Övme övülme şehveti

ŞEHVETİN 3 TÜRLÜSÜ

1-Cinsel şehvet; eline diline beline dikkat!

2-Yeme içme şehveti; sağlığına dikkat!

3-Övme övülme şehveti; Nice imparatorlukları yıkmıştır.

Haddini aşan; zıddına döner…

Övgüyü abartma ki yalakalığa dönüşmesin.

Methetmek (övmek) bir insanı, başarıyı; güzel sıfatlarla kuşatmak demektir.

Eğer methedilen bu sıfatları taşıyor ve buna layık ise sorun yoktur.

Hatta “hakkını vermek” güzel bir tutumdur, iyi sıfatları teşvik gücü vardır.

Ancak layık olmadığı halde methedilmeyi istemek, kişiyi içten içe zehirleyen bir hastalığa dönüşüverir.

Methedilme illetine kapılanın sonu; peşi sıra kuyruğa giren, olası başarısızlıkları ve hatalarıdır.

Kendisini dev aynasında görür, iltifat bağımlısı olur ve bunu görenler onu övgü kurşunuyla vuracaktır.

Övülme kadar, övme arzusu da abartıldığında hastalığa dönüşür. Buna riya (yaranma) denir ve övülen kişiyi de yoldan çıkaran neticeler doğurur.

Dikkat edin; övülme kadar övme de bir tür ruhsal şehvettir. Birbirinizi överken abartmayın.

Övmek, bir diğerini boğazlamaktır. Haddini aşan övgü, hataları görünmez kılar, düşmanı sinsileştirir, bedeni çürütür.

Daha fazla övgüye bağımlılık geliştirir. Erdemi yok etmek istiyorsan, sahibini, sürekli öv.

       ABARTIRSAN; ÖVGÜ MÜ OLUR RİYAKÂRLIK MI?

DEVAMINI OKU

Ötekine güvenebilmek

ORTAĞINI DOLANDIRMA

Allah buyuruyor ki: biri diğerine ihanet etmediği müddetçe, iki ortağın üçüncüsü ben olurum.

Biri arkadaşına ihanet etti mi ben aralarından çekilirim.”

Ortaklık, ötekine güvenmeyi gerektirir.

Dünya Değerler Araştırması Türkiye sonuçları diyor ki; Başkalarına güvenmiyoruz! Hatta öyle ki bırakın komşumuzu, kardeşimize karşı “güven” sorunumuz var.

Beylik söylemi biraz değiştirirsek; bizim, bizden başka dostu yok! Bu algı düzeyi, küresel oyuncu iddiasıyla çelişiyor.

Çünkü küresel arenada “ölçek sorunu” belirleyici oluyor ve ortaklık kültürüne sahip olamayanlar, kendilerini “küçük” ve “mutlu” dünyalarına hapsediyorlar.

Temel sorun; küçük ölçekli yatırım zihin yapısındaki direnç… “Ortakla kim uğraşacak” kaygısı, birlikte iş yapma kültürünün gelişmesine “set” vuruyor.

Oysa zenginliğin yolu, “ölçekten” geçiyor. Bu da ötekine güvenin fonksiyonu… Sanayiden hizmet sektörüne dek farklı alanlarda ülkemiz, uygun ölçeğe varabilmek için, ailesi, arkadaşı, yerli, yabancı ortağı, hatta rakibi ile işbirliği yapmak zorunda…

Halbuki ortağımıza güvenmiyor, ilk fırsatta onu dolandırıyoruz. Ortağına güvenenin başarılarını da gururla okuyabiliyoruz.

         ORTAKLIĞIN; HASILATI PAYLAŞANA DEK Mİ?

DEVAMINI OKU

Dil varlığın evidir

OKU Kİ DİLİN GENİŞLESİN

Kitap okumayan ile okuma yazma bilmeyen

arasında pratikte fark yoktur.

Hayatını 300 kelimeye sıkıştıran

nesille değil aya, yarına dahi varamazsın.

Türkü dinle, kitap oku ve zihnin gelişsin.

Filozof Heidegger böyle diyor. Konuşulan dilin, kullanılan aksanın bile insanların algıları ve hayatı anlamlandırmaları konusunda son derece önemli bir role sahip olduğunu söyler.

Bizim Güldür Güldür ekibinin başarılı skecinde İsmail ise hayatı 5 kelimeye indirgemiş; Aynen, sıkıntı yok, eyvallah, yâni, ne alâka…

Ne yazık ki günümüzde kendini ifade için çok az kelime ile yetiniyoruz. İnsanın anadili, kendisini kâinatta ifade edebileceği tek mantıktır.

