Keşke’lerinden kurtul

NEVRUZ; YENİ GÜN, YENİLEN!

Bahar, kışa galip geldi. ‘Keşke’lerinden arındı.

Şimdi “iyi ki’” diyor; “bahara eriştim.”

Keşke’lerin listesini yapman ve onları

“İyi ki”ye çevirmen için fırsattır #Nevruz

Bugün Nevruz. En köklü ve kadim bayramlarımızdan biri…

Yeni gün demek, yeni yıl demek, baharın fiilen başladığı gün demek… Bu yarıkürede hayat, tabiat; yenileniyor, kışın keşke’lerinden arınıyor. Tereddütlerinden arınıyor.

Her gün bir sürü keşke dizebiliyoruz peş peşe; Keşke sabah erken uyansaydım, keşke bugünü dünüm gibi boş geçirmeseydim, keşke okulda bunu öğrenseydim, keşke ekonomide hatalar yapmasaydık… Keşkeler, keşkeler

Doğaya bak; sesini dinle, gayretini gör ve hayret et… Bu nasıl bir enerjidir ki kışın tüm yılgınlıklarını, pişmanlıkları yıkımlarını geride bırakabiliyor. Doğayı taklit et, yeter.

Mesela bu günü kendin için ‘keşkeler envanteri’ çıkarmak için kullanabilirsin. Yapacağın tek şey; dışarı çıkmak, pencereden bakmak ve doğanın gayretine tanık olmak

Kışa galebe çalmak için bıkmadan usanmadan yenilenme mucizesini, kendine devşirmek, pişmanlıklarınla barışmak ve keşke’lerin yerini alacak ‘iyi ki’lerini bugün tanımlamak…

 ‘İYİ Kİ NEVRUZ GELDİ’ DİYECEĞİN NELERİN VAR?

DEVAMINI OKU

Hayattan öğrendiklerim

BİLİNÇLİ BİLGİSİZLİK VE İLGİSİZLİK

66 yılda kavradığım şu oldu;

Her şeyi öğrenemem.

Öğrendiğimi hayata geçiremiyorsam

ömrü ziyan ederim.

Bilinçli bilgisizlik ve ilgisizlik alanlarım

olmalı ki ömrüme değer katabileyim

Bugün benim doğum günüm. 66 yılda neler öğrendiğime dair bilanço çıkarmak istedim.

Öncelikle öğrendikçe cehaletimin arttığını öğrenim.

Okudukça daha nice kitap okuma gerektiğini kavradım.

Yargılamak yerine anlamaya çalışmak daha değerliymiş, öğrendim. Gayretin zekadan değerli olduğunu öğrendim.

Kolay olmadığını ancak mümkün olduğunu öğrendim.

Hatalarımdan öğrendim. Benimkilerle yetinmeyip başkalarının hatalarından da öğrenmem gerektiğini öğrendim.

Biriktirdiklerimin değil paylaştıklarımın bana ait olduğunu öğrendim.

Dakikliğin erdemini, zamana saygının yüceliğini, sürdürülebilirliğin faydasını, verilen sözü tutmanın hayatiyetini öğrendim.

Çalışma disiplini nitelikli gayetle birleşince her müşkülün çözülebileceğini öğrendim.

Kuralların keyfiyet için değil hayatın temposu için olduğunu öğrendim.

Trafiğin ömür törpüsü olduğunu öğrendim.

Üretenin takdir etmeyi, benimsemediklerimi hayatıma monte etmemeyi öğrendim.

        BU KADAR CEHALETİ NASIL BİRİKTİRMİŞİM?

DEVAMINI OKU

Vermek vicdan için mi?

ALMAK İSTİYORSAN ÖNCE VERMELİSİN

Dua almak, sevgi almak,

insan olmanın hazzını almak…

Ver ki sen de bir gün alanlardan olabilesin.

Biriktirdiklerin değil, paylaştıkların senindir…

Dilenciye para veren biri, eğer bunu; alana duyduğu merhamet ile yaparsa, adına sadaka deriz.

Sadaka ömrü uzatır derler… Sadaka vermek, sadakaya muhtaç olmama duasıdır aslında… Ancak dilencinin duygu sömürüsüyle veriyorsa, buna “vicdan yıkama” diyoruz.

