Dalga sonrası hasar tespiti

DENEYİMİN 5 KAZANIMI

1-En sert ama en iyi öğretmendir

2-Önce sınav yapar sonra ders verir

3-Dalgalı denizde bize sağ kalmayı öğretir

4-Zaman, dünün deneyimini bugüne taşır

5-Sınarsın, yanılırsın, öğrenir ve yanılmazsın

Deneyim bize kitaptan değil, hayattan gelir. Arapçası tecrübedir ve dilimizde deneyim ile aynı ağırlıkta kullanılır..

Deneyim, sert bir öğretmendir ve önce sınav yapar sonra ders verir. Bu da onu maliyetli kılar.

Bilinen ama tutulmayan nasihat şudur; “tecrübe edilecek o kadar çok hata var ki başkalarının deneyimlerinden yararlanın.” Ancak yararlanılmaz ve deneyimlenerek öğrenilirler.

Zaman, dünün deneyimlerini, bugünün koşullarında yarına aktaran olaylar getirir bize…

Kimimiz bunu önceden tahmin eder, ona göre hazırlık yaparız. Kimimiz üzerimizden geçince, hasar tespiti ardından deneyimlenmiş bilgiye ulaşırız.

Gelecek; tıpkı dalgalı bir denizde yol alan tekne içinde üzerimize doğru gelir. Eğer onu kafadan karşılar isek, dalganın üzerine çıkar, onu aşarız. Ancak onu bordadan alırsak, alabora olur, başkalarının deneyimine ilham oluruz.

Deneyim, uzmanlığa giden yoldur. Denersin, yanılırsın, yine denersin bu defa yanılmazsın. Günün sonunda deneyim sahibi; uzman olursun.

       DENEYİM KAZANMAK İÇİN NE BEDEL ÖDEDİN?

DEVAMINI OKU

Kaldırıp atma, tamir et

TAMİRİN 5 KAZANCI

1-Bozulanı atmak işin kolayı

2-Zor ve değerli olan onu tamirdir

3-Doğayı bozunca o bizi kaldırıp atmıyor

4-Kriz; yenisini almayı zorlaştırdı

5-Sürdürülebilirlik için tamirat şart

Dünya her yaşadığı krizde dönüyor ve nasıl tamir oluruma bakıyor.

Tamir; canlandırma, yeniden inşa etme, onarmadır.

Zamanın ruhu, tamir yerine yenilemeye doğru evirilmiştir.

Tamirci ilgi alanları, olabildiğine daralmış araba bile tamir yerine yenilemeye yakın gelmiştir.

Hele ki elektrikli ev aletleri ve elektronik başta olmak üzere pek çok eşya, bozulduğunda tamircinin yolunu tutarken şimdi hurdacıyı, çöplüğü boyluyor.

Oysa küre; daha sürdürülebilir bir dünya için tamircileri baş tacı yapmaya doğru gidiyor.

Doğa, sürekli tüketim yerine, ‘tamir ol, yenilen’ diyor. Bizim de
yok etmek üzere olduğumuz tamircilerimizi hatırlamamız gerekebilir.

Artık TV’lerde nasıl tamir edilir programları var.

Elbiseni nasıl yamalarsın?. Ayakkabına nasıl ökçe takarsın? Marketten nasıl ucuz alışveriş yapılır? Porsiyon nasıl küçülür?

Az yiyin tasarruf olur. Markaya bakmayın esiri olursunuz

Enflasyon denilen kavram, halkın elinde tamir, sanayicinin elinde şişik ciro, bankacının elinde dönmeyen kredi, çiftçinin elinde katlanan borçlar oluverir.

         BOZULANI TAMİR ETMEYİ DÜŞÜNMEZ MİSİN?

DEVAMINI OKU

Ezberi arar olduk

KAYIP KUŞAK MI GELİYOR?

Eğitim Türkiye’nin kanayan yarası…

Hiçbir öğrenci, başladığı sistemle okulunu bitiremedi.

Eğitim reformu ise hayata geçiş sürecinde yığınca dirençle karşılaşıyor.

Peki, neticesi ne olacak?

Cumhuriyet ne zaman ilan edildi? Ta ilkokuldan itibaren öğretilen bilgilerden biri. Bayramını kutlarız, coşkusunu yaşarız ve 29 Ekim diye biliriz. Bu, bir bakıma ezbere dayalı eğitimin bize kazandırdıklarıdır.

Ancak yeni nesil; ‘Cumhuriyet ne zaman ilan edildi?’ sorusunun cevabını bilmiyor. 23 Nisan diyen var 19 Mayıs diyen…

Hatta Noel diyene dahi rastladım. Yıllarca ezbere dayalı eğitime karşı çıkarak proje odaklı eğitim yapalım dedik. Midye midesini ezberlemeyelim de hayatta işimize yarayacakları bilelim dedik. Ama geldiğimiz noktada; ezberi dahi arar olduk.

