Diyalog mu tebliğ mi?

2 MONOLOG 1 DİYALOG ETMEZ

Sen konuşurken seni dinlemiyor ve sıra bana

geldiğinde ne söyleyeceğimi düşünüyorsam

buna diyalog diyemeyiz.

Diyalog; dinlemekle başlar.

Monolog dinlemeden konuşmaktır.

Çoğumuz, diyalog yerine monoloğu tercih ediyoruz.

Diyalog etkileşimli (karşılıklı olan) iletişimin adıdır.

Sen konuşurken dinlemek ve söylediklerinden yola çıkarak benim senden duyduklarım hakkında konuşuyor olmaktır.

Diyalog; ancak bu etkileşimli iletişim ile  gerçekleşebilir.

Fakat genelde olan biten şudur; sen konuşurken seni dinlemek yerine, söz sırası bana geldiğinde sana ne söyleyeceğimi düşünmek…. Böyle olunca tek taraflı tebliğ (monolog) ile çift taraflı iletişim (diyalog) gerçekleşmiyor.

Zaten iletişimin doğal zorluk kademeleri ortadadır;

1-Düşündüğün 2-Söylemek istediğin, 3-Söylediğini sandığın, 4-Söylediğin, 5-Karşınızdakinin duymak istediği,

6-Duyduğu, 7-Anlamak istediği, 8-Anladığını sandığı

9-Anladığı… Üstüne bir de monolog saplantısı gelince?

Konuşmak (monolog) kolay; bildiğini seslendirirsin.

Dinlemek (diyalog) zor; yeni şeyler öğrenirsin. Tebliğ; sözü karşındakine dayatmak ise diyalog onu anlamaktan geçer.

      SAHİ, KONUŞTUKLARIMI DİNLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Bezdirim belası yaygın

HER 4 ERKEKTEN 3’Ü MOBBİNGE UĞRUYOR

En sık uygulanan bezdirim yöntemi; alay etmek…

En çok mobbingi yöneticiler cinsiyet ayrımı ve etnik kökene dayalı yapıyor.

Mobbinge karşı mücadele şart.

Aşağılama, alay etme, damgalama ve dışlama gibi eylemlerle açığa çıkan mobbing, iş performansını düşürüyor.

İstanbul’da 10 özel şirkette bine yakın çalışanla yapılan araştırmaya göre, her 4 kadından 1’i, yine her 4 erkekten de 3’ü mobbinge maruz kalıyor.

Kadınlar genelde yöneticilerinden, erkekler ise çalışma arkadaşlarından mobbing görüyor.

İstanbul Ayvansaray Üniversitesi’nden  Dr. Öğr. Üyesi Yeşim Avunduk, mobbingin iş performansına etkisini ölçmek için İstanbul’da 10 özel şirkette bine yakın çalışanla mobbing (psikolojik taciz) araştırması yaptı.

Mobbing bir grup insanın bir kişi ya da diğer bir grup üzerinde caydırma, rahatsızlık verme, psikolojik baskı kurma ve taciz uygulamasıdır.

Her 4 kadından 1’i çalışmaya başladığı 1 ile 3 yıl içinde mobbinge maruz kalıyor. Özel sektörde çalışan kadınların %25’i çalışmaya başladıkları ilk 3 yıl içinde mobbinge uğruyor. 

Erkekler ise genellikle iş arkadaşlarınca bezdirime maruz kalıyor, mobbinge uğruyor.

   SEN DE İŞYERİNDE MOBBİNG MAĞDURU MUSUN?

DEVAMINI OKU

Zihin tembelliğine dikkat

AKILLI TELEFONUM BENDEN AKILLI MI?

Teknoloji, yapay zekayı organik zekamızın yerine koyma becerisi kazandı.

Biz bu süreçte hayat konforu içinde zihin tembeli oluyoruz.

Oysa sorun çözme yetimizi kaybetmemeliyiz.

Her konfor alanı, kendine has tembellik üretir. Eskiden 4 işlemi, kağıt kalemle ancak zihinle yapma uğraşını, hesap makinelerine devrettikten bu yana makine olmadan hesap yapamaz duruma geldik.

Çarpım tablosunu bilmeden mezun olanlarımız giderek artıyor. Bugün üniversite mezunlarının karekök almayı beceremediği görülüyor.

Denilebilir ki cep telefonu varken buna ihtiyaç yoktur. Söz cepten açılmışken unutulmaması gereken şu; cebimiz bizden daha akıllı mı?

