Taş yoksa kemer yok

DAYANIŞMANIN 5 GETİRİSİ

1-Taşlar birbirine dayanışırsa kemer olur

2-Kemer sağlamsa yük taşıyabilir

3-Kemeri ayakta tutan; kaynaşmadır

4-Kilit taşı, kemeri yönetendir

5-Her bir taş; kemerin kendisidir

Kemer; İki ucu birbirine bağlayan… Bele doladığımız bağ… Bir şeyleri tutsun diye kullanırız. Kemer olmasa, yükseğe taşınmış çok şey yere düşerdi. Kemer, yük taşıyandır.
Ekonomik olarak kemer sıkmak zorunda olan bir ulusa önerilecek olan; külfeti toplumun tüm kesimlerine eşit dağıtacak politikalar üretmesidir.

IMF’nin kemer sıkması; insansız ekonomi yaklaşımı taşır ve bireylerin ölümüyle fazlaca ilgili değildir. “Kendi ekmeğini yiyip oturmak, altın kemer bağlayıp bir kişinin karşısında ayakta durmaktan iyidir.“  Gülistan eserinde  Şeyh Sadi Şirazi

Marco Polo, tek tek her taşıyla bir köprüyü anlatıyor. ‘Peki köprüyü taşıyan taş hangisi?‘ diye sorar Kubilay Han. ‘Köprüyü taşıyan; şu taş ya da bu taş değil, taşların oluşturduğu kemerin kavsi‘ der Marco.

Kubilay Han sessiz kalır bir süre, düşünür. Sonra ekler: ‘Neden taşları anlatıp duruyorsun bana? Beni ilgilendiren tek şey; o da kemer…’ Marco cevap verir: ‘Taşlar yoksa kemer de yoktur.‘

            SENİN KEMERİNİN KİLİT TAŞI HANGİSİ?

DEVAMINI OKU

Alın teri kurumadan emeğin hakkını ver…

EMEĞİN 5 ÖZELLİĞİ

1-Nimeti hak ediştir

2-İş başarandır

3-Zaman değirmenidir

4-Bedeni, zihni yorgun bırakır

5-Hakkını almazsa daima sorundur

Emeksiz yemek olmaz. Olsa da her öğün olmaz.

Bu söz, toplumsal barışın korunmasına dair bilgeliği sunar bize.  

Emeğin kaynağı, bilinçli eylemdir. Bilinç amacı, eylem ise gayreti simgeler.

Emek, yorgun bırakır. Emek, kalori tüketir. Emek, zaman değirmenidir.

Emek; vücudun her azasında olandır. Herhangi bir aza, bedeni hayatta tutma amacının gerektirdiği emeği göstermez ise, sorun çıkar.

Emeği genelde pazularla ilişkilendirsek dahi vücuttaki 2 ortam, kafile başı olur. 1-beyin, 2-kalp

Uykuda tüm diğer organlar düşük yoğunluklu emek moduna geçse dahi bu ikisi sürgit çalışmak zorundadır.

Rüyada dahi beyin yoğun emek harcar. Kalbin bir saniyelik molasına, kalp krizi deriz.

Neticede emek, ödülün hakkedilmişidir. Ganimetten farkı, emek oluşturmuştur. Uğruna emek verilmemiş her kazanç, kolay harcanasıdır.

Emeksiz yemek olmaz. Olsa da her öğün olmaz.

Emeğin hakkını anında ver…

        EMEĞİNİN KARŞILIĞINI ALABİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Doping bağımlılığımız

DOPİNGİN 5 HASARI

1-Geçici başarı uğruna kalıcı hasar

2-Kısa dönemde sahte başarıdır

3-Normalini dışlar, özünü zedeler

4-Hayat sonunda diskalifiye eder

5-Kurnazlık kültürüdür, çürütür

Ekonomi dopingle ayağa kalmaz.

Doping, normalin dışında yüksek performans için dışarıdan yapılan takviyedir.

Etkisi kısa sürer. Dereyi geçirir ancak sınırları zorlar. Süreklilik hali ölümdür.

Beraberinde büyümeyi durdurur. Dengeleri bozar, fonksiyonları çalışmaz hale getirir.

Normal hali taşraya iter. Ekonomiye doping yaparsın krediyi genişletir, tüketimi artırır, büyümeyi zıplatırsın.

Doping etkisi geçtiğinde; bozulan makro ekonomik dengelerinle kalırsın.

