Yabancılaşıyoruz

YABANCILAŞMANIN 5 SONUCU

1-Orijinalliğini yitirirsin

2-Toplumda ayrışma başlar

3-Bireyler birbirinden izole olur

4-Doğa da bize yabancılaşır

5-Değerlerimizi çürütürüz

Gelin tanış olalım, hayatı kolay kılalım.

Yabancılaşma; bireyin kendi ürettiği nesnelerin egemenliği boyunduruğu altına girerek kendi sorunlarına, bulunduğu ortama, toplumsal, insani olana yabancı durumuna gelmesi…

Toplumsal veya sosyal yabancılaşma; bireyler arasında veya bir bireyle toplumdaki veya iş ortamındaki bir grup insan arasında düşük kaynaşma, ortak değerler kaybı, yüksek mesafe veya izolasyona varan sosyal ilişkiler durumudur.

Yaşadığımız topluma yabancılaştık, her birimiz ayrı telden çalar olduk.

Çevreye yabancılaştık, içine tükürdüğümüz Marmara şimdi bizim yüzümüze tükürüyor.

Değerlere yabancılaştık, toplumsal çürümeyi tetikledik.

Farkına varan; ‘burası benim yaşadığım yer mi?’ diye hayret ediyor.

İnsan ilişkileri karmaşıklaştı, diyaloglar kirlendisağlığımız izole ve tüm bunlar yetmiyormuş gibi ahlaki normlara yabancı hale geldik.

Moderniteinsanın kendi orjinalliğinden utanır hale gelmesi midir?

Bir sonraki aşamada kendimize yabancı hale gelme riskimiz yüksek.

Gelin tanış olalım, biliş olalım…

TOPLUMA DOĞAYA YABANCILAŞIYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

20 ₺ görünümlü 200 TL banknot

5 ZEYTİN TANESİ 16 ₺ OLURSA

1-Bir yol restoranında tane zeytin 3 lira 20 kuruş

2-Kiloda 365 zeytin var, bu fiyatla kilosu 1,168 ₺

3-Cebindeki 20 lira, tadımlık zeytine yetmiyor

4-Enflasyon 200 ₺’nin cakasını değil,

5-Ahlakımızı da bozuverdi

Nicelik olarak farklı olabilirler ama nitelik itibarıyla 200 liralık banknot, 20 lira görünümüne büründü satınalma gücü üzerinden…

Enflasyonda dünya lideri ülkemizde liramız, en itibarsız paralar listesinde de yerini almaya başladı.

Son 1 yılda tüm etiketlere, fazladan 1 sıfır ilave edildi bile.

Gıda fiyatlarında bunu görebiliyoruz.

Cebimizdeki metal paraların en büyüğü olan 1 lira dahi, neredeyse hiçbir şey satın alamıyor.

50, 25, 10 ve 5 kuruşlar, nostaljik metal parçaları halini aldı.

En dramatik dönüşüm, cebimizdeki banknotlara bakışımızda yaşanıyor.

Geçen yıl 20 lira taşıyanın satınalma hareket alanı, şimdi ancak 200 lira ile sağlanabiliyor.

Hele ki enflasyonu bahane ederek etiketleri çıldırmışçasına değiştirenler 200 liraya bakışımızı, 10’da 1 değere indirgemiş bulunuyor.

Bu yüksek enflasyon sebebiyle yakında 500 liralık banknot da kaçınılmaz olacak.

SEN 200 LİRAYA NE GÖZLE BAKIYORSUN?

DEVAMINI OKU

Keşkecilik hastalığı

KEŞKECİLERİN 5 ZARARI

1-Değiştiremeyeceklerdir.

2-Geçmişe takılıp kalırlar.

3-Geleceği ıskalayabilirler.

4-Pişmanlık alışkanlık olur.

5-Fırsat körü olunur.

‘Keşke’lerinizi çıkarın,yerine ‘iyi ki’leri koyun.

Keşkem bu ellere gelmez olaydım 

Seni bu hallerde görmez olaydım.’

Halk türküsü böyle der de geldin, gördün.

Artık ‘keşke’ demenin sana da gördüğüne de faydası yok.