Eğer öyleyse, başımız fena halde belada demektir. Zira sorun çözme kabiliyetini yitiriyor, zihnimizi tembelleştirip hayat karşında tutunma yetimizi zayıflatıyoruz demek bu…

Özü sakat olan, uzantılara muhtaçtır. Kabiliyeti yiten ve gelişmeyen, zihnini tembelleştirmekle kalmaz, başkasının çözümlerine muhtaç hale gelir.

Bu da hayatın dizginlerini kendi elimizle başkasına devir anlamı taşır ki bağımsızlığımız artık söz konusu olamaz.

Zihin tembel olursa ne mi olur? Şu olur; biat gelişir. Biat; beyni devre dışı bırakmanın adıdır.

         BEYNİNİ KULLANMADAN YAŞAYABİLİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

Hakikati karartma

BİLMESİNLERCİLİK

İnsanlar bilgiyle aydınlandıkça

yönetenlerin keyfi davranışları kısıtlanır.

Bilen, sorgular, hesap sorar.

Bu yüzden muktedir; bilgiyi tekelinde tutar;

gerçeği karartır, yasaklar.

Bilgiyi tekelinde tutanların bu gücü ellerinden kaçırmamak için geri kalanların bilgiye erişimini zorlaştırmak, imkansız kılma çabalarına BİLMESİNLERCİLİK deniyor.

Orta Çağ Avrupası’nda üretildi; dini ve entelektüel sahada ölü bir dil olan Latincenin kullanılması, böylece eski Yunan ve Roma’dan  miras kalan bilgi, Rönesans’a kadar kilisenin tekelinde saklandı.

Bilmesinlercilik, Obskürantizm veya Obskürasyonizm, gerçeğin; toplumun bazı sınıf kesimlerce bilinmesinin kasıtlı olarak önlenmesi. Genelde gücü elinde tutanlar, bazı kanaat önderleri ve politikacıların silahıdır.

Bilmesinlerci tavrın temelinde yönetenlerin kullandıkları öğretilerin hakikatle tutarsızlıklarının olması ve bilginin yayılmasıyla yıpranacaklarına ilişkin kaygı yatar.

Kısacası “Bizden başka kimse bilmesin” diyenler için üretilmiş bir terim. ‘Sadece biz biliriz’ ifadesi yasakçılar dışında gerçeği geveleyen, saptıran, saklayan ve böylece kendine sınıf imtiyazı sağlayanların cehaleti yayma tutumudur bu.

     BİLENİ SEVMEYEN AYDIN DESPOTİST MİSİN?

DEVAMINI OKU

Korona terbiye ediyor

SALGIN EN PAHALI EĞİTİM

#Korona her birimize özel eğitim

programı uyguluyor gibi.

Aşırılıklarımızı törpülüyor.

Hatalarımızı gösteriyor.

Ders üstüne ders veriyor.

Ancak bize en pahalı faturayı ödeterek…

Korona salgını yaşam tarzımızı derinden etkilemeye başladı.

Artık evde kalmak yadırganmıyor. Maskeli dolaşmaya alıştık ve daha az şeye ihtiyaç duyduğumuzun farkına vardık.

Bize haddimizi bildiren korona, eğitim maliyetini aldığı canlarla ödetiyor. Fiziksel mesafeye ihtiyacımız vardı, öğrendik.

Ellerimizi yıkamamız zaten gerekliydi, öğrendik. Çok fazla şeyi aynı anda istemenin gereksizliğinin farkına vardık. Ev bize yuva imiş; anladık.

Ailemize zaman ayırmak gerektiğini kavradık. Aşırıya kaçmanın maliyetini hatırladık. Tasarruf bilincinin hayati önemini hissettik.

Futbolcuya azamı ücret öderken sağlıkçıya asgari ücret lâyık görme hatasını bildik.

Daha fazla hastane, daha fazla silahtan daha hayatiymiş. Sürekli bizden vergi tahsil eden, bize ceza kesen kamunun; halka destek olması gereğini dünya örneklerinden gördük.

Fakirin yanında malından söz etmemeyi, hastanın yanında sağlığına övünmemeyi, dertlinin yanında ne kadar çok mutlu olduğunu haykırmamanın edep olduğunu gördük. İsrafın haram olduğunu anladık.

SEN NE DERSLER ÇIKARDIN?

DEVAMINI OKU

Yalan mağduru musun?

BİLGİYİ KİRLETMEYİN

Yalancının mumu yatsıya dek yanarmış.

Sen yatsıyı bekleme, onu teşhis et.

Eğer biri konuşurken sıkça yemin ediyorsa

bil ki sözleri yalandır.

Ancak yalan bilgi, yemine ihtiyaç duyar.