Doping sporda yarış dışı kalmaktır. Sporcular bilir bunu. Sağlık kontrolünden geçeceklerini ve yakalanacaklarını da bilirler ancak yaparlar. Göz göre göre diskalifiye olmaktır bu.

Kişisel hırslar, toplumsal baskılar, birinci olma hayalleri, dopinge götürür.

Çocuklarına doping yaparak sınavları atlatan aileler ise hayat sınavı ile karşı karşıya kalacaklardır. Zira hayat dopingleri taşımaz. Keser, biçer, örseler. Kendi seyrinde normalleştirir.

Doping bağımlılık yapar da insanı, ekonomiyi, ülkeyi felaketin eşiğine taşımasıyla bilinir.

        HAYATINDA DOPİNGE YER VERİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Boğaz tokluğuna çalışmak

GELİR DAĞILIMI BOZULDUĞUNDA

1-Açlık en büyük kitle imha silahı olur

2-Toplumsal barış tehlikeye girer

3-Tok, açın halinden anlamaz olur

4-İhtişam da sefalet de abartılır

5-Sistem fakirden alır zengine verir

Bir ülkede bir kesim sürekli zenginleşiyor, diğer kesim fakirleşiyor ve boğaz tokluğuna çalışıyorsa ülkenin gelir adaletsizliği aşırı artmış demektir.

Boğaz tokluğuna çalışmak asgari geçim standardında yaşamaktır. Geneli bu halde yaşayan bir ülke; bilime, eğitime, teknolojiye odaklanamaz. Sadece yaşamaya çalışır.

Gelir dağılımı böylesine bozulunca toplumsal barış da tehlikeye girer. Komşusu açken uyuyan bizden değildi güya… Oysa bırak uyumayı, yoksullara aldırmıyoruz bile.

Ülkeye kayıt dışı para girişi arttı ve onun getirdiği sanal bir rahatlık var.

Kimileri konut, araba almaya devam ediyor.

Kimileri de açlık sınırında hayatta kalmaya çalışıyor.

Bulabildiği işte; boğaz tokluğunda çalışmaya razı oluyor.

Hal böyle olunca da orta gelir tuzağında debeleniyor Türkiye…

      KOMŞUSU AÇKEN UYUYABİLEN MİSİN?

DEVAMINI OKU

Çünkü ben böyleyim…

CAM TAVANIN 5 ZARARI

1-Başaramayacağına inandırılmak

2-Olumsuzluğu kadere bağlamak

3-Denememek

4-Kabiliyetlerine karşı körlük

5-Sürgit kaybeden olduğunu sanmak

Her deneyen başaramayabilir ama başaranlar; deneyenlerdir.

Kendini sürekli kaybedenlerden sanıyorsan sebebini sorgula.

Cevaplarından biri; “çünkü ben böyleyim” ise kaybettiğin için sızlanmayı bırak ve sebebini sorgula.

İnsan sürgit kaybetmez. Tıpkı sürgit kazanamayacağı gibi.

Fakat sen sürekli kaybediyorsan, sebebi; dışındaki şartlar değildir.

Zihnin, kaybetmeye programlanmıştır ve kazanmaya dair fırsatları ıskalıyorsundur.

Fırsat, gelirken, önü kesilerek yakalanır, ardından koşarak değil. Hele ki ‘çünkü ben böyleyim’ sızlanmasıyla hiç değil…

Zihnindeki cam tavanı kendinin oluşturduğun gerçeğini kabul et ve kayıplarını azaltmanın yollarını ara.

Cam tavan; girişimden, dönüşümden değişimden, ilerlemeden alıkoyar insanı…

Değişimi zihninde, gelişimi bedeninde, dönüşümü nefesinde hissetmeye çalış.

Göreceğin şudur; ‘Çünkü ben böyleyim’ tuzağındasın ve seni oradan çıkaracak olan, zihnindeki bu karamsarlık üreten kıymık imiş…

Takıntılarını listele, seni aşağı çeken insanları teşhis et ve egosunu beslemek için seni küçültenleri bil…

        SÜREKLİ KAYBETTİĞİNİ SANA KİM SÖYLÜYOR?

DEVAMINI OKU

Yorulduysan ara ver

YORGUNLUĞUN 5 BELİRTİSİ

1-İstemiyorsun

2-Ayakların geri gidiyor

3-Bıkmışsın

4-Rutinlerin batıyor

5-Yenilenemiyorsun

İnsanın özgürlüğü; istediği her şeyi yapabilmesinde değil, istemediği hiçbir şeyi yapmak zorunda olmamasındadır

Stres artıyor, her şey üzerine üzerine gelmeye başlıyorsa, odaklanmakta zorlanıyor, sürekli aksilikle karşılaşıyorsan, ara ver.