Hayır değeri var mıdır bilinmez ama şık değildir. Alan için de veren için de şık değildir. Bana göre bir insanın canından gayri verebileceği en değerli şeyi; zamanıdır. Zira bir tek o, yeniden üretilemez ve yerine konulamaz.  Vermeyi kıyaslayacak başka bir yüce makam yoktur.

Vatan için canını, sevdiğin için ömrünü, çocuğun için sevgini, işin için gayretini, toplum için geleceğini verirsin.

Birine bir şey verdiğimden dolayı kaygılandığım anlarım hep, alanın yararına olup olmadığı bilinmezliğidir.

Vermek; almanın en zarif yoludur. Dua almak, sevgi almak, insan olmanın hazzını almak… Ver ki sen de bir gün alanlardan olabilirsin. Almak istiyorsan önce ver!

       SEVDİĞİNE ZAMANINI VEREBİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Çözümsüzlük çürütür

ÇARESİZSENİZ, ÇARE; SİZSİNİZ

Çözüm, bazen tesadüf olabilir ama

çözümsüzlük daima bir tercihtir.

Çözümü arayan, er yada geç; onu bulacaktır.

Aramayıp zamana bırakan ise çürüyecektir.

Konfüçyüs; en zor şeyin, çözümsüzlüğün dilini şöyle kurar; ”Çözümsüzlük, karanlık bir odada bir kara kediyi bulmaktır. Özellikle odada kedi yoksa…”

Hayat, bazı alanlarda bize olmayan kara kediyi aramaya zorlar… Onu bulamasak bile, arayışımız gayretimizle, o karanlık odayı, ışık olmadan aydınlık kılar, her zerresini zihnimizde haritalandırırız.

Bu durumda çözümsüzlük ölür ve geriye, kendi özgün çözümümüz çıkar. Çözüm; çoğu kez tesadüftür fakat çözümsüzlük; asla değildir. Zira

çözümü sağlayan olasılıklar sonsuz iken çözümsüzlük, tektir. Onun tekliğini, her çözüm arayışını aynı adrese vardırır. Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir.

Çözümsüzlük çizgisine taşıdığımız her şeyin kalitesi düşer, çürür. Çözümsüz kalınan anlar, insanın ruhunu yükseltme fırsatı sunar bize…

Çözümü kendi içinde aramaya başlasan?

Derdü meni devayı men… Dert benim deva da bende…

Çözümsüzlüğünün çözümü içinde bir yerde saklı duruyor…

     KAYBOLDUĞUN YERE SAKLANMIŞ OLMAYASIN?

DEVAMINI OKU

Bahtın dönüştüğü anlar

BAHTINA SÖYLENME HAREKETE GEÇ

Başını duvarlara vuranı çok gördüm.

Ancak başını vurmak için duvar örenlere ne demeli?

Oysa kara da olsa bahtını dönüştürecek gücün var.

Yeter ki zor anları göğüslemeyi göze al.

Hayatınızdaki zor anlar, bahtın dönüştüğü anlardır.

“Vatanın bağrına düşman dayamışsa hançerini

Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini…”

Namık Kemal böyle sesleniyor zor yıllara dair yüz yıl öncesinden… Düşman saldırıyorsa, bahtı kara anasını kurtaracak evlat bulunur diyor bize. Bulundu da…

Zira zor anlar, bahtın dönüştüğü anlardır.

Zor an, vatanın zorda olmasıdır.

Zor an, sevdiğinden ret yemektir.

Bahtı kapalılık, (bedbahtlık)  öğrenilmiş çaresizliktir çoğunlukla…

Kendi başını vurmak için duvar örmektir.

Olmayacak duaya amin demek, çıkmaz olduğunu bilerek o kör sokağa dalmaktır.

Düz koşu varken engelli koşuyu tercih etmekle kalmayıp, engelleri de yoluna kendi eliyle koymaktır.

Telaştan ölme ve hayatının dümenine geç.

Biati terk et, kaderci tutumunu gözden geçir.

Alın yazını bizzat kendi ellerinle yazabileceğini fark et.

  BAHTINI DÖNDÜREBİLECEĞİNİ BİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Cinsiyet eşitliği şart!

8 MART DÜNYA KADINLAR

GÜNÜ KUTLU OLSUN

Kadını dışarıda bırakan hiçbir sistem,

sürdürülebilir olamadı, olamıyor, olamayacak.