Karekökü üniversiteli dahi unuttu. Çocuklar çarpım tablosu ezberlememiş.

Kıbrıs Türkiye’nin kuzeyinde olduğunu iddia edecek kadar da özgüven(!) sahibiler üstelik.

Ezber kuşağı dahi şimdiki kayıp nesilden daha donanımlıydı. Soru şudur; bu yapışkan cehalet ile nasıl başa çıkacağız?

Bilmeyen, bilmediğini de bilmeyenler ile nasıl bir yarın inşa edilir? Merak etmeyen, öğrenmeye direnenlerle başımız belada…

    YAPIŞKAN CEHALETLE NASIL BAŞA ÇIKABİLİRİZ?

DEVAMINI OKU

Matematiği sevdirmeliyiz

HESAPSIZLIĞIN SONU HÜSRANDIR

1-Matematik her yerde ama onu sevmiyoruz

2-Karekök unutuldu

3-Pi sayısı uzaylı

4-Çarpım tablosu dökülüyor

5-Dört işlem dahi zayıf

Matematiği sevdiremezsek uygarlıkla hesabımızı kesiveririz.

Tabii ki önce biz sevmeliyiz ki çocuklara sevdirebilelim.

Matematik; biçimlerin, sayıların ve niceliklerin yapılarını, özelliklerini, aralarındaki bağıntıları tümdengelimli akıl yürütme yoluyla inceleyen ve aritmetik, geometri, cebir gibi dallara ayrılan bilimin adı…

Eğitimi, çocukluktan başlar mezara dek sürer. Ancak okullarımızda en az sevilendir.

Matematik bilmeyen uluslar; hayatı çevreleyen ilişkileri bilemez, okuyamaz. Hesapsız adımların sonu uçurum olur.

Etrafımızı kuşatan hayata bakın; her şey matematiktir.

Ancak biz onu sevmiyor, sevdirmiyoruz. Misal karekökün önce neden gerekli olduğunu unuttuk, sonra da hesabını

Çarpım tablosunu dahi bilmeyen nesiller sosyal medyada beğeni rekorları kırabiliyor. Pi sayısı sanki bize marstan gelmiş uzaylı gibi…

Matematikten nefret eden nesil ile değil uzaya, lavaboya dahi gidemezsin.

Bize matematiği sevdirebilen öğretmenler gerek.

Biz de matematikte iyi olmalıyız. Aksi halde birileri kolayca hesabımızı keser.

      ONU SEVMEYECEK NE YAŞAMIŞ OLABİLİRSİN?

DEVAMINI OKU

Kiminle beşibiyerdesin?

EN YAKIN BEŞLİNİN 5 ETKİSİ

1-Onlara dönüşürsün

2-Beyinleriniz senkronize olur

3-Ortak huylar edinirsin

4-Zekilere daha zeki

5-Aptallarla aptallaşırsın

Unutma; en fazla fakit geçirdiğin 5 kişinin ortalaması olacaksın.

İnsan, birlikte en çok zaman geçirdiği 5 kişinin ortalaması olurmuş. ‘Ruh halleri mürekkepse biz samandan kağıdız.

En yakınımızdaki üç-beş kişi damlıyor üzerimize…’  Yazar Jim Rohn’ın bu sözü, bilimsel araştırmalarla da doğrulanmış…

Ne kadar zeki, yetenekli, erdemli olursan ol; yan yana geldiğin insanlara dikkat etmelisin. Sosyal ilişkilerde tıpkı bileşik kaplardaki sıvı düzeyi gibi, yakın çevrenle etkileşip aynı düzeyde buluşacaksınız.

Kaldı ki senin sağlam olman yetmez, çürüklerden de uzak durmalısın. Yaylada armut toplamış, rafıma koymuştum. İçlerinden çürük olan, diğer sağlam armutları da çürütüvermişti.

Sosyal beşibiyerde kuralına gelince… Birlikte çok zaman geçirdiğinde, huyu, suyu, zihin yapısı, etik duruşu, dil düzeyi, kaygı, korku veya sevinçlerini de benimsemeye başlıyor, ünsiyet ediyorsun.

Önerim, aynı zincire dizileceğin beşibiyerdeyi iyi seçmen

Senden daha değerlilerle aynı sıraya dizilmen, çürük, çarık, değer üretmeyeni yakın halkandan çıkarman, iyileri koyman.

       KÖRLE YATIP ŞAŞI KALKTIĞIN OLUYOR MU?