Dikkat ettiniz mi ne kadar çok ‘keşke’ kullanıyoruz.

Keşke şöyle olsaydı, keşke böyle olsaydı, keşke yapmasaydım…

EĞER ile MEĞER evlenmişler KEŞKE isimli çocukları olmuş.

Bu ‘dilerdim ki’ eşanlamlı ifade; geçmiş veya şimdiki zamana dair pişmanlıklarınözlemlerin ifadesidir.

Bir çeşit ah çekmektir ve şimdiye hiçbir faydası yoktur.

Hele ki gelecek zamana dair temenni içermez; ‘keşke yarın gitmiyor olsam’ diyen biri gitmeyebilir.

Fakat halen gitmiş ise yapacak hiçbir şey kalmamıştır. 

Hali değiştirme imkanı olmasa da keşke söylemine fazlaca sığınan insanlar vardır.

Ben bunlara; ‘keşkeciler’ diyorum ve Keşkecilik hastalığının onların hayat akışını etkilediğini düşünüyorum.

Farsçadan dilimize gelen keşke, imkânsız dilekleri temsil eder.

Onun yerine ‘İYİ Kİ’ diyenlerin keşke ile baş edebileceği kesin…

‘İYİ Kİ KEŞKEM YOK’ DİYEBİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

KOBİrleşin büyüyün

İŞBİRLİĞİ İŞ BÖLÜMÜ ŞART

1-Türkiye KOBİ cenneti

2-Ancak her biri başına davranma sevdalısı

3-Oysa dünya işbirliği iş bölümü yapmayanı yaşatmıyor

4-Bize ölçek ekonomisi şart

5-OBİ’leşmeliyiz

Anadolu Kaplanları; üzerine düşeni yaptı.

Yerel kalkınmanın dinamosu, ihracatın akıncısı, ekonominin can simdi oldular.

Rahmetli Özal’dan sonra başlayan ihracata dayalı dışa açık büyüme sürecinde, KOBİ sayesinde Anadolu’nun gücü fark edildi, krizlerden çabucak çıkmamız temin edildi.

Ancak şimdi Türkiye, farklı viteste… 

Ölçek değişti, işler daha karmaşık hale geldi, küresel rekabetin şartları çetinleşti.

Hal böyle olunca Anadolu Kaplanlarının “aslanlaşma” zorunluluğu doğdu.

Artık örgütlü ve ölçekli yapılardan geliyor.

Kaplan, hayatta kalma stratejisiyle var olur. KOBİ’ler ve Anadolu sermayesi, darbelere rağmen yok edilemedi ve rüştünü ispat etti.

Fakat şimdi bize aslan gerekiyor.

Aslan, bir arada yaşayan, avlanma dâhil her adımında strateji geliştiren, sosyal zekâsı yüksek ve en vahşi ormanda dahi “kral” işler yapan örgütlenme biçimidir.

Son 25 yıldır hep aynı şeyi haykırıyorum; Anadolu’nun tüm KOBİ’leri…

Birleşiniz, kurumsallaşınız ve OBİ’leşiniz

  KOBİ’LER; BÜYÜMEK İSTEMİYOR MUSUNUZ?

DEVAMINI OKU

Çokluk yeterli midir?

NİCELİK DOLUDİZGİN FAKAT NİTELİK YAYA

1-Ortalık çokluktan geçilmiyor.

2-Niceliği övelim fakat,

3-Niteliği de bilelim.

4-Okullar milyonlarca diploma üretiyor.

5-Ancak beceri ve bilim üretenimiz ne kadar?

Gereklidir ama yeterli değildir.

Eğer bir kavramın hacmini büyütürken içini boşaltırsan ne olur?

Olacağı şudur; sayısını abartır, şişirir, değersizleştirirsin.

Buna niteliksiz büyüme, şişme diyoruz. Misal enflasyon böyle bir şeydir.

Fiyatlar şişmiştir ama cebindeki para yetersizleşmiştir.

Eğitimden örnek; günümüz Mühendislik fakültelerindeki profesörün itibarı, 1970’lerdeki endüstri meslek lisesi öğretmeninin itibarından  düşüktür.

