı için öğretemezsin. Çünkü her şeyi bilir(!)

2-Diploma sahibidir, sormaya çekinir, bilir gibi davranır.

3-Koca prof olmuştur, bu kadar cehalet ancak tahsille olur.

4-Bilmediği halde o alanda kendini otorite sanır, öğrenmez.

5-Şöhret, makam, mevki sahibidir, cahilliğini saklayabilir.

Etrafınıza bakın, bildiğini sandığından dolayı, öğrenmeye son vermiş nice insan görürsünüz. Öğretilemez cahillerdir.

Misal çoğu USTA, bu durumdadır. Usta; öğrenmeye son verme halidir. Bu yüzdendir ki usta diye yücelttiklerimiz; çözdüklerinden daha fazla sorun üretiyorlardır bizlere…

Kalfa; öğrenme sürecindeki insanın adıdır. Usta; ‘bildim’ dedi, cehaleti seçti. Kalfa; ‘öğreniyorum’ dedi, yücelebildi.

Bilgide tam olduğunu sanan, cehaletin doruğuna çıkmıştır.

Bugün etrafımız, öğretilemez cahillerle dolu ne yazık ki…

        -BEN BİLMİYORUM, BANA ÖĞRETİR MİSİNİZ?

DEVAMINI OKU