Vicdanlı ekonomi mümkün

ZOR ZAMANLARDA VİCDANI TERK ETME
#Korona bahanesiyle vicdanı külfet sayma.
Serbest piyasa, kural tanımazlık değildir.
Vicdan yoksa ekonomi vahşileşir.
Vicdansızlaşmak, çözdüğünden(!) fazla sorun çıkarır.

Ekonomi ile vicdan, yan yana gelebilir mi? Google’a sorarsan gelmez; ‘vicdanlı ekonomi’ yazdım, ‘tırnakları at öyle ara’ dedi ve beni; ‘vicdanlı kapitalizm yoktur’ başlıklı sitelere attı. Kapitalizmin vicdanı olmasa da bizim var ve iş etiği ile bunu ekonomik hayatta kullanabiliyoruz. ‘Ahlaklı, insaflı olmak rekabette dezavantaj doğurur’ söylemi doğru değil.

Yaygın ezber; vicdanlı olmanın iş hayatında işleri yavaşlatıp rekabeti olumsuz etkilediğidir. Vicdanın ‘külfet’ olduğunu savunanlar, kısa dönemde başarılı olsalar da uzun dönemde sürdürülebilir olamıyorlar.

Din ve vicdan, ahlaki değerlere saygıyı emretse de “rekabet şartları” diyerek “başkasında güzel ama biz yapamayız” çıkmazına saplanıyoruz. Yanlış!

Bazı kurumlarımız iş etiğine dair gayret gösterse de zor zamanlarda, mesela kriz anlarında etik ve vicdan bir tarafa atılabiliyor. Müşteriyi kandırmaktan, çalışanını istismara, devleti dolandırmaya, ortağını batırmaya kadar gemi azıya alabiliyoruz. Oysa vicdanlı ekonomi mümkündür, gereklidir.

AHİLİK, LONCALAR İŞ KÜLTÜRÜMÜZ DEĞİL MİYDİ?

DEVAMINI OKU

Rekabet kültürü

RAKİBİNE PUSU KURMA; MERT OL!
Yapıcı rekabet, mert işidir ve bizi geliştirir.
Yıkıcı rekabet, pusu işidir ve bizi de mahveder.
Rakibinle anlaşıp kartelleşmek ise toplumu zedeler.

Rekabeti, küresel ve centilmenlik boyutunda tanımlarsanız, ülkenizi, kurumunuzu ya da şirketinizi birinci lig ikliminde var edersiniz. Ancak rekabeti yıkıcı ve pusu üzerine kurarsanız, ülkeniz orta gelir tuzağına, kurumunuz ve şirketiniz de itibarsızlaşma sürecine girmiş demektir.

Pusu, akıldan ziyade kurnazlığı çağrıştırır. Mertlikten uzaktır. İstismar içerir. Karaborsacılıktan fırsatçılığa, koltuk istismarından rüşvet, irtikâp gibi bütün sosyal kirleticilere yataklık eder pusu…

Birinci sınıf Gelişmiş ekonomilerde rekabet algısının, kabile toplum düzeyinde olmaması gerekir. Bizde rekabet denince “ezeli rekabet” anlaşılır ve “en büyük filanca, başka büyük yok” klişesidir.

Rekabeti kim sevmez? Düelloya gücü ve yüreği yetmeyen sevmez. Bir de etik dışı kalmayı marifet sayan “imtiyaz obur” yapılar sevmez. Rekabet; rakibi pusu kurup yok etmek veya rakiple anlaşıp halkı dolandırmak ikilemine saplanıp kalmış ise rekabet algımızı temelden sorgulamak gerekir.

SİZCE GÜNÜMÜZDE MERTLİK ÖLDÜ MÜ?

DEVAMINI OKU

Coğrafi işaretlerimiz yeni kavga sebebimiz

BİZE HER YER ANTEP BAKLAVASI
Coğrafi işaret sayesinde taklit önlenecekti.
Ama olmadı, taklitçileri türedi.
Batılı coğrafi işaretin kaymağını yiye dursun biz birbirimizi yiyor, kaybediyoruz.

Coğrafi işaret; belirgin bir niteliği, ünü veya diğer özellikleri itibariyle kökenin bulunduğu bir yöre, alan, bölge veya ülke ile özdeşleşmiş bir ürünü gösteren işaretin adı.