Bugün iktisadi ve idari bilimler fakültelerinde görev yapan öğretim üyesi sayısı, ülkedeki liselerde görevli öğretmen sayısından hayli fazladır.

İlahiyat fakültelerindeki öğretim üyesi sayısı, 1970’ler imam hatip liselerindeki öğretmenlerden fazla…

Sayılar doludizgin artmış ancak kalite yaya kalmıştır.

Zira verilen eğitimin kalitesinin ölçüm değerleri, nicelik rakamlarından ayrı düşmüştür.

Okullarımızı diploma fabrikasına dönüştürdük ama beceri kazandırma geride kaldı.

Bize düşen; niceliği değil niteliği arttırmaktır.

  LİYAKATİ ARAYIP SORANIMIZ KALDI MI?

DEVAMINI OKU

Merakıma dokunma

AR’aştırıyoruz ama neden GE’liştiremiyoruz?

Farklı olandan KORKU

Bize benzemeyenden NEFRET

Rakiple düello yerine PUSU

Akıl yerine KURNAZLIK

Sabır yerine TELÂŞ

Merak yerine BİAT

Bilgi yerine KANAAT

Özgün yerine TAKLİT

Ödül yerine CEZA

Oysa icat çıkaran gencimiz çok.

@serefoguz

Ben çocuğum… 

Merak benim işim.

Her gün yüzlerce soru sorarım ebeveynime; ‘Bu NE?’ diye…

Bıktırırım bazen onları.

Dedim ya ben çocuğum; Merak benim var olma biçimim…

Biraz büyüyünce ana sorum; ‘NASIL?’ olur.

Bu sayede evren nasıl çalıştığını öğretir bana. 

Mühendislik sürecim başlar.

Genç olurum, merakım hala benimle ise bu defa sorularım değişir; ‘NEDEN?’ halini alır.

Bu süreçte evrenin mimarisi şekillenir zihnimde.

Ben gencim ve MERAK hala elimden alınmamışsa nihai soruya ulaşırım; ‘NEDEN OLMASIN?’

Tek isteğim vardır; merakımı elimden alma!

Ama sen ey eğitim sistemi; önce ana-babam merakımı zedeler; ‘sormayapmauslu dur.’

Sonra sen devreye girersin. 

Günde 400 soru soran ben; ilköğretim-lise eğitimi ardından üniversite kapısında tek soruya indirgenirim; ‘Sınavda ne çıkacak?’

Oysa bıraksan, merakımı elimden almazsan; Lagari olurum, Fatih olurum, Vecihi olurum, Killigil olurum, Devrim olurum, Bandırma Feza Kulübü olurum, mucit olurum, BEN olurum.

  MERAK EDİYORUM; MERAKIMLA DERDİN NE?

DEVAMINI OKU

Motivasyon ve ilham

5 TEMEL UYANDIRAN

1- Parıltılı bir ilham.

2- Yüksek motivasyon.

3-İsteğin ihtiyaca dönüşmesi.

4-Tehdidin yakınlaşması.

5-Fırsatın kapına gelmesi.

İlham; onu bekleyene gelir.

Sen motivasyonunu hazır et.

Güdü veya motivasyon, bireyin hareket ve davranışlarını başlatan içsel güç gibidir.

Tıpkı araba marş motoru gibi…

Davranışa enerji sağlayan organizmanın içi ve çevresindeki güçler olarak tanımlanır. 

Güdülenme; içsel güç ile davranışa hazır hale gelmektir. 

İlham; çağrışım, içe doğma ile gelen yaratıcı düşünce, doğaüstü veya buna bağlı söz, duyum ve algılar bütünüdür.

Eğer biri mevcut ise diğerine ihtiyaç var.

Zira güdüsü yüksek birine nereye akacağını ilhamı verir.

Motivasyon marş motoru ise ilham, direksiyondur.

İkisini taşıyan birinin yapamayacağı şey, çok azdır. Bireyleri, şirketleri, toplumları dinamik kılan bunlardır.

Motivasyonun katili konfor, ilhamın katili alışkanlıklardır.

Bir start-up ’ı Unicorn yapacak olan, parıltılı ilham kadar yüksek güdü olur.

