Bilim özgürlük ister

NEDEN ELLER AYA BİZ YAYA?

1-Bizim çocuklar 2 ile 2’yi toplayıp 4 ettiremez mi?

2-Okulları ezber tekrarı diploma fabrikası yaptık.

3-YÖK ile bilimi,

4-BİAT ile özgür düşünceyi yok ettik.

5-Orta akıl tuzağında debelenmemiz bundan.

Özgürce düşünemeyen zihin, yeni fikirler üretebilir mi?

Elbette üretemez. 

Biat ile ancak bağlandığı düşünceyi çoğaltabilir insan.

Oysa yenilik; daha önce düşünülmemiş alanlarda özgürce dolaşmakla oluşur.

Misal bizdeki YÖK; Amacı bilim üretmek yerine, kendisine emanet edilen gençleri, olay çıkarmadan biran önce üniversiteden mezun etmek ister.

Tabii ki bazı istisnalar hariç

Böylece YÖK öyle Endüstri 4.0.

Bu kadar cehalet ancak tahsille olur kabilinden  hocalarla bilim olmaz. 

Kendi zihnini çoğaltmak amacıyla yıllardır ders veren ancak araştırmayı teşvik etmeyen hocalar ile varacağınız yer; biat olacaktır.

Öyle de oluyor zaten.

Ayağına tarla çamuru değmeden okutan(!) diploma fabrikası gibi çalışıp bitki tanımaz ziraatçı, hesap bilmez nesil üretilmesi; bilime özgürlük alanı tanımayan YÖK’ün marifetidir(!)

Hal böyle olunca %50’nin ‘yarım’ ettiğini bilmeyen mezunlarla doluyor ortalık ve kendilerini sosyal medyada görünür kılmaktan da asla utanmıyorlar.

KOLTUK, MEVKİ, YAŞ; AKLA RÜTBE OLABİLİR Mİ?

DEVAMINI OKU

Toplantıya davet adabı

MÜHLET VERMEK HÜRMET GÖSTERMEK

1-Davet ettiklerinizi sıkboğaz edip,

2-Mühlet vermeden,

3-“Toplantım var atla gel” demek;

4-Terbiyesizliktir.

5-Bu; kibir göstergesidir, davetlilerinize saygısızlıktır.

Toplantı ve etkinlik düzenlerken davet ettiklerinize az mühlet tanımak, davet adabına uymaz.

Davet için az mühlet vermek, sıkboğaz etmek, bugünden karar verip, yarın insanları toplantıya davet(!) etmek kabalıktır.

Eskiden bu daveti şirketler kendileri yapardı.

Şimdi PİAR firması kullanıyorlar ve buna rağmen koca koca firmalar, ünlü insanlar, çoğu kez hayati önemde etkinliklerine misal; “yarına” davetiye çıkarabiliyorlar.

Herkesin yarını doluymuş, başka işleri varmış, onlar için önemli değildir.

Zira ‘filan bakandan ancak olur gelmiştir’ patron ancak onay çıkarmıştır.

Zaten insanoğlu nefesini tutmuş o daveti(!) beklemektedir.

Az mühlet, davet ettiklerine hakarettir.

Onların zamanına saygısızlıktır.

Sizin aptallığınız, konuklarınıza karşı küstahlıktır.

Uygar toplumlarda short notice, büyük terbiyesizliklerden biri kabul edilir ve iş yapma kültüründe çok “ayıp” sayılır.

Davet verenin kalitesi, zamana gösterdiği saygıdan bellidir.

DAVETİM VAR ATLA GEL’ DEMEK; AYIP DEĞİL Mİ?

DEVAMINI OKU

Utanmak, meziyettir

UTANCIN 5 ÖĞRETİSİ

1-Hatanın maliyetini kavratır

2-Sen kalabilmeni sağlar

3-Zulüm barındırmaz

4-Tevazuya sığınır

5-Güzel ahlak talebidir

Ar damarı çatlamışsa o damardan tüm insani değerler akıp gidecektir.

Mani oluyor halimi takrire hicabım

Üzme yetişir firkatinle harabım

Şairin halini ifade etmeye yüzü varmıyor, utanıyor.

Ama anlatamıyor diye sen de üzmeyi bırak.

Zaten ayrılık sebebiyle harap iken…

Eğer bir hayatta; hata, yanılgı, pişmanlık ve utanma yoksa, o hayattan kayda değer hikaye çıkmaz.

Zira hatalar bize düzelme, iyileşme enerjisi verir.

Çık ve hatanı düzelt der.

