Mahrumiyet ve tecrit

SAHİP OLDUKLARIN;
ASLINDA SANA SAHİPMİŞ
Varlık içinde yokluk çekiyor olmayasın?
Kalabalıkta yalnızlık çekmenin sebebi ne?
#Korona MAHRUMİYET ile hiçleşebilmeyi
TECRİT ile tekleşebilmeyi fark etmemizi sağladı.

Korona ile farkına vardığımız iki kavram. Her ikisi de bizim baş etmemiz gereken hal. Mahrumiyet, yoksunluk demek… Var iken ondan yoksun kalma hali…

Yoksulluktan farkı, elde var iken kullanmamak, ondan mahrum olmaktır…

Tecrit ise izolasyon veya hiçleşme demektir. Bir insanın dış dünyadan koparılarak kendi haline bırakılmasıdır. İlişkiden bulunduğu topluluktan çıkarmak, sosyal, ekonomik ve kültürel olarak yalnızlığa terk edilmektir.

Bunun yanı sıra kendisine veya çevresine  zarar verme ihtimali gösterenlerin ayrı bölüm içinde muhafaza edilmesini anlatır. Bu salgın sürecinde fiziksel mesafeyle tecridi, eve kapatılmakla pek çok haktan mahrumiyeti tattık.

Gördük ki arada ruhsal ve bedensel arınma gerekiyormuş. Her hak mahrumiyetiyle hayatımızdan olmuyor her tecritte ölmüyormuşuz.

Hatta bu durum ruha iyi geliyor, aslında ne az şeye ihtiyacımız olduğunu fark edebiliyormuşuz. Uzun sokağa çıkma yasağında belki de en güzeli, içimize doğru seyahati denemek olacaktır.

         KENDİ İÇİNE SEYAHAT ETMEK İSTER MİSİN?

DEVAMINI OKU

Belediyeler tarımsal üretime başlayabilir

İNSANI YAŞAT Kİ DEVLET YAŞASIN
Şeyh Edebali böyle sesleniyor bize.
#korona yüzünden tarımsal üretim hayati önem kazandı.
Başkan, hemşehrisini yaşatmalı ki beldesi devleti yaşasın.
Şimdi üretimde yarış zamanı…

Korona çoğu ezberimizi bozdu. Salgın sürecinde tarımın önemini bir kez daha anladık. Zira bitleri baytları, petrolü veya doları yiyemiyoruz ve bize gıda gerekiyor.

Peki, bunu kim üretecek? Tarım bakanlığının sorumluluğundaki sektör dışa bağımlılıktan bizi kurtaramadı. Nüfusun %80’inin artık şehirlerde yaşadığı günümüzde belediyeler, hemşehrisini beslemek için tarımsal üretime pekala el atabilir.

Nitekim Ankara Büyükşehir Belediyesi, belediyeye ait tarım arazilerinde üretim yapılması için harekete geçti. Gölbaşı ilçesindeki 2 bin 350 dönüm alanda ekim yapıldı bile.

Zaten Tunceli Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu; önceleri Ovacık’ta şimdi de şehrinde tarımsal üretime başlamıştı.

Salgın bitse dahi, belediyelerin ellerindeki arazi, mera ve benzeri varlıklarıyla tarımsal üretim projeleri üretmeliler.

         BELEDİYE, HEMŞEHRİSİNİ DOYURAMAZ MI?

DEVAMINI OKU

Güzel şeyler de oluyor

AKLIMIZI KARARTMAYALIM
Her büyük kriz, beraberinde büyük değişimleri getirir.
Zihin neye hazırsa, başa o geliyor.
Sağlıktan ekonomiye hayatta yenilikçi adımlar atacağız.
Yeter ki #korona ufkumuzu karartmasın.

Her ne kadar da sıkıntılı günler geçirsek de iyi haberler var.  Salgında; kendi projelerinden vazgeçmemelerinin sonuçlarını görüyorum. Zaman zaman dumur olsak da vazgeçmemenin önemini anlıyorum.

Bazen enerjimiz tükeniyor. Üst üste gelen olumsuz haberler, artık ‘hiçbir şey olmaz’ açmazına götürüyor insanı. En dip noktalara geliyoruz. Ama sonra bir güneş doğuyor ve o güneşin altında ışıkla yıkanıyorsunuz.