İçine sinmiyorsa; yapmak zorunda değilsin. Başka şey dene. İstemiyorsan hayır de.

Hayatı; rutininin kölesi haline gelenler, ancak rutinine hizmet etmek için çalışırlar. Düşünecek, yaratacak vakitleri kalmaz. Zira sistemi daha fazla beslemek, daha çok çalışmak zorunda kalacaklardır.

Yorulduklarını fark edemezler. Çalışmadıkları zaman bunu eksiklik olarak görürler.

Yorulduysan ara ver, bir gözden geçir. Belki yapmak isteyip yapamadıklarını da görürsün. Zaman varken yaratmaya başlarsın.

Seni kimler ve neler yoruyor? Bir envanter çıkarmayı denesen? En az 12 adet seni yoran ama değer üretmeyen alan, insan, rutin bulsan?

Sonra da bunları önemli ve öncelikli olarak, cesurca, akıllıca hayatından çıkarmayı denesen?

Göreceğin şudur; Enerjin geri gelmiş, hayatın lezzeti artmış, hava kasvetli olsa bile sabahlarına güneş açmış biri olursun. Çünkü ara vermişsin…

       YORGUNLUK ENVANTERİ ÇIKARMAYI DENESEN?

DEVAMINI OKU

Vazifeni yapar mısın?

GÖREVİN 5 FONKSİYONU

1-İşbirliği ve iş bölümü sağlar

2-Toplum refaha yönelir

3-Hak ve sorumluluk dengelenir

4-Uygarlığı geliştirir

5-İnsanı, toplumu terbiye eder

Vazifeni bilmek ve yapmak mutluluktur.

Vazife; görev, ödev demektir. Görev, içinde bulunduğumuz zamanın bizden istediği şeydir. İnsanın başkalarından beklediği şey sanıp kendinin yapmayacağını sandıklarıdır.

Oysa hayat, emir-komuta zinciriyle yürümüyor. Herkesin, her kesimin uygarlığa, topluma, ailesine ve kendisine karşı yapacağı görevleri, ödevleri vardır.

Kaldı ki vazife; büyük bir şey yapmak değil, gerekeni yapmaktır. Herkesin herkes karşısında görevleri vardır.

Halbuki hiç kimsenin doğrudan doğruya hiçbir hakkı yoktur. İnsandaki vazife duygusu en büyük terbiyeci güçtür.

Zengin ülkeler, vazife tanımının düzgün yapıldığı ve ödevlerin yerine getirildiği için zengin…

Yoksul ülkelerde görev bilinci gelişmemiştir. Nimeti alıp külfeti öteleme pratiği vardır, kurnazlık genel kültürdür.

Şirketin vazifesi, ürettiği ürün veya hizmeti sağlamasıdır.

Liderin görevi, izleyenlere vadettiği refahı, huzuru, işi, aşı sağlamasıdır.

İşçinin görev tanımı bellidir de yöneticinin vazifesi, emretmek değil, görevleri çalışana sevdirmektir.

        SEN VAZİFELERİNDEN KAÇANLARDAN MISIN?

DEVAMINI OKU

Keşkecilik hastalığı

KEŞKECİLERİN 5 ZARARI

1-Değiştiremeyeceklerdir

2-Geçmişe takılıp kalırlar

3-Geleceği ıskalayabilirler

4-Pişmanlık alışkanlık olur

5-Fırsat körü olunur

‘Keşke’lerinizi çıkarın,

yerine; ‘iyi ki’leri koyun.

Keşkem bu ellere gelmez olaydım / Seni bu hallerde görmez olaydım.’ Halk türküsü böyle der de geldin, gördün. Artık ‘keşke’ demenin sana da gördüğüne de faydası yok.

Dikkat ettiniz mi ne kadar çok ‘keşke’ kullanıyoruz. Keşke şöyle olsaydı, keşke böyle olsaydı, keşke yapmasaydım…

EĞER ile MEĞER evlenmişler KEŞKE isimli çocukları olmuş.

Bu dilek anlatan, ‘dilerdim ki’ eşanlamlı ifade; geçmiş veya şimdiki zamana dair pişmanlıkların, özlemlerin ifadesidir.