Misal; Finike portakalı, İskoç viskisi, Rokfor peyniri gibi…

Ünlü Tarım Yazarı Ali Ekber Yıldırım; Coğrafi işaretin amacını: Özellikleri bir yöreden, bilgi beceriden (know-how) kaynaklanan bir coğrafi adı, sahte ve taklitlerine karşı çiftçi gelirlerini yükseltmek olarak açıklıyor.

Ancak biz coğrafi işareti alıp kavga ediyoruz. İncir Aydın’ın mı İzmir’in mi diye çekişiyor, çiğ köfte için Adıyaman ile Urfa birbirine giriyor. İşareti alan da yan gelip yatıyor.

Yöresel ürünler uzmanı Prof. Yavuz Tekelioğlu bu durumu şöyle açıklıyor; ‘araba üretip tekerleği olmaması…’ 

Bizler kapışaduralım, AB bizim coğrafi işaret sayesinde bizim ürünleri daha iyi koruyor.

BİZ NEDEN BÖYLEYİZ?

DEVAMINI OKU

Vicdansızlaşma

BİNDİĞİ DALI KESME
Piyasada etik dışı davranışlar çoğaldıkça sosyal hayat da bozulur.
Biz halimizi güzelleştirmedikçe işlerimiz de düzelmez.
Vicdan, bedendeki yük değil, içimizdeki sigortadır.

İş dünyasındaki ilişkilerin evrensel kabul görmüş değerler üzerinden yürümesini savunan iş etiği yaklaşımı var.

Bizde de pek çok kurum, uygulamasa dahi iş etiğini reddetmeyecek algı düzeyine ulaştı. Zaten mayamızdaki ahilik, lonca gibi kurumlar, kadim zamanlarımızda iş yapma kültürümüzün DNA’sıydı. Fakat temel sorun; iş etiğinin “yavaşlattığı”, etik olmayan rakipler karşısında “rekabet dezavantajı” yarattığı ve “masraflı” olduğu önyargısıdır.

Öyle ya bir yandan vergini ödeyecek, çalışanını soymayacak ve müşterini kazıklamayacaksın. Öte yandan bunları yapmayan rakibinle, iç-dış vahşi pazarda, fiyat rekabeti yapacaksın. Kabaca, etiğin bir külfet olduğu söylenebilir.

Dinin de vicdanın da etik davranmayı, ahlaki ve toplumsal değerlere saygıyı emretse bile, “rekabet şartları” gerekçesiyle “başkasında güzel ama biz yapamayız” çıkmazına saplanıyoruz. Oysa biliyoruz ki serbest piyasa vicdansızlaşırsa vahşileşir ve çözdüğünden daha fazla sorun çıkarır.

SİZ VİCDANLI BİRİ MİSİNİZ?

DEVAMINI OKU

Adil rekabet şart

EKONOMİNİN GELECEĞİ HUKUK REFORMUNA BAĞLI
Hukukun üstünlüğü yoksa piyasa adil olamaz.
Hak edilmemiş kazançların faturası kriz olarak ödenir.
Adil rekabet şartlarını sağlamadan da piyasa gelişmez.

Piyasa ekonomisi aktörlerinin, kendi çıkarlarını koruyabilmek için kabullenmek ve uygulamak zorunda oldukları davranışlar manzumesine rekabet diyoruz.

Kendi başına “ahlaki” kaygı taşımasa da yıkıcı rekabetin önüne geçmek ve herkes için “en iyi” olanı sağlayabilmek için, piyasalarda; etik değerlere ihtiyaç duyulur.

240 yıl önce Adam Smith’in piyasayı tanımlarken sözünü ettiği “görünmez el”, rekabet de dâhil her şeyi düzenleme mucizesine sahip olduğu farz edilirdi. Peki ya gerçekte?

Fakat hayatın pratiği farklı gelişti ve “görünmeyen el”in; kimin sırtını sıvazlayacağı kimin de suratına yumruk indireceğini kestiremediğimizi acı tecrübelerle anlayabildik.

Tam rekabet şartlarını oluşturma yönündeki düzenlemelerin görünen bir “ahlâkî” kodu yoksa da “etik iş yapma” kurallarının varlığı, girişimcilerin hakları kadar kamu yararını da gözeten “faydalı yapılar” sunar. Bize gereken, adil rekabet şartlarını sağlayacak olan hukuk reformudur.

            ADİL REKABETE KİM İHTİYAÇ DUYMAZ Kİ?

DEVAMINI OKU