İşte bu nedenle algımızı; var olan sıkıntılara değil, attığımız küçük ama başarılı adımlara açmalıyız. Bizler minik de olsa kendi adımlarımızla yürürken hayat olmadık mucizelerini saçacaktır.

Hayatlarına çiçekler ekenlerin; o çiçeklerin kokularıyla sabahlarını aydınlattığını izliyorum. Ülkemiz sıkıntılı bir süreçten geçebilir. Bir süre bizler de evlerden çıkamayabiliriz. Ben akıbetin aydınlık olacağını düşünüyorum.

Her büyük sıkıntı, aşılacak büyük problemlerin yıkılarak çözülmesini de sağlar. Türkiye’nin Koronavirüs krizinden en az etkilenerek çıkacak ülkelerden olacağını düşünüyorum.

          SENİN HAYATINDAKİ GÜZEL ŞEYLER NELER?

DEVAMINI OKU

Sosyal paydaştık hani?

ŞEYTANA AŞKLA BAKINCA ONU MELEK SANIRSIN
Oysa değildir.
İşler yolundayken sana kendini melek gibi göstermiş,
sen de kendini sosyal paydaşı sanmışsın.
İyi gün dostun(!) gerçek yüzünü;
kötü günde gösteriyor sana…

Müşterindik, işletmenin gerçek kralı bizdik, velinimetindik.

Senin tedarikçindik, biz olmadan sen de yaşayamazdın güya.

Ortağındık, birbirimize sırtımızı dönebilir, dolandırmazdık.

Reklamlarda ‘her şey sosyal paydaşlar için’ diyordun hani…

Korona geldi, durum değişiverdi mi? ‘Krizi fırsata çevirme’ anlayışın bu mu? Onu söyleyenler, kendi krizini yönetmeyi kastediyordu. Başkasının krizinden fırsat çıkarmayı değil.

Sosyal paydaş; hissedarın, müşterin olsun olmasın senin bu ekosistemde ulaştığın herkesi kastediyordu. Salgın süreci gerçek yüzünü ortaya çıkardı. Kendini kurtarma adına bizi ateşe atman, ne yaman çelişki

Ürettiğin mala, verdiğin hizmete fahiş zam yapıyorsun. ‘Nasılsa kullanmak zorunda’ diyerek bizlerin evine korkunç faturalar gönderiyorsun. Raftaki malını ‘nasılsa almak zorundalar’ diye zamlıyorsun…

Sahi, sen kimsin? Bu kadar iblis olmayı nasıl başarıyorsun?

Korona geçecek ,bizler bu şeytani tutumu unutmayacağız.

Tıpkı müşterisini tedarikçisini sosyal paydaşını düşünenleri bileceğimiz gibi…

GERÇEK YÜZÜN BU MUYMUŞ?

DEVAMINI OKU

Evde zaman yönetimi

ZAMANIN TIK TIK’LARI
GÜDEN, YARATIKLARI…
Korona sürecinde günler mi uzadı?
Yoksa bize kalan zaman, fark edilir mi oldu?
Sokağa çıkma yasağında;
Boş zamanı yönetmeyi öğrenmek gerekiyor.

Korona bizim zaman algımızı farklılaştırdı. Sokağa çıkma yasağı, ‘bana kalan zaman’ ile ne yapacağımı sorgulatıyor.

Zamana hakim olanın kural koyduğu bir zamanda yaşıyoruz. Pek çok zengin insanın “zaman fukarası” olması, boşuna değil. Hayatın kalitesi üretimin verimliliği bu kavrama bağlı.

Tarım toplumunda zaman, “mevsim” en fazla “gün” demekti. Eski saatlerin yalnızca akrebe sahip olması boşuna değil. Daha sonra yelkovanı, 130 yıl önce de saniyeyi işin içine kattık. Zira zaman, giderek değerli hale gelmeye başladı.

Zamanı, farklı kültürler, farklı algılar. Örneğin İsviçre‘de bir toplantı, akreple yelkovanın belli bir rakam üzerine gelince başlar, başka bir rakama gelince biter. Oysa Orta Doğu‘da, randevulaştığınız gün bile buluşamayabilirsiniz de.

Türkiye, zaman yönetiminde ciddi sorunları olan bir ülke.

Hele ki salgın şartlarında, yönetmemiz gereken ne çok boş zamanımız olduğunu fark ettik. Öncesinde işe, okula gidiş, trafik vs. zamanımızı alıyordu. O da bize kaldı. Şimdi bize düşen boş zamanı yönetmek…

BOŞ ZAMANIN VAR MI?