Ana dilimiz, bizim için ana sütü kadar gereklidir. Hal böyle olunca Türkçe için tehlike çanları çalıyor.

Gençler kitap okumuyor, kelime dağarcıkları azaldı, kendilerini ortalama 300 kelime ile ifade eder oldular.

Halbuki dilimizde 100 binden fazla kelime var ve bize ana sütümüz kadar hak ve helâl. Kitap okumak; dili geliştirmenin en belirgin yolu…

Önerim şudur; anadilinizi sevin, geliştirin. Kitap okuyun ve bol bol türkü dinleyin… Evreniniz genişleyecek, daha anlaşılır olacaksınız.

         ANADİLİNİ KAÇ KELİMEYLE KONUŞUYORSUN?

DEVAMINI OKU

Ey liyakat neredesin?

BEYNİNİ KULLAN, KORKMA; BİTMEZ…

Zor zamanlar; ne yaptığını bilen

güçlü beyinlerle aşılabilir.

#Korona krizinden az hasarla çıkmak istiyor musun?

O halde liyakati ara, bul, kabiliyetlerle çalış…

İddiam odur ki beyin açığı, cari açıktan daha önemlidir ve eğer liyakati bulup yüceltirsek daha mutlu bireyler haline gelebiliriz. Beyin göçünü önler, kabiliyeti bulup yüceltiriz.

Ancak sorun şu ki liyakatten ziyade sadakati önceliyoruz.

Sadakat kötü bir şey değildir. Ama sadakat sahipleri eğer liyakatli değilse, bugün sana sadık olan, yarın bir başkasına sadık olabilir. Oysa liyakat sahibi, aynı zamanda işine sadık insanlardır.

Şu anda dünya ekonomileri Korona yüzünden zor durumda. Yalnızca devletler değil, kurumlar, şirketler zor zamanlardan geçiyor. Biliyoruz ki zor süreçler ancak bilimle, liyakatle aşılabilecek.

Cahil sadıklar yerine liyakat sahiplerini arayıp bulmalı ve yönetimin tüm kademelerine onları taşımalıyız.

Aksi halde? Olacağı şudur; cahil insanlar her şeyi bildiklerinden, öğretilemezler de… İşletmen batar sen de kriz içinde daha derin kendi krizinin kurbanı olursun.

Şayet olağanüstü zamanlarda bilimi, bileni, liyakati arayıp bulmaz isen başın büyük belaya girer. Benden söylemesi…

         KABİLİYETLİ KAÇ İNSANLA ÇALIŞIYORSUN?

DEVAMINI OKU

Sosyal Kaytarma

TAKIMLAR NEDEN TEMBELDİR?

Bir faytonu çeken 2 koşum beygiri performansı;

tek bir beygirin performansının 2 katına eşit değildir.

Tıpkı takımın bütün performansının bireysel

performanslar toplamından düşük olması gibi.

Fransız mühendis Maximilian Ringelmann, arabaya koşulan beygirlerin, birlikteyken gösterdikleri performansın tek başına güçlerinden düşük olduğunu keşfetti.

Bu sonuçları insanlar üzerinde test etti. Bir grup erkeğe halat çektirip her birinin harcadığı gücü ölçtü.

Ortalamada, birlikte halat çeken 2 kişi, tek başlarına çekerken harcadıkları gücün sadece %93’ünü, 3 kişi çekerken %85’ini, 8 kişi çekerken de ancak %49’unu harcıyordu.

Bilim bu olguya Ringelmann Etkisi veya sosyal kaytarma diyor. Görev verildiğinde motivasyonu düşük olanlar, bir gruba dahil olduklarında kaytarmaya meyilli oluyorlar.

İnsanlar gösterdikleri çabanın önemsizliğini ve kişisel sorumlukların olmadığını varsaydıklarında, kendilerinden başka birinin harekete geçeceğini düşünürler.

Grup büyüdükçe sosyal kaytarma artar. Askerlik yapanlar bilir; toplu görevlerde araziye uyma olgusu vardır.

Sosyal kaytarmanın sonuçları verimsiz takımlar üretmektir. Bu yüzden daha küçük ekipler kurmalı.

     SEN DE EKİBİNDEKİ SOSYAL KAYTARICI MISIN?

DEVAMINI OKU

Kayıkçı kavgası

KAVGAYI İZLERKEN BİZ DAYAK YİYORUZ

Ekranlar, göstermelik kavga edenlerle dolu.