Bunu yaparken, pişmanlığını açıklar, utancını görünür kılar, utanır ve daha iyisini yapabilme, yenilenme fikrine varır. 

İyiler safında olmayı seçer.

Utanma, edebe dairdir.

Güzel sanatlardandır.

Utanabilen; insana yakın durandır.

Utanmak, iyiyi ummak, dua talebidir.

Bir insanı içine çökertmek ister isen, onu bir ruhsal kara deliğe çevirmek istersen, ondan utanma duygusunu al…

Ar damarı çatlamış birinden artık, düzelmeye dair adım bekleme…

Zira çatlayan ar damarından içindeki tüm iyilikler akıp gidecektir.

Geriye; değersiz kullanılmış, beş para etmez bir ömür kalacaktır.

SEN HATASINDAN UTANABİLENLERDEN MİSİN?

DEVAMINI OKU

Dili fakirleştirmek topluma kötülüktür

YETKİN DİLİN 5 MUCİZESİ

1-İletişimi diri ve duru yapar

2-Savaşı kestiği gibi başı da kestirebilir

3-Kelimeler üzerinden ötekine taşınırsın

4-Kalpten çıkıyorsa kalbe ulaşır

5-Ağızdan dökülürse kulaktan döner

Dil ile tat alır, yutkunur, sesleri yönetmekle kalmaz, duygu düşünceleri açıklar, iletişim kurarız. 

Dil, varlığın evidir

Dili ne kadar zenginleştirirseniz, anlamaanlaşılmaanlatma yeteneğiniz de o kadar gelişir.

Yığınca duyguyu farklı kelimelerle anlatmak, daha diri ve duru iletişim sağlar bize…

Misal; Gerilim  Melal İnkisar Gam Gussa Keder Istırap Kasvet Hüzün Kahır Yeis Efkâr Tasa Dert Elem Üzüntü Sıkıntı Kaygı Enduh Küduret Dilhun kelimelerini atıp sadece STRES ile kendimizi detaylı net anlatamayız.

Başka bir örnek; AÇIK kelimesiyle özetlenen ifadelere bakalım;

Alenî Bâriz Aşikâr Ayan Bedihi Vazıh Sarih Müstehcen Münhal Üryan Defi_Sitar Mûbin….

Dili sadece günlük konuşma ritmine çekerseniz, toplumu bir arada tutan, değerler kümesini yok etmiş olursunuz.

Sakın unutma; insan dili konuşmaz, dil; insanı konuşur.

KÜLTÜR SERMAYENİ ERİTMEK İSTER MİSİN?

DEVAMINI OKU

Rakamların gürültüsü

5 RAKAMLA GERÇEĞİN FERYADI

1-Gerçekler, rakamlara dökülüyor.

2-Rakamların sesini kısamazsın.

3-Mızrak çuvala, rakam TÜİK’e sığmaz.

4-Ülkede herkes sana alkış tutsa bile faydasız.

5-Rakamlar gerçeği haykıracaktır.

Rakamlar; ifadesi ve anlamı net olan anlatım dili

Hükümet her attığı adımda beğenmediği bir rakam gördüğünde; ‘bu rakamı nasıl ortadan kaldırırım, hangi yönü ile görünmez hale getirir, sesini kısarım’ diyerek atraksiyonlara başladı.

Enflasyonu aşama aşama gizledi.

Bunu öyle gizli de yapmadı.

Ülkenin en önemli, en bilindik, en itibarlı kurumları aracılığı ile yaptı.

Yönetimini değiştirdi, sepetini değiştirdi.

Adı enflasyon olan, göstergesi, ibresi aynı noktalarda dalgalanan aletler üretti.

Sonuç; mızrak çuvallara sığmayınca ‘hissedilen enflasyon’ kavramı ortaya çıktı, ‘ENAG’lar türedi.

Ülkede öylesine büyük körlük ve sağırlık yaşanıyor ki…

Artık rakamlar şişeden çıkan Cin gibi ortalığa saçılıyor.

Nasıl mı?

CDS’ler 280’lerde, dolar 41 Lira engelini zorluyor.

Parkurda koşu halinde.

Ülkenin saray söylentilerini yabancı kurumlar, TV’ler, bankalar, dile getiriyor.

Herkesin önünde gerçekleşmesi adeta meşruymuş gibi ekonomi yönetimi ‘%50 enflasyon var ama sokağa çıkabiliyorum’ noktasına gelebildi.

Böylesi bir gerçeklik yaşanırken rakamlar çıldırmayı sürdürecek.