DEVAMINI OKU

Hepimiz aynı gemideyiz ama…

FEDAKÂRLIK PAYLAŞIMI;
FEDA sana KÂR bana olmasın.
Fırtına tekneyi salladığında;
1’nci sınıftaki yolcuların söylemidir;
‘Hepimiz aynı gemideyiz.’
Aynı gemideyiz de güverte yüzü göremeyen ne yapsın?

Bu kelimelerle başlayan cümleyi genelde kaptan köşkündeki yöneticilerden duyarız. Genelde 1’inci sınıf yolcularının batmaya yakın yaptığı çağrıdır.

Cümle böyle başlıyorsa bil ki senden FEDAKAR olman istenecektir. Şüphesiz hepimiz aynı gemideyiz ama… Devamı gemideki yolculardan gelsin;

Hepimiz aynı gemideyiz ama siz sürekli güvertedesiniz.

Hepimiz aynı gemideyiz ama siz farklı göğe bakıyorsunuz.

Hepimiz aynı gemideyiz ama servis edilen yemekler farklı.

Hepimiz aynı gemideyiz ama kürek çeken hep biz oluyoruz.

Hepimiz aynı gemideyiz ama tekne batınca aynı denizdeyiz.

Hepimiz aynı gemideyiz ama seni filikan bekler bizi simit.

Hepimiz aynı gemideyiz ama sizin masanızda olamıyoruz.

Hepimiz aynı gemideyiz ama buzdağını göremeyen sizsiniz.

Tamam haklısınız anladık; hepimiz aynı gemideyiz ancak;

     NEDEN BİZLER GÜVERTE YÜZÜ GÖREMiYORUZ?

DEVAMINI OKU

Bizler maske takıverdik Kötünün maskesi düştü

KORONA MASKELERİ İNDİRİYOR
İnsan neden maske takar?
1- #Korona salgını için.
2-Gerçek yüzünü saklamak için.
Şimdi yüzler maskeli ama niyetler maskesiz.
Kim gerçek kim sahte ortaya çıkıyor.
Şeffaf maskeli balo…

Korona her birimize maske taktı. Virüs bulaşmasın, yayılmasın diye. Biz maske taktıkça, bazılarının maskesi de düşüverdi. Kimi kötü ve bencil yapıların gerçek yüzünü, ancak maske takınca fark edebildik.

Kim fedakâr kim değil, kim bencil kim diğerkâm. Kimler sosyal paydaşının yanında kim kendi teknesini kurtarma telâşında… Maske, koronayı engelleyebiliyor ama içimizdeki kötücüllüğü saklayamıyor.

Maske yüzün stepnesidir. Ar damarı çatladığında devreye giren yedek yüzümüzdür.  Maskeyi indirme gayretindekiler, ardındaki gerçek yüze tahammül sermayelerini gözden geçirmelidir. Çoğu kez maske, gerçekten daha gerçekçidir.

Bana göre her birey her STK, kurum veya şirket; korona sürecinde maskesinin ardındaki gerçek yüzünü sergiledi.

Testiyi kıranla suyu getireni ancak maskeleri taktığımızda ayırt edebildik Kötünün gerçek yüzü, maskesinin ardından daha net görünüyor.

SENİN MASKEN ŞEFFAF MI?

DEVAMINI OKU

Korona terbiye ediyor

SALGIN EN PAHALI EĞİTİM
#Korona her birimize özel eğitim programı uyguluyor gibi.
Aşırılıklarımızı törpülüyor.
Hatalarımızı gösteriyor.
Ders üstüne ders veriyor.
Ancak bize en pahalı faturayı ödeterek…

Korona salgını yaşam tarzımızı derinden etkilemeye başladı.

Artık evde kalmak yadırganmıyor. Maskeli dolaşmaya alıştık ve daha az şeye ihtiyaç duyduğumuzun farkına vardık. Bize haddimizi bildiren korona, eğitim maliyetini aldığı canlarla ödetiyor.

Fiziksel mesafeye ihtiyacımız vardı, öğrendik. Ellerimizi yıkamamız zaten gerekliydi, öğrendik. Çok fazla şeyi aynı anda istemenin gereksizliğinin farkına vardık. Ev bize yuva imiş; anladık. Ailemize zaman ayırmak gerektiğini kavradık.