Kayıkçıların sahte kavgalarını seyrederken

kafamıza küreği yiyen biz oluyoruz.

Bu süreçte ufkumuz kararıyor, zamanımız çalınıyor.

Kayıkçı kavgası, göstermelik tartışmalar için kullanılan deyiş… Çift taraflı takiyye diyebiliriz. Öyküsü şöyle; Galata Köprüsü henüz yokken, Karaköy-Eminönü arası ulaşımı sağlayan kayıkçılar sıkça kavgaya tutuşurmuş.

Sebepsiz çıkan kavgada sesler yükselir, kürekler havaya kalkar, sağa sola savrulurmuş. Etrafta toplanan halktan bazıları küreği kafasına yer ve ilginçtir kavganın taraflarının başına hiç biri gelmezmiş.

Bu düzmece kavgayı izleyenler, yankesicilerin potansiyel hedef kitlesi olurmuş. Daha sonraları Galata Köprüsü yapılınca kayıkçılar kaybolmuş ama düzmece kavgaları karaya taşınmış, kavgayı seyredenleri soymak adet olmuş. Tıpkı ekranlardaki gibi…

Bugün Türkiye, hiçbir yere varmayan kısır çekişmelerle yapılan kavgaları izler hale geldi. Çoğumuz, bize izlettirilen kavgalarda saf tutuyor, ekranlardaki kayıkçı kavgalarını seyrederken, zihnimizi kirletiyor, zamanımızı harcıyoruz.

Oysa kavgacı kayıkçılar kendi görünürlükleri derdinde…

         KAVGAYI İZLERKEN KAYBEDİYOR OLMAYASIN?

DEVAMINI OKU

Cennet vatanda cinnet

GAYRET YOKSA SIÇRAMA OLMAZ

Sürekli geçmişiyle övünenler, patatese benzer;

İyi tarafları toprağın altında kalmıştır.

Bize bu cennet vatan atalarımızın gayretiyle kaldı. İyi de biz torunların gayreti yoksa sıçrama olmaz ki

Zenginliği; gayrete dayandırmak yerine, mirası üzerinden anlatmayı seven ruh halimiz var. ‘Cennet vatan’ ile övünüp, eylemleriyle; ‘cinnet vatanı’ inşa eden tutumumuz sürüyor.

Petrolümüz var (!) ama çıkaramıyoruz. Uranyum da öyle…

Hele ki bor, dünyayı sallayacağız ama… Fındığın üçte ikisini biz üretiriz ama fiyatını Avrupa belirler. Çayın iyisi bizde ama Zihni Derin’den beri fidanına bilim katamadık.

Peki ya üniversitelere ne demeli? Bin kişiye düşen hoca, profesör sayısında ilk 10’a girdik bile. Ancak elin oğlu bizim ülkede bilim insanı, matematikçi bulamadığından, gider parayı Rusya’da Yandex’e yatırır.

Faunası, florası, 4 mevsimi, 7 iklim bizde, suyumuz havamız şahane ama endemiklerimizin bilgisini İsrail’den, Amerikalılardan dinleriz. Bize kala kala Pandemisi kalır. Bana göre eksik olan, organize gayrettir.

Gayretlilerimiz işbirliği yapabilse, süreçlerimiz daha akil olsa, Türkiye’yi zıplatmak işten bile değildir. Potansiyeliyle övünenlerin gayreti eksik olunca sıçrama başarılamıyor.

        SENİ POTANSİYELİNE ERİŞTİRMEYEN NEDİR?

DEVAMINI OKU

İletişim özürlü olma

İLETİŞEMEYENLERDEN MİSİNİZ?

Ortalık, iletişim özürlüleriyle dolu.

Becerip adını dahi yazamayan…

Telefon numarasından onu tanımamızı bekleyen…

“Kimsiniz” diye sorunca küsen, alınan.

Meramını ifade edemeyen yığınlar…

Hayatımızda iletişim; hayati öneme sahip. Üstelik sağımız solumuz cebimiz evimiz iletişim araçlarıyla dolu. Böylesine imkan varken becerip iletişim kuramayanımız hayli fazla…

Cebine mesaj gelir; adını söylememiştir. Kendisi biliyor ya tüm evrenin de bildiğini sanacak kadar eblehtir. Sorarsın; ‘kimsiniz?’ diye; ‘tanımadın mı?’ diye alınganlık gösterebilir.