DEVAMINI OKU

Tercihlerin; hayatın

TERCİHİN 5 ÖZELLİĞİ

1-Her tercih bir vazgeçiştir

2-Önemliler içinden öncelikleri seçebilmektir

3-Tereddüt, hayat törpüsüdür

4-Tercih yapabilmek nispeten kolaydır da

5-Vazgeçişleri yönetmek zordur

Doğumda başlar tercihlerimiz. İçine doğduğumuz hayatı, ebeveyni veya fizyolojiyi biz seçemesek de zihnin yönetimi ele alması, tercih sürecini devreye alır.

Doğuşta boş çerçeveyiz ve tercihler, elimizdeki kader fırçası olur. Nitekim hayat, tercihler toplamı değil midir?

Bugünkü tercihlerimiz, yarınki kaderimizdir. İşin paradoksu, her tercihin aynı anda bir vazgeçiş olmasıdır.

Alice, Harikalar Diyarı’ndadır, bir kavşağa gelir.. Hangisinden gidecektir. Sorar; “hangi yönden gitmeliyim?”

Cevap, olağanüstüdür; “nereye gideceğini bilmiyorsan hangi yönden gittiğin fark etmeyecektir.”

Benim hayat tecrübem şunu öğretmiştir ki tercih; maliyettir. Hem de yüksek maliyet.

Neticede tercih; hasılası sermayesinden fazla olduğu sürece doğru yönelmelerdir. Yol ayırımına geldiğinde yapacağın tercih, aslında oraya gelmeden yapılmıştır bile.

Yolunu seçtikten sonra geriye bakma ki yaptığın tercihi kavrayabil ve tercihine sadık ol.

En büyük maliyet, tercih yapamamaktan gelir ve bir tereddütten ibaret olur hayat.

         SEN TERCİHLERİNE SADIK KALIYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Cehaletinin cahili olmak

KENDİNİ BİLMENİN 5 ERDEMİ

1-Bilmediğini bilirsin, öğrenirsin

2-Bildiğinden emin olursun

3-Cehaletini dahi bilmeyenden kaçarsın

4-Yargılamaz, anlamaya çalışırsın

5-Yeni şeyler öğrenmeye açık olursun

Bilmek ile bilmemek arasındaki farkı ortaya çıkaran şey; düşünmektir. Zira kendini bilen, bu erdeme düşünerek varmıştır.

Bilmeden atılan adım, karanlığa doğru koşmaktır. Bildiğini sanmak, cehalet sınırını ihlaldir ki böyle biri, geri döndürülemez zihin hasarına düşmüştür.

Ben bilmiyorum; o halde öğrenebilirim.

Ben biliyorum; o halde öğretebilirim.

Ben bilmediğimi dahi bilmiyorum; o halde benden uzak durun.

Ben bildiğimi biliyorum; kulak verebilirsin.

Cehalet; henüz bilmemenin tanımıdır. Giderilebilir bir şeydir; bildirirsin geçer, öğretirsin geçer. A

ncak cehaletin cehlinde olmak (echelü cahilin) tedavisi olmayan bir haldir ve tüm bilgeler böylesi birinden uzak durmayı önermiştir. Çünkü seni bu iklime çeker ve bilginin değer verilmediği diyarda mahveder.

Sonuçta bilmek; canlıyı mertebelendirir.

Bir mantar, yağmurun şimşeğin ona büyüme vakti geldiğini bildirir de bir insan ancak bildiğinden emin, bilmediğinden tereddüt edebilendir.

Hiç bilenle bilmeyen bir olur mu?

  HAYATTA NELERİ BİLMEDİĞİNİ BİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Elindeki servet; bugün

HAYAT 1 GÜNDÜR O DA BUGÜNDÜR

1-Yarın daha iyi olacak deme.

2-Bugün, dünün yarını değil miydi?

3-Oysa hayat, bugün yaşayabildiğindir

4-Dün geçti gitti, yarın ise belirsiz

5-Ama bugün seninle, değerini bil

Geçti gün, ferdayı ko / saat bu saat dem bu dem.”

Şeyh Galib uyarıyor bizi; geçen güne hayıflanmayı bırak. Ferda (yarın ) ise ne getirecek emin olamazsın.

Elindeki tek servet; bu demdir bu saattir.

Değerini bil zira temize çekemeyeceksin.

Ya anı yaşayacak veya onu ıskalayacaksın…

Bil ki hayatın müsveddesi yok ve temize çekilesi değildir.

Bunu biliriz de ya dünün pişmanlık, suçluluk, hesaplaşmaları ya da yarının kaygıları ile boğuşup dururken, elimizdeki tek işe yarar zaman olan bugünü ihmal ederiz.