Bir yetkili düşün… Söylediği; doğru çıkmıyor, ‘medya yüzünden böyle oldu’ diyor. Bir görevli düşün; görevini kötüye kullanıyor, ‘yanlış anlaşıldım’ diyor.

Bir insan düşün; beyanı yalan çıkıyor. Artı ona güvenir misin? Yalan beyan çağımızın illeti. Bilginin kirletilmesi. Bilgi bir kez kirlenince güveni de ortadan kaldırıyor. Güvensizlik, itibarı zedeliyor.

Bireyler arasındaki çatışmayı körüklüyor. Peki, bunlar yalan söyleme cesaretini nereden buluyorlar?  Yalanı, aptallığı, beceriksizliği ve kötü niyeti ortaya çıkınca insan utanmaz mı?

Yalan; alışkanlık haline gelebilir. Böyle olunca bizler, yalancının teflon kaplı yüzün boyasını dökmedikçe, sapla samanı birbirine karıştırır, sonra da ‘hayret, niçin bu noktaya geldik?’ diye tepki gösteririz. 

Rakamlarla oynayan, gerçekleri saptıran kadroların işin güçleştirmek gerekiyor. Aman bana bulaşmasınlar mantığı, bu insanlara cesaret veriyor.

Sonuçta şeffaf maskelerle dolu arenada verdiğimiz maskeli balo, bizi yalan denizinde boğabilir.

       YALANA İNSAN NEDEN İHTİYAÇ DUYAR?

DEVAMINI OKU

Yollarda kötü sürücü

KÖTÜ SÜRÜCÜYÜ YOLDAN ÇEKEBİLSEK

Birinin gerçek karakterini öğrenmek istiyorsan

Onu trafiğe çıkar ve ardından izle.

Ona güç verilince nasıl davrandığına bak.

Hak yiyor mu, kural tanıyor mu?

Sağa dönüşte, en sol şeritten gelir ve önüne geçer. Kötü.

Sinyal kolu vardır, önünde aniden döner, bildirmez. Kötü.

Camı açar, şişeyi sokağa fırlatır, gaza basar gider. Kötü.

Sol şerit kenesidir. Önünde araç yoktur, hızlanmaz. Kötü.

Kırmızı ışık yanıyordur. Yaya geçerken üzerine sürer. Kötü.

Direksiyonda telefonuna yazı yazar, trafiği aksatır. Kötü.

Egzozundan siyah duman çıkar, bakıma götürmez. Kötü.

Emniyet şeridinden gider, trafiğe polise aldırmaz. Kötü.

Çakarlı çakaldır. Kural ihlal eder, üzerine sürer. Kötü.

Bebeğini ön koltukta tutarak seyahatten korkmaz. Kötü.

Hak çiğner, kural tanımaz, uyarırsan tehdit eder. Kötü.

Polis durdurur, ‘benim kim olduğunu…’ tehdit eder. Kötü.

Uyarırsın, pompalısı bagajındadır, çeker seni vurur. Kötü.

Önüne dalar, korna çalarsın, senin arabana saldırır. Kötü.

Ambulansa yol vermez, ardına takılır ve sürat yapar. Kötü.

Işık yeşile döndüğüne aldırmaz; ardındakini bekletir. Kötü.

Trafikte yavaş giderler, zamanına saygıları yoktur. Kötü

     BU KADAR KÖTÜ SÜRÜCÜYÜ HAKEDİYOR MUYUZ?

DEVAMINI OKU

Görgü eğitimi şart

GÖRGÜ KURALLARI DERSİ KONULSUN

Kuralsız toplum, çürümeye mahkûmdur.

Ortalık kaba, hoyrat davranışlarla dolu.

Okullarımıza görgü kuralları dersi konulsun.

Bu sayede ötekine saygılı bireyler yetiştirebiliriz.

Hoyratlık, her yeri kaplamış durumda… Sokakta, iş yerinde, evde, her yerde, görgü kurallarına duyulan ihtiyaç artıyor.

Okullarımızda şiir, musiki, estetik, resim, felsefe, beden terbiyesi ve güzel sanatları çıkardı. Böylece bugünkü hoyratlığımızı inşa ettik.

Medeniyet talebinden vazgeçtik. Zarafeti kovduk, sanatı harcadık. Musikiye sağırlaştık. Estetiği katlettik. Görgü kurallarını unuttuk.

BENcilleştik. ÖTEKİne yabancılaştık, Nihayet Recep İvedik 6’ya vardık.