 İlham, varacağın gezegenmotivasyon altındaki roketin yakıtı olacaktır.

Kendine her sabah seni yataktan çıkaracak bir güdü bul.

Yatağın hangi yönünden kalkacağını, ilhamın sana söyler.

Çık, hayata katıl.

 HAYATA ÖLÜ BALIK GİBİ  BAKMAK KADERİN Mİ?

DEVAMINI OKU

Önemli mi öncelikli mi?

ÖNCELİKLENDİRME NEDEN ÖNEMLİ?

1-Bir çok iş bize aynı anda önemli gözükür.

2-Bir işi yapmak ise zaman tüketir.

3-Zaman ise limitli tek kaynaktır.

4-Çözüm işleri sıraya koymaktan geçer.

5-Önemli(!) nadiren önceliklidir.

Hayat, önemliler arasından önceliklerle yol alır.

Neye öncelik verdiğine dikkat et.

Her önemliye yetişirsen, öncelikliye geç kalırsın.

Peki, önemli ile öncelikliyi nasıl ayırt ederim?

Önemli bekleyebilir ama öncelikli bekletilemez.

Bir iş; hem önemli hem öncelikli ise; hemen yap!

Önemli ama öncelikli değil ise; Planla…

Öncelikli ama önemli değil ise; Ertele.

Ne önemli ne de öncelikli değil ise; İptal et.

Peki; bir şey ne zaman önemli ve ne zaman acildir?

Önemlidir zira; şirket karlılığını etkiler, marka itibarına tesir eder, çalışan sadakatini arttırır.

Önceliklidir zira;  hedeflenen zamanda teslim edilmediğinde şirketin pek çok şeyi zarar görür.

Önemli ve öncelikli ayırtına varmanın bir yöntemini önereceğim: Hayatınızı kuşatan tüm olguları göz önüne bulundurarak, 12 önemli şey belirleyin.

Bunların içinden önemine göre ilk 3’ünü tespit edin.

Diğer tüm önemlileri bir kenara bırakın ve bu 3 önceliğe odaklanın. Unutmayın; önemli 12 yarım iş yerine öncelikli 3 tam iş yapmış olacaksınız.

        ÖNEMLİLERİN VE ÖNCELİKLERİN NELER? 

DEVAMINI OKU

Gerilim hattında kalmak

GER VE YÖNET! NEREYE KADAR?

1-Toplumu kutuplaştırıp düşman üretmek,

2-Halkı gererek yöneteceğini sanmak,

3-Çalışanı gerilim hattında tutmak

4-Böylece insanları yönettiğini zannetmek,

5-En derin ahmaklıktır, mutlaka geri teper..

Gerilim; huzurun düşmandır.

Sinirleri gerilmiş biri, hataya açık olur, sağlıklı karar veremez ve sürekli baskı altında tutulduğu için sağlığı, verimi bozulur.

Lideri tarafından sürekli azarlanan halkın halini düşününün.

İyi bir şey yapsa bile teşekkürü bile ona hakaret ile sunulur.

Sürekli düşman üreterek halkı gerdiğinizde, toplumdaki birlik beraberlik ruhu ölür.

İki kuzu deneyi; birinin karşısına kafes içinde aslan koyuluyor, diğerinin karşısında ise yeşil çayırlar var.

Karşısında aslan olan kuzu, bir süre sonra ölüyor.

Zira her an yenileceği gerilimiyle çok yaşayamıyor.

Diğeri ise serpiliyor, gelişiyor.

İşletmelerde de en iyi kamçılayanı terfi ettirerek kurumsal mobbing üzerinden gerilimle yönetim, hayli yaygın.

Kurum kademelerinde her yöneticiye onu gerecek bir rakip atayarak verim artacağını savunur bazı patronlar.

Oysa böyle bir işletmede gerilimin verim yerine mutsuzluk üretildiğini görüyoruz.

Aslında patron da kamu otoritesi tarafından gerilim hattında tutulup vergi gelirlerinin artacağı sanılır, oysa tersidir.

Ger ve yönet anlayışı bugün ülkeyi kaosa sürükleyendir.

  GERİLİM HATTINDA VERİMİN ARTIYOR MU?

DEVAMINI OKU