şırıya kaçmanın maliyetini hatırladık. Tasarruf bilincinin hayati önemini hissettik. Futbolcuya azamı ücret öderken sağlıkçıya asgari ücret lâyık görme hatasını bildik.

Daha fazla hastane, daha fazla silahtan daha hayatiymiş. Sürekli bizden vergi tahsil eden, bize ceza kesen kamunun; halka destek olması gereğini dünya örneklerinden gördük.

Fakirin yanında malından söz etmemeyi, hastanın yanında sağlığına övünmemeyi, dertlinin yanında ne kadar çok mutlu olduğunu haykırmamanın edep olduğunu gördük. İsrafın haram olduğunu anladık.

SEN NE DERSLER ÇIKARDIN?

DEVAMINI OKU

Yeni Normal oluşuyor

İŞSİZLİK, İŞ KOLU HALİNE GELİYOR
Salgının biyolojik etkisi geçse de sosyolojik etkisi kalıcı.
Eski normale dönüşü boşuna beklemeyin.
Evden çalışma, azalan tüketim, sürekli işsizlik ve…

Korona süreci biran önce bitsin ve hayat normale dönsün diye bekleyenlere bir haberim var; hayat bir daha asla normale dönmeyecek; yeni normal oluşacak.

Çünkü korona zihinlerde derin kırılmalar oluşturuyor ve mevcut ezberler artık işe yaramıyor. Büyüme histerisi üzerinden devletler yarışı, yerini kalkınma odağına bırakacak. İhtiyaçlar ile istekleri karıştıran insana korona ayna tuttu ve dedi ki

‘abartma, şeytan olma, paylaş.’ Bunun ilk işareti, çalışanlar üzerinden geldi ve evine gönderilenlere kamu maaş bağladı.

Yetmeyecek, sürecin uzaması halinde işsizler de evdekiler gibi maaşa bağlanabilecek. Adı şimdiden kondu; Evrensel Asgari Ücret… Oysa çok değil 4 ay öncesine de bu kavram, robot istihdamı yüzünden işsiz kalacaklar için bahsedildi.

Öyle ya robotlar markete gidemeyeceğinden işsiz kalanlar ekonomiyi ayakta tutsun, alışveriş yapsın, tüketsin diye ceplerine para konulması öneriliyordu. Şimdi robotlar değil korona bunu gündeme taşıdı. Eski normale dönüş zor artık.

       YENİ NORMALE UYUM SAĞLAYABİLECEK MİSİN?

DEVAMINI OKU

Baharda kış uykusu

SEN HESABINI KIŞ TUT
YAZ ÇIKARSA BAHTINA
Salgın; devletlerin tekil çabasıyla baş edilesi değil.
Tüm dünya, ekonomik krizi aşmak için çare arayışında.
Şirketlerin hesabını kış tutup işbirliği yapması kaçınılmaz.

Korona süreci, tahminlerin de ötesinde daha uzun sürecek. 2 günlük sokağa çıkma yasağı ile geçiştirilemeyecek kadar derin sorun yaşıyoruz.

Henüz tedavisi bulunmamış olması, salgını dünya gündeminde üst sırada tutuyor. Koronanın ne zaman biteceği meçhul olduğundan kişi, kurum ve şirketler buna göre pozisyon almak zorunda

Salgının ana karakteri herkesi karantinaya sokması… Başta sosyalleşme kadar iş süreçleri de askıya alınıyor. Bir bakıma bahar aylarında kış uykusuna yatmak gibi. Ne zaman uyanacağımıza korona karar verecek.

Bu süreçte hesabını kış yapın, yaz çıkarsa bahtınız olur. Şimdiden kış uykusu dinamiklerini devreye almayan işletmelerin zorlanacağı kesin…

Devletler kendi gayretlerinin yetmediği yerde ortak çözüm geliştirmeyi deneyecek. Türkiye’de firmaların tek başına çözüm bulma şansı yok gibi.

Sektörel dayanışmanın, kamu desteğinin ve çalışanı koruma programlarının tam zamanı. Süreç kredi ile aşılacak gibi değil, hibe dahil köklü tedbir geliştirmeliyiz.

     BİZ DEĞİLSEK KİM, ŞİMDİ DEĞİLSE NE ZAMAN?

DEVAMINI OKU