Oysa eskiden okullarda görgü kuralları öğretilirdi. İşte birkaç örnek; Ayakta bir şeyler yiyip içilmez. Başkasının kusuru ile alay edilmez.

Emanet eşyalar geciktirilmez. Pazarlık yaparken mal kötülenmez.

Telefon eden önce kendini tanıtır. Hiçbir yere ağızda sigara ile girilmez.

Alay ve kötüleme ima ile bile yapılmaz. Toplu yerlerde yüksek sesle konuşulmaz. Başkasının lafı kesilmez.

Aksırırken ağız elle kapatılır. Yere tükürülmez. Araba kullanırken sinyal verilir. Çekirdek kabuğu yere atılmaz. Hoyratlık çürümedir.

          MUTLU MUYUZ BU HOYRATLIKLARIMIZDAN?

DEVAMINI OKU

Bırak çocuğun konuşsun

18 YAŞIMA DEK BENİ ANNEM SESLENDİRDİ
‘Sus küçüğün söz büyüğün.’
İyi de küçüğü susturup onun adına siz konuşursanız,
o nasıl büyüyecek?
Hem ona; ‘annesi’ diye hitap etmek niye?
Bir adı yok mu? Adını siz koymadınız mı?

Eğer konuşabiliyorsa, neden onun yerine sen konuşuyorsun?

Ağzı var dili yok çocuk yetiştirmek başarı mı? Örnek mi?

-Nasılsın yavrum? –İyi amcası, okuyor.

-Aç mısın? –Yedi geldi. –Çay içer misin? –Yok, sevmez.

Çocuğuna sorulana sürekli kendisi cevap veren ailelere birkaç kelâmım var; Öncelikle çocuğunuza adıyla hitap edin;

Anne; ‘annesi’ diye sesleniyor. Abla; ‘ablası’ diyor. Teyze; ‘teyzesi’ diye seviyor yeğenini… Oysa onun bir adı var ve o çocuğun nesi olduğunuz üzerinden iletişimi kurmak, yanlış…

Unutmayın ki bir kızı hanımefendi yapacak olan; onun bize davranışlarından ziyade bizim ona nasıl davrandığımızdır.

Bir erkeğe beyefendi gibi davranırsan beyefendi olacaktır.

Çocuk, kendini ifade edebilme becerisini bebeklik çağından öğrenmiştir ve ona sorulan sorulara, ana babasının cevap vermesine gerek yoktur. 

Bırakınız çocuğunuza sorulanlara kendisi cevap versin, sizin dublajınıza ihtiyacı yoktur. Onun yerine konuşursanız, büyüdüğünde de sesini keseceklerdir.

       NEDEN ÇOCUĞUNA ALTYAZISI GEÇİYORSUN?

DEVAMINI OKU

İş ahlakımız çürürse…

HAYVAN YULARINDAN İNSAN SÖZÜNDEN TUTULUR

#Korona sözünü tutmamanın bahanesi olmuş.

Salgın içimizdeki hırsı azaltacağına;

bazılarımızı daha da beter hale getirmiş.

Oysa iş ahlakı çürürse ortada piyasa kalmayacak.

İşimiz zor. İmkanı olduğu halde borcunu ödemeyenlere dair şikayetler çoğaldı. Taahhüdünü yerine getirmeyenlerin öyküleri etrafa yayılıyor.

Korona şartlarını bahane edip anlaşmaları çiğnemek, verdiği krediyi geri çağırmak veya benzeri ahlak-etik dışı davranışlar, bindiği dalı kesmektir.

İş dünyasındaki ilişkilerin evrensel kabul görmüş değerler üzerinden yürümesini savunan iş ahlakı çökünce çürüme başlıyor.

Bizde pek çok kurum iş etiğini reddetmiyor ama uygulamıyor da… Oysa mayamızda ahilik, lonca gibi kurumlar bir zamanlar iş yapma kültürümüzün DNA’sıydı.

Tuhaf olan iş ahlakının bizi ‘yavaşlattığı’, etik olmayan rakip karşısında ‘rekabet dezavantajı’ oluşturduğunun savunulmasıdır.

Etik ve vicdanı bir tarafa atınca, müşteriyi kandırmak, çalışanı istismar, devleti dolandırma, ortağı batırma; yaygınlaşıyor.

Ekonomiler açılma sürecinde gördük ki korona virüsü bizi daha da hırslı, etik dışı yapabiliyormuş. Oysa bize ayna tutan virüs, hatalarımızdan kurtulmaya vesile olmalıydı.

      DEĞERLER ÇÜRÜRSE SEN VAR KALABİLİR MİSİN?

DEVAMINI OKU