Bir bakıma biri geçmiş diğeri gelmemiş güne dair şeytan taşlamaktan yarın ibadetine zaman ayırmayız.

Ülkeye bakın, düne dair her şey gündemdedir. Ya da yarına dair, seçiminden geçimine dek kaygı ve kavga alanlarıyla boğuşup duruyoruz.

Oysa bazı insanlarımız, güne dair gayretiyle adeta mucize gibi, yarın inşa ediyor, çalışıyor, üretiyor, ülkenin bir yarını varsa ona hizmet ediyor.

Gençlere bakıyorum; çoğunun yarını çalınmış, umutsuz ve kaygı içinde. En büyük israfımız.

  GÜNDEMİNDE DÜN MÜ YARIN MI BUGÜN MÜ VAR?

a

DEVAMINI OKU

Sıradanlık sorun mudur?

KEM ALÂT İLE KEMALÂT OLMAZ

1-Kötü aletlerle mükemmel iş çıkaramazsın

2-Sıradan uğraşlara sıra dışı başarı gelmez

3-Vasat gelir tuzağı sıradanlıklarla kurulur

4-Sıradanlık; ikinciyi geçmektir

5-İkinciyi geçersen ikinci olursun

Bence evet… Bilgeler, kötü aletler ile mükemmel iş yapılmaz derler. Doğrudur.

Sıradan, özensiz gayretlerin ürettiği iş, sıradan olur ve büyük başarılar getirmez.

Sıradan olmak, vasat gelir tuzağıdır ve Türkiye’nin bu vasatlıktan çıkması, bireylerin sıradışı gayretleriyle mümkün olacaktır.

İşi her ne ise onu savsaklayan, uyarılarına rağmen çayı getirirken tabağına taşıran, aldığı ihaleyi kötü bitiren, devlette ise ‘bugün git yarın gel’ diye vatandaşı savuşturan…

Saymakla bitmez. Herkes böyle mi? Asla… İşini özenerek yapan ve değer katan insanlarımıza saygı duyarım. Onların gayretiyle zaten başarılar sağlanabiliyor.

Fakat sorun, çoğunluğun işi kötü yapması… Kendini geliştirmemesi… Ana dilini dahi kötü kullanması. Yaptığı her neyse onu aşk ile yapmaması.

Vasat olmak; bir tercihtir. Kader değildir. Eve gelen ustaya bak:

Derhal fark edersin sıradanlığını veya işin ehli olduğunu

Sıradanlar, ödül beklemesin. Sıradışı başarı onları bulmaz.

Şükür; sıradışı başarılılarımız var. Sorun; sayıları yetersiz.

SIRADAN İŞLER YAPIP SIRADIŞI OLABİLİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

Öğüt verme, öğüt ol

ÖĞÜT VERİRKEN DİKKAT

1-İstenmeden öğüt verme

2-Sıkça öğüt verme

3-Senin tutmadığın öğüdü verme

4-Hayatın, davranışın öğüt olsun

5-Nasihatin kötülük barındırmasın

Şeytan da öğüt verir, unutma.

Öğüt isteyene Mevlana’nın cevabı; öğüt verme sen öğüt ol.

İstenmeden verilen öğüt, faydasızdır. Öğüt vermek yerine öyle yaşa ki halin, hayatın öğüt olsun. Bilgeler; fazlaca öğüt vermekten kaçınırlardı. Zaten hayatları öğüt olurdu.

Bozdoğan Zeybeğinden sevdiğim mısralar; ‘İmanım dağlar Bozdoğan’ın söğüdü / Çok verdiler tutamadım öğüdü…’

Biri, İbn Haldun’a sordu: –Çocuklarımızı nasıl terbiye edelim? İbn Haldun Dedi ki: –Çocuklarınızı terbiye etmeye çalışmayın. Zira zaten size benzeyeceklerdir… Kendinizi terbiye edin yeter…

Çocuk, aldığı öğütle değil gördüğü hayat ile terbiye olur. Şair Nedim’e şimdi kulak verelim; ‘

Sözü az söyle, ağır söyle Nedim’a ki sühan / Zer gibi sayılı, gevher gibi sencide gerek.’

Anlamı; !Sözü az ve ağır söyle ki Nedim, altın gibi sayılı, inci gibi değerli olsun.’

Verdiğin öğüdü sen tutmamışsın, yaptığın nasihatte samimi değilsin, nasıl tutulur ki nasıl buna uyulur ki…

Oysa altın değerinde olan öğüt, senin bizzat öğüt gibi yaşamandır.

        ALTIN GİBİ ÖĞÜDÜ REDDEDEBİLİR MİSİN?

DEVAMINI OKU