 RAKAMLARIN SESİNİ DUYABİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Sokağa çıkabilmek

SOKAĞIN DİLİYLE 5 UYARI

1-Açlık en büyük kitle imha silahıdır

2-Sokak bu silahın yankılandığı yerdir

3-Sokağa kulağını tıkayan kaybeder

4-Sokağı sindirmiş olman yetmez

5-Sessizliğin sağır ediciliği seni bulur

Evden adım attığında, pencereni araladığında, hayata dokunduğunda; sokaktasındır.

Sokak; iki yanında ev olan, caddeden dar ve kısa olan yoldur.

Sokak, halkın sesini duyabildiğin dinamik mekandır.

Ekonomideki büyük çöküş dalgaları, sokağın sesi ile inler.

Zira sokak artık bir ses olmuştur.

Kulak veren için uyarı, kulağını sokağa tıkayan için ise gaflet…

Sokağa çıkmak daha önce kıyafetinle, sözünle güçlü bir duruş gerektirirdi.

Pazara geç giden, çöpten beslenen, kıt kanaat geçinmeye çalışan insanlar sokaktan çekilince…

Ağzını açamayan, konuşamayan insanlar haline gelince…

Kendi söylediği sözleri bir gün sonra ‘yanlış söylemişim’ diye yalanlayan insanlar dolmaya başlayınca, sokağın da anlamı değişti.

Enflasyonun %80’e dayandığı, gerçek enflasyonun ise %120’ye koştuğu ortamda, bunun sorumlularının sokağa çıkabilme cüreti göstermesi, tam da bu yüzdendir.

Sokak sessizleştirildi, ses çıkarana haddi(!) bildirildi.

Sokak, buna rağmen açlığın sessiz çığlığıyla yankılandığı yerdir hâlâ…

SESSİZ ÇIĞLIKLARI DUYABİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Medeniyetimiz bizden kaçıyor

ÇÜRÜMENİN 5 EMARESİ

1-Akıl dumura uğrar, işlevsizleşir

2-Sebep-Sonuç ilişkisi yok olur

3-Doğru-Yanlış ekseni silikleşir

4-İyi-Kötü ayırtı bulanıklaşır

5-Görgüsüzlük toplumu kaplar

Hak edilmemiş konfor; çürümeyi tetikler.

Bizler, büyük devletler kurmuş, uygarlık talebi olan bir toplumduk.

Şimdi; lümpen, görgüsüz, cahil ama fütursuz cesaret sergileyen kaba saba hoyrat bir toplum haline gelmeye başladık.

Çocuklarımız bu Recep İvedik rol modellerine özeniyor.

En kötüsü; ekonomik bozulma, parasızlık, enflasyon, yoksulluk değil, bir toplumun onu var eden yüce değerlerini kaybetmesidir.

Birbirimize saygımızı yitirmemiz, aşağılama kurnazlık arsızlık hırsızlık görgüsüzlük

Seni sen yapan değerlerin çürüdüğünde, başka bir şeye dönüşürsün.

Çocuklarımız Türkiye’yi terk ediyor.

Burasını yaşanabilir olmaktan çıkararak, geleceğimizi uzaklaştırıp, Ortadoğu uluslarına yer açıyoruz.

Paranın ve bizim aptalca hayranlığımızın şımarttığı görgüsüz sanatçılar(!) ortalıkta…

Ceketini çıkarmak için seyircisinden izin alan, terini sileni elini öpen Neşet Ertaş’tan, şampanyayı beğenmeyip garsonun başına dökenler dönemine ne ara geldik?

SİZCE ORTADOĞULULAŞTIRILIYOR MUYUZ?

DEVAMINI OKU

Şahı korumanın bedeli

HAYAT OYUNU İÇİN 5 SORU

1-Şah adına neleri feda edersin?

2-Kendini eksilterek nereye kadar?

3-Plan ve strateji yeterli midir?

4-Hayatta zar da yok mudur?

5-Şah mısın, piyon musun?

Tüm cevaplar sende…

Satranç oyunu, şahı korumak üzerine döner.

Tahtada beyaz ve siyah taraflar vardır ve her iki taraf da rakibin şahını mat etmek amacındadır.

Şah devrildi mi oyun bitmiştir.

Piyonlar, atlar, vezir, kale

Yetkinlikleriyle tek amaca yönelmiştir; tehdit altındayken şahı korumak

İlk feda edilen piyonlardır. Sonra filleratlarkalelervezir

Bir şirketin, bir ülkenin, bir insanın hayatını satranç oyunu üzerinden anlatacak olsam; kendime şu soruyu sorardım; ‘neleri feda edip nelerle yürümeli?