Bir çeşit ah çekmektir ve şimdiye hiçbir faydası yoktur. Hele ki gelecek zamana dair temenni içermez; ‘keşke yarın gitmiyor olsam’ diyen biri gitmeyebilir.

Fakat halen gitmiş ise yapacak hiçbir şey kalmamıştır. Hali değiştirme imkanı olmasa da keşke söylemine fazlaca sığınan insanlar vardır.

Ben bunlara; ‘keşkeciler’ diyorum ve Keşkecilik hastalığının onların hayat akışını etkilediğini düşünüyorum.

Farsçadan dilimize gelen keşke, imkânsız dilekleri temsil eder. Onun yerine ‘İYİ Kİ’ diyenlerin keşke ile baş edebileceği kesin…

       ‘İYİ Kİ KEŞKEM YOK’ DİYEBİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Mağdur çok takan yok

MAĞDUR OLMAMAK İÇİN 5 ÖNERİ

1-Zulümden, zulmedenden yana çıkma

2-Sıra sana gelmeden mazlumu gözet

3-Haklarını bil, onları savun

4-Zalime diren, asla pes etme

5-Muktediri alkışlama onu değiştir

Mağdur= gadre uğrayan. gadr=hainlik, vefasızlık, zulüm, merhametsizlik, haksızlık, kötülüktür. Mağduriyet; haksızlığa uğramışlık, haksızlık yapılmışlıktır.

Toplumun en yüksek adaleti en mağduruna sağladığı adalet kadardır.

Mağduriyet bir ülke için en doğal haklarından mahrum kalmaktır. Eğitim hakkından mahrum kalmak, sokağa çıkma hakkından mahrum kalmak, konuşma hakkından mahrum kalmak, adalet hakkından mahrumiyet.

Tarlada buğdaydan yaylada sütten mahrum olmak… Mağduriyet üzerinden siyaset yapılır, servet yapılır, vahşet yapılır, film yapılır, düşmanlık yapılır, şikâyet yapılır.

Mağduriyet; fitne, fesat kesesinde sıkıştırılmışlıktır. Bir ülkenin mağduriyeti ekonomisi üzerinden başlar. Siyaseti üzerinden büyür.

Biz hayatı mağdur üzerinden anlamaya çalışırız bu yüzden zıt anlamı da körelmiştir. Mağduriyetin zıddı kıyandır.

Trafikte zorba sana kıyar, sistem mağdurdan yana çıkmaz.

hukuk, halk mağdur. Mağdurlar çoğalıyor ama takan yok.

         MUKTEDİRLER SENİ DE MAĞDUR EDİYOR MU?

DEVAMINI OKU

Neden yapamıyoruz?

BAŞLADIĞIN İŞİ BİTİRMENİN 5 ADIMI

1-Niyetin samimi olsun

2-Süreci planla

3-Gereksiz ayrıntıları ertele

4-Kendine bitiş tarihi koy

5-Aksiliklere hazırlıklı ol

Yarım bıraktığın 10 iş; 1 tam iş olmayacaktır.

İstiyoruz ama neden yapamıyoruz? Samimiyetimiz mi yok?

Projeye başlıyoruz. Yeni öneriler getiriyoruz. Günlerce toplanıyor, alt ekipler kuruyoruz. Sonra yarım bırakıyoruz.

Yüzüne bile bakmıyoruz. Bakımsızlıktan öldürüyoruz. İlgisizlikten yıldırıyoruz. Sessizlikten bezdiriyoruz. Dokunmamaktan tozlandırıyoruz.

En önemlisi de ilhamını çalıyoruz. Geleceğin tohumlarını yiyoruz. İçini dışını oyuyor fakat sorsalar; istiyoruz.

İstemek sürgit söylenmek midir? Koro halinde aynı sözleri mi yinelemektir? Biliyor, anlıyor, görüyor, duyuyorsak…

Neden yapamıyoruz ki? O zaman sormak gerekir; bugüne kadar hangi gerçekten istediğimiz şeyi yapamadık? Kim engel olabildi bize? Hangi güç durabildi karşımızda?

Hadi açalım defterleri ve bir bakalım… Biraz samimiyet

Çok az samimiyet dahi rafa kaldırılan reformları çıkarır, atılmayan adımları attırır. Tozlu dosyalara takla attırır.

Samimiyet dediğin insanın içinden gelmeli. İstiyoruz ama başlasak dahi bitiremiyoruz.

     SEN HALA ÇOK İSTEYİP YAPAMAYAN MISIN?

DEVAMINI OKU