Liyakat düşmanları

ÇOK BİLEN ÇOK YANILIR

Hele ki yarım yamalak bilen herkesten daha çok yanılır.

Çünkü bildiğini sanır ve böyle birine öğretmek imkansızdır.

Çok bilenler(!) gerçek uzmanların, liyakat sahiplerinin baş düşmanıdır.

Ortalık, kendini uzman sananlarla dolmaya başladı. Hangi TV kanalına baksanız, onları görürsünüz. Gündemde her ne var ise o alanda ahkâm keserler. Gerçek uzman sevmezler.

Her şeyi bildiğini(!) zanneden yöneticilerde gördüğüm şu: liyakat sahibi ve gerçekten bilen insanları kendilerinden uzak tutar, onlarla aralarına mesafe koyarlar. Onun yerine kendilerinden daha az bileni tercih ederler. 

Zira ancak bu sayede kendilerini daha akıllı, zeki ve vazgeçilmez biri zannederler. Gözlemim şudur: İşletmelerde ikinci sınıf yönetici, etrafında az bilen bulundurmak istiyor. 

Oysa birinci sınıf yönetici, etrafında bilen çalışan bulundurmak ister. Önerim; kendinden daha zeki akıllı insanları bulup, onların hizmetine girmektir. ‘Hükmetmek değil.’ Aksine; onlara hizmet etmektir.

Bu zor bir zenaattir. Özgüven gerektirir, erdem gerektirir, basiret gerektirir. Çalıştığı kişileri liyakat havuzundan seçenlerin başarısı ortadadır ve bilen adam yerine bizden adam seçenler; hüsrandadır.

      TERCİHİN BİLENDEN Mİ BİZDENDEN Mİ YANA?

DEVAMINI OKU

Çok bilen çok yanılır

BİNDİĞİM AT BENDEN AKILLI OLMASIN

Hayat bir yarış ve akılsız atlarla yarış kazanılmaz.

Akılsız at seçme çabasını, kendinden akıllıları keşfetmekte gösteren yönetici için başarı; kader olur.

Hele ki yarım yamalak bilen herkesten daha da çok yanılır. Çünkü bildiğini sanır ve böyle birine öğretmek imkansızdır.

Yöneticilerde gördüğüm şudur; liyakat sahibi ve gerçekten bilen insanları nedense kendilerinden uzak tutar, onlarla aralarına mesafe koyarlar. Onun yerine kendilerinden daha az bilenleri tercih ederler. Zira ancak bu sayede kendini daha değerli, akıllı, zeki ve vazgeçilmez biri zannederler.

Gözlemim şudur; işletmelerde ikinci sınıf yönetici, etrafına üçüncü sınıf kadro edinir. İtibarını bu sayede koruduğunu sanır. Oysa birinci sınıf yönetici, etrafında bilen çalışan bulundurmak ister.

Önerim; kendinden daha zeki ve akıllı insanları bulup, onların hizmetine girmektir. ‘Hükmetmek’ değil, onların hizmetine girmek… Bu, zor bir zenaattir zira özgüven gerektirir, erdem gerektirir, basiret gerektirir.

Çalıştığı kişileri liyakat havuzundan seçenlerin başarısı ortadadır ve bilen adam yerine bizden adam seçenlerin hüsranı; daha da ortadadır. Çok bilen çok yanılır zira…

       ÖNCELİĞİN BİZDEN ADAM MI BİLEN ADAM MI?

DEVAMINI OKU

Ey liyakat neredesin?

BEYNİNİ KULLAN, KORKMA; BİTMEZ…
Zor zamanlar; ne yaptığını bilen güçlü beyinlerle aşılabilir.
#Korona krizinden az hasarla çıkmak istiyor musun?
O halde liyakati ara, bul, kabiliyetlerle çalış…

İddiam odur ki beyin açığı, cari açıktan daha önemlidir ve eğer liyakati bulup yüceltirsek daha mutlu bireyler haline gelebiliriz. Beyin göçünü önler, kabiliyeti bulup yüceltiriz.

Ancak sorun şu ki liyakatten ziyade sadakati önceliyoruz.

Sadakat kötü bir şey değildir. Ama sadakat sahipleri eğer liyakatli değilse, bugün sana sadık olan, yarın bir başkasına sadık olabilir. Oysa liyakat sahibi, aynı zamanda işine sadık insanlardır.

Şu anda dünya ekonomileri Korona yüzünden zor durumda. Yalnızca devletler değil, kurumlar, şirketler zor zamanlardan geçiyor. Biliyoruz ki zor süreçler ancak bilimle, liyakatle aşılabilecek.

Cahil sadıklar yerine liyakat sahiplerini arayıp bulmalı ve yönetimin tüm kademelerine onları taşımalıyız. Aksi halde? Olacağı şudur; cahil insanlar her şeyi bildiklerinden, öğretilemezler de… İşletmen batar sen de kriz içinde daha derin kendi krizinin kurbanı olursun.

Şayet olağanüstü zamanlarda bilimi, bileni, liyakati arayıp bulmaz isen başın büyük belaya girer. Benden söylemesi…

         KABİLİYETLİ KAÇ İNSANLA ÇALIŞIYORSUN?