İşte, siyasette, sosyal hayatta

cinsiyet eşitliği sağlamalıyız…

Dünya Gazetesi Yazı İşleri, 8 Mart gazetesini Türkiye’nin ekonomisine ve düşünce hayatına yön veren kadınlarla birlikte hazırladı. Cinsiyet eşitliği için 8 adım sıralandı:

1-iş, siyaset, sosyal hayatta daha fazla kadın lider olsun.

2-Kadınlar borçlanmaktan korkmamalı, girişimci olmalı.

3-Eşitlik beklemekle gelmiyor, daha katılımcı olunmalı.

4-Ayrımcılığı zihinde sonlandırmak için eşitlikçi dil şart.

5-Yeni normalin lokomotifi kadınlar olacak. Fırsat kaçmasın.

6-Kadınlar arasında dayanışma olmalı Rol modeller çoğalsın.

7-Bilim ve teknolojide kadın temsiliyeti artırılmalı.

8-Erkekler cinsiyet eşitliğinde samimi olmalı.

Dünya genelinde cinsiyet eşitliği için çalışan yığına kurum var fakat çözülmesi en zor konulardan biri de eşit işe eşit ücret uygulanmayışı…

En gelişmiş toplumlarda dahi erkek 100 birim kazanırken kadına 80 birim ödeniyor.

Cinsiyet eşitliğini sağlama programlarının çoğu, kültürel bariyerlere ve bun karşı direnen kadın-erkeklere takılıyor ne yazık ki…

         DÜNYAYI KADINLAR GÜZELLEŞTİREMEZ Mİ?

DEVAMINI OKU

Kitlenin huzursuzluğu paydaşın yarın kaygısı

HUZUR VARSA HER ŞEY TAMAM

HUZURUN YOKSA ÇOK ŞEY EKSİK

Huzursuz olmak; ya geçmişin pişmanlığında

veya yarının kaygısında yaşamaktır.

Bir kitlenin huzursuzluğu, paydaşlarının yarın kaygısıdır.

Huzur; Arapça hazır olma kökünden gelir. Huzur; kişinin anda olması ise huzursuzluk, ya geçmişin pişmanlığında veya yarının kaygısında olmaktır.

Hazır değilse, kendisini şimdi burada hissetmiyorsa, yerleşik değil göçebe olduğu duygusunda ise huzursuzdur, rahat değildir, asayiş yoktur.

Bir kitlenin huzursuzluğu, paydaşlarının yarın kaygısıdır. Geçim sıkıntısıdır. Ekonomik krizdir. Savaşta olma halidir.

Salgın, afet, düşman ve kıtlık tehditleriyle karşı karşıya kalma halidir. Bir dağın huzursuzluğu; heyelan, karla kaplı yamacın huzursuzluğu çığ, denizin huzursuzluğu dev dalgalardır.

Huzursuz yönetici, topluluğu gerer. Huzurunu kaçıracak olan; arkasını dönüp baktığında izleyicilerinin giderek azalıyor olmasıdır.

Huzursuzluğu; daha fazla güç talebi ve daha fazla yetki devşirmiş tek adamlık olacaktır.

SEN HUZURLU OLDUĞUNU HİSSEDİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Uyarıları alıyor musun?

“ÜŞÜTME OĞLUM, ÜSTÜNÜ İYİ GİYİN KIZIM”

Ana&Baba uyarıları; rüzgara siper,

hastalıklara karşı koruyucu hekimliktir.

Yasakların kalkıyor olması, kendimize

kural koymanın önemini arttıracaktır.

Üşütmek; soğuk havanın saldırısına maruz kalmaktır.. Hastalıkların kol gezdiği bu dönemde anne sözü çınlar kulaklarda; ‘Üşütme oğlum’, ‘Üstünü sıkı giyin kızım.’

Üstünü örten bu sıcak ses… Rüzgara siperdir annenin bu uyarısı. Aslında büyüklerin yaşanmışlıkları, uyaranlarıdır.

Kulağımıza dolan, duyduğumuzda fazlaca aldırış etmeyip geçiştirdiğimiz uyarılar, sağlıklı kalmaya yönelik altın değerinde ikazlar, koruyucu hekimlik tavsiyeleridir.