Satranç federasyonu görevim süresince ve sonrasında da hayatın oyunu olarak satrancı gördüm. 

Stratejin olmalı, her hamle düşünülmeli ve pek çok hamle sonrası hesaba katılmalı

Ancak hayat bana gösterdi ki zar da var.

Sanki tavla, hayata daha uygun düşüyor gibi.

Ama Dede Efendi köçekçesinde mesaj veriyor; ‘cehar attım şeş oynadım Yine felek yendi beni…’

Satranca dönersek, şahı korumak uğruna neleri feda ettiğimize bakıp şu soruyu sormalıyız kendimize;        

ŞAHI KORUMAK KENDİMİZİ FEDA ETMEYE DEĞER Mİ?

DEVAMINI OKU

Geleceğe mektup yaz

SEVGİLİ GÜNLÜK; BEN NELER YAPMIŞIM?

1-Günlük tutmak, geleceğe yazılmış mektuptur.

2-Dünümüzdeki bizi,

3-Günümüzdeki bize taşır.

4-Zihin yapımızdaki değişimin aynasıdır.

5-Dünkü ben ile bugünkü ben’in iletişimidir

Günlük tutmak, zamanın içine anı saklama yöntemidir.

Geleceğe yazılmış, alıcısının yazarı olduğu mektup gibidir.

Gelecekten bugüne retrospektif bakışla, neleri tutmaya değer bulduğunun kayıtları, kişiye özel yazılardır.

Geleceğin güzel yanı, aniden değil gün be gün gelmesidir.

Zaten gelecek kaygısıyla baş edebilmek başka türlü mümkün değildir.

Bir sabah uyandığında koca gelecek başına yağsın istemezsin. 

Günlük; bu gün be gün gelen yarının da nasıl yaşandığı, düne aktarım kayıtlarıdır.

Günlük tutmak; geçmişte gelecek kaygılarıyla nasıl baş edebildiğinin rota notlarıdır.

Ben günlük tutan biriydim.

Her yılbaşı ECE ajandası satın alır, her gece o gün ne yaşadığımı, olaylar hakkında fikirlerimi, başıma gelenlere karşı sergilediğim tutumu yazıp durdum. 

Kolay mı?

Değil.

Her akşam yatağa girmeden önce günün muhasebesini yapmak, sürdürülebilir ve nitelikli gayret gerektiriyordu.

Ancak ödülü muhteşemdi.

Misal 10 yıl önce bugüne dair sayfaya bakınca ileri mi geri mi gittiğimi söyler günlük.

Deneyiniz derim.

DÜZENLİ GÜNLÜK TUTMAYA NE DERSİN?

DEVAMINI OKU

Çözüm murat edilirse imkansız mümkün olur

KOLAY DEMEDİK, MÜMKÜN DEDİK

1-Bizler sorun çözebilen canlılarız.

2-Aynı zamanda sorun çıkaran…

3-Sorunlar hep var olacaktır.

4-Sen çözüm yeteneğini geliştir.

5-Kolay mı? Değil elbette ama pekala mümkün…

Çözümsüzlük, tuzak gibi görünse de değildir; çare aramayı bıraktığında tuzağa dönüşür.

Çözüme dair umutları da beraberinde bu tuzağa gömer.

Çözümsüzlük, paradigma değişince, iflas eder.

Zira yeni bakış, çözüm yöntemlerini çöpe atar ve o zihin yapısıyla inşa edilen çözümsüzlük de iflas etmiş olur.

Çözümsüzlük bir çökme hali değil, aksine; yere düşüp sekmek ve yeniden zıplama enerjisi biriktirmektir.

Çözümsüzlük, toplumsal uzlaşma olabilir.

Eğer 85 milyon insan aninde çözümsüzlük duygusunda müttefikse; dert çözüleceği varsa da çözülmez.

Tersi de doğrudur, eğer çözüm murat edilmişse, imkansız olan dahi mümkün hale gelir.

Sen dağı aşmayı göze al, yığınca yol bulursun.

Yine sen çözümsüzlük zihin yapısına bürünürsen gözünün öndeki çözümü dahi göremezsin.

Çözümsüzlük bir kader değil, olumsuzluğu, çaresizliği tercihtir.

VAZGEÇTİĞİN İÇİN ÇÖZÜLMEMİŞ OLABİLİR Mİ?

DEVAMINI OKU