Peki ya işi iletişim kurmak olanlara ne demeli?

Kurumsal iletişim, PR firmasından mail gönderir, ya tarihi yazmaz ya da etkinlik yerini… Temsil ettiği kuruma dair bilgi sahibi değildir genelde…

Davetiye gönderir, üzerinde, adı, soyadı, adresi veya içeriği tam değildir.

Kurumlar, lütfen iletişim özürlülere kurumun iletişimini teslim etmeyin. Yazık size…

Geçenlerde bir WhatsApp mesajı geldi bana; ‘N’aber?’ diye. ‘Kimsiniz?’ diye sordum; ‘Ne o tanımadın mı?’ Foto koymuş; bir şempanze… Ben de ‘Özür dilerim fotoğrafından tanıyamadım’ diye yazdım. Küstü ve gitti. Meğer iletişimci imiş.

İletişim DİRİ ve DURU olmalı… Eblehlik değil…

      İLETİŞİMCİN, İLETİŞİM ÖZÜRLÜ OLMASIN?

DEVAMINI OKU

Sanal tacizciye dur!

Vatandas.iys.org.tr

Bu site size; kimlerin sms gönderme

ve arama izni olduğunu gösteriyor.

e-devlet veya telefon numaranızla girin.

Karşınıza size cepten ulaşabilenlerin listesi gelecek.

Gereksizleri eleyin.

Dijital lanet sizi bir kez yakalamaya görsün, kurtulmanız hayli zor. İzinsiz arama veya sms gönderme yasayla suç haline gelmiş olsa da şirketler, spamcılar bunu dinlemiyor.

Kamunun hizmeti bize tacizciye dur deme imkanı verdi.

vatandas.iys.org.tr adresine e-devlet veya cep telefonu numaranızı yazarak giriyorsunuz. Güvenlik onayından sonra karşınıza bir liste geliyor.

Kimlere izin verdiğiniz, kimlerin sizi arama imkanına sahip olduğunu görüyorsunuz.

Bunları inceleyip dilediğinizin sms gönderme veya arama iznini iptal edebiliyorsunuz. Ben kullandım; sms ve aramalarıyla taciz edenleri sildim.

Buna rağmen arayan olursa yasal hak arama sürecine girerim. Önerim; bu hizmeti kullanmanız…

WhatsApp bilgilerinizi kullanacak diye endişe ediyorsunuz ancak telinizi, bilgilerinizi bizzat sizler, sitelere, mağaza veya her isteyene veriyorsunuz.

Unutmayın; siz kendinizi görünür kıldıkça, onlar da size diledikleri gibi sms ve arama ile ulaşmak isteyeceklerdir. Bilgine saygı duy, zarar görme.

          KENDİNİ BU KADAR GÖRÜNÜR KILMASAN?

DEVAMINI OKU

Akıllı ol, ukala değil

YARIM DOKTOR CANDAN EDER

YARIM USTA BİNADAN EDER

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanlar;

Bu sözüm size; Lütfen akıllı olun, ukala değil.

Cehaleti çoğaltmayın.

Gerçek uzmanların sesini bastırmayın.

Farkında mısınız; ortalık uzmandan geçilmiyor.

Tahsili veya birikimi olsun olmasın, mikrofon uzatılan, bir anda o konuya dair ‘uzmanca’ fikirler sıralayıveriyor. ‘Bilmiyorum’ diyene pek rastlamıyoruz. Konu ne kadar yeni, karmaşık olsa bile anında ‘uzmanca ukalalık’ dökülüveriyor.

Yeter ki gündemden bir konu olsun bu…

Sorun Korona ise herkes tıp alimi kesiliyor.

Sorun deprem ise anında jeolog oluyorlar.

Konu kaya gazı ise anlı şanlı profesör dahi, uzmanlık alanı farklı olsa da sanki kırk yıldır bunu çalışmış gibi ötüveriyor.

Ötmek diyorum zira derinliksiz, klişe kelimeler ve oradan buradan kulağına çalınmış cümleleri aktarıyor TV ekranına.

Yeter ki şöhretli biri olsun. Şöhreti ona her konu hakkında konuşma yetkisi tanıyormuşçasına… Akıllı olmak harikadır. Ancak ukala olmak; değildir. Fikri fukara olan ukala olur.

Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanla aydınlanma olmaz. Gelin, gerçek uzmanlara sözü bırakın ve zihin kirletmeyin.

          SEN ARTİSTSİN, TIP UZMANI DEĞİLSİN Kİ?

DEVAMINI OKU