Koronanın kol gezdiği bugünlerde, yasakların da kalkıyor olması, kendimize kural koymanın önemini arttıracaktır.

Tam da bu noktada, bize değer verenlerin uyarılarını duyabiliyor olmak, ileri farkındalık kabiliyeti olacaktır.

TV ekranından kamu otoritesinin uyarılarına aldırmazsın.

Maske, Mesafe, Temizlik… Sana slogan gibi gelirse…

Seni, senden daha fazla düşünen ebeveyninin uyarılarına aldırmaz isen, risklere açık hale gelirsin. Başkalarında istatistik gibi duran, senin başında hastalık halini alacaktır.

       UYARILARA GAFİL OLMAK İYİ BİR ŞEY MİDİR?

DEVAMINI OKU

Liyakatte yarışalım

ÇOKLUKLA BÖBÜRLENME KALİTEYLE ÖVÜN

Nerede çokluk varsa orada aslında yokluk olabilir.

Nicelik yerine niteliğe odaklanan kaliteyi yüceltir.

#Korona süreci niteliğe ne çok ihtiyaç olduğunu öğretti.

Neyi beslersen onu büyütürsün. Bilgiyi büyüteceksen, onu üreteni beslemelisin…

90’larda, teknolojiyi eğitimde yaygın hale getirmek, kara tahtayı internet ile değiştirmek amacıyla bilgisayar derslikleri açtık.

Bilgisayarı “demirbaş” olmaktan çıkaramayınca, yeni cihazlar, el dahi değmeden eskimeye terk edilirdi. Cemil Meriç’in “katedrali kazlar, manastırı kızlar bekler” cümlesindeki gibi okul yönetimleri, demirbaş bilgisayarı hasardan korumak için kilit altında tutardı.

Olması gereken; bilgisayarı “sarf malzemesi” haline getirmekti. Bugün değil her okul, neredeyse her öğrencide bilgisayar var ve Fatih Projesi ile çocuklarımızın her birinin elinde tablet var olsun istedik.

Ancak benzer yatırımı öğretmenlere yapmadığımızdan fayda oluşmadı. Zira Fatih projesi aslında Molla Gürani, Akşemseddin projesiydi.

Türkiye’de üniversite sayısı 200’ü aştı. Nicelik sorununu çözdük nitelikte yaya kaldık. Korona sürecinde bize bilim ve liyakatin gerektiğini gördük.

Liyakat olmadan asla ve asla…

         NİCELİKLİ MİSİNİZ, NİTELİKLİ MİSİNİZ?

DEVAMINI OKU

Paramparça tarım

TARLAYI DEĞİL ÜRÜNÜ BÖLELİM

Her nesilde 4’e bölünen tarım arazisi

eninde sonunda halı saha boyutuna iniyor

tarım yapılamıyor, mirasçıları fakirleşiyor.

Tarlayı bölmeyelim, üstündeki ürünü paylaşalım…

Türkiye’de 23,8 milyon hektar tarım arazisi, 3 milyon tarımsal işletme ve bunların 40 milyon hissedarı var.

Ortalama işletme büyüklüğü 5,9 hektar ve işletme başına düşen parsel sayısı 10, her parselin 13 hissedar bulunuyor.

Hissedar olup arazileri kullanmayan kişi sayısı 37 milyon.

Oysa Avrupa Birliği’nde misal Fransa, Almanya, İspanya’da ortalama işletme büyüklükleri 52 ilâ 13 hektar arasında değişiyor.

Bizde  5.9 hektarlık ölçek, paramparça bir tarımın ifadesi… Türkiye şu anda miras yasasını, arazi toplulaştırması odağına çekmediği sürece, geleceğinden yiyor, torunlarına kötülük ediyor.

Zira parçalı ve hisseli araziler modern işletmecilik esaslarıyla bütünleşmedikçe, ölçek ekonomi şansımız kalmıyor.

Yapılması gereken, toprak paydaşlığı ile ürün paydaşlığını ayrıştırmak… Tarımsal işletmenin ölçeğini korurken, miras üzerinden “ürünü” yani bu işletmenin zenginliğini pay etmek…

Ölüm hak miras helal diyorsan; paramparça tarımı bütünleştir.

        HALI SAHA KADAR TARLADA TARIM OLUR MU?

DEVAMINI OKU