DEVAMINI OKU

Overlokçudan modaya

SABREDEN DERVİŞ MARKAYA ERMİŞ
Neredeyse her şirketimizin marka olmak için yürümeyen bir planı var.
Sorun, plana sadakat olmayışı…
Oysa marka başarısı strateji kadar sabırdan geliyor.

Teşvik; can suyudur. Neyi beslersen onu geliştirirsin.

Eskinin vahşi sulama anlayışındaki teşvik anlayışı çoktan tarih oldu. Sonrasında gelen yağmurlama yönteminde bölgeler ve sektörler teşvik edildi. Bizler modern teşvik sistemleriyle katma değeri yüceltme esasını benimsedik.

Ancak uygulama sürecinde gördük ki hak edene değil, hack edene (vurup alana) gidiyor teşvikler. Ağlamayana meme yok misali, Türkiye için gerekli olan değil de sesi çok fazla çıkan yararlanıyor teşviklerden. Misal kilosu 2,5 $ tişört ihraç eden de daha fazla üretim için teşvik peşinde.

Oysa katma değer, kilosu 85 $ moda ve markadan geliyor. Hal böyle olunca overlokçuları modacıya dönüştürmenin teşvik üzerinden bir yolunu bulamadık. İnovasyon lafını pek sevdik ama gereğini yapamadık. Marka için gayretimiz bizi Turquality çözümüne getirdi. Ancak küresel marka üretme yolunda parlak başarı örneklerimiz az. Bize gereken plan yanı sıra bir stratejiye sadakattir. Fakat sabrımız yok.

Marka sabır işiyse; SİZDE SABIR VAR MIDIR?

DEVAMINI OKU

Bambu gibi büyümek

ZAFER; SABREDEBİLENİNDİR
Pek çok projemiz, sabırsızlık yüzünden yarım kalıyor.
Oysa başarı, yılların gerisinden gelebilir.
Fikir fidanı kök salmadan onu budayanlar başaramıyor. Sabreden ise ödülünü alıyor.

Bambu bitkisi, sabırla büyür. 5 yıl boyunca en ideal şartlarda dahi gelişme göstermez. Ardından sihirli bir el dokunmuş gibi birden bire günde 40-45 santim hızla büyümeye başlar ve 6 haftada 27 metreye ulaşabilir.

Yaşanan sihir değil, bambunun sabırla saldığı kökleri olduğu üzerinedir. Eğer sabır ve istikrarla bir alanda kök salar iseniz, başarı; kaçınılmazdır. Bizde bambu bitkisi yok ama kültürümüzde bunu karşılayacak türkülerimiz dahi vardır:

kuşburnu dikeniyim, dibine dökeniyim…’ Yıllarca durur ve dibine döker meyvesini… Buradan hayata dair çıkarabildim dersler vardır. Misal inovasyon… Bu alanda gayretimiz var fakat sabrımız eksiktir. Türk gibi işe başlıyor daha sonra bambu sabrı göstermeden netice bekliyoruz; Netice yok.

Söz bambudan açılmışken; kökler önemlidir ama senin de gayret göstermen gerekir. İnovasyondan medet uman bu alanda uygun iklimi de oluşturmalı ki bambu büyüyebilsin.

Nice şirket bilirim ki bambu ekmiş ve ertesi yıl netice alamadı diye vazgeçmiştir.

SABREDEMEZ MİSİNİZ?

DEVAMINI OKU

Borca sadakat şart

NİMETİ ALIP KÜLFETİ ÖTELEMEK
Birine borcunu ödedi diye madalya takılmaz.
Ancak borcunu ödemeyenin hayatını zorlaştırmayınca da kendiliğinden ödemez.
Çalışan adalet tam da bu yüzden şart

Kurnaz toplumların en belirgin özelliklerinden biri, nimetleri kovalarken külfetlerinden sıyrılma gayretidir.

Krizlerde, toplumun kurnaz kesiminin davranışları daha da belirgin hale geliyor. Kriz geldiğinde, kimi iyi durumdadır, kimi değildir. Borçla yakalananların bazısı vadesi gelmiş 10 bin doları ödeyemediğinden diğeri de 10 milyon doları denkleştiremediğinden batmıştır. Bu, krizin doğasıdır.

Fakat krizin belki de sebebini oluşturan başka bir tutum vardır. O da krizi bahane edip “nasılsa kimse ödemiyor” deyip, durumu uygun iken kendi borcunu ödememektir.

Her kriz, krizzede kadar ahlaksız krizzade de türetir.

Bu kurnaz ve ahlaksız krizzedeler yüzünden alacağını tahsil edemeyen dürüst işadamları da, firmasını kurtarma ihtimali olmasına rağmen dibe vurup batmıştır.

Yasalar, borçluyu, borcuna sadık kalmaya zorlar. Hele ki alacaklın devlet ise borcundan kaçmanın imkanı yoktur.

Ancak iyi bir hukuk bizi böylesi bir açmazdan çıkarabilir.

         ALACAĞINA ŞAHİN BORCUNA KARGA MISIN?

DEVAMINI OKU