Erteleme; bugün yap!

YARINA KALAN YAPILMAYACAKTIR

Bir insan ‘yarın yaparım’ dediği an;

o iş sonsuzluk çukurunu boylar.

Ertelemek, yarını borçlandırmaktır.

Yarın geldiğinde, bu borcu gününden tahsil eder.

Erteleyen, ziyandadır.

Yarına bırakıyorsan bil ki kıyamete dek yapılmayacaktır.

Ertelediğimiz her gün için yarını borçlandırırız. Yarın da geldiğinde, günümüzden hakkını alır. Bugünün aklı ile geleceğin ‘ben’inin zamanını haksızca işgal etmiş oluruz.

Ertelemek, uyuşturur, fakat yüzleşmen kaçınılmaz olur.

Hayattan zaman kazandığını sanırsın, oysa aldanıyorsun.

Sorunları ertelemek, çözümü ertelemektir. Neticesi; artan çözüm maliyeti olacak. Çalışmayı ertelemek daha fazla gayret gerektirecek, sevdiğinle olmayı ertelemek; asla yinelenmeyecek mutlulukları harcamak demektir.

Ekonomide reformu, çözümü ertelemek, krize davettir.

Şirketler hayati kararı ertelerse iflasa sürüklenecektir.

Çalışmayı erteleyen talebe, cesaretini erteleyen patron, kariyerini erteleyen genç, ödemeyi ömrü ile yapacaktır.

Sevmeyi erteleyen, sevilmeye zaman bırakamayacaktır.

Öğrencinin ertelediği ödev, kırık nota, hocanın ertelediği ise yapışkan, genişleyecek cehalete davetiyedir aslında…

       SENCE AZRAİL GÖREVİNİ ERTELER MİDİR?

DEVAMINI OKU

Hayattan öğrendiklerim

BİLİNÇLİ BİLGİSİZLİK VE İLGİSİZLİK

66 yılda kavradığım şu oldu;

Her şeyi öğrenemem.

Öğrendiğimi hayata geçiremiyorsam

ömrü ziyan ederim.

Bilinçli bilgisizlik ve ilgisizlik alanlarım

olmalı ki ömrüme değer katabileyim

Bugün benim doğum günüm. 66 yılda neler öğrendiğime dair bilanço çıkarmak istedim.

Öncelikle öğrendikçe cehaletimin arttığını öğrenim.

Okudukça daha nice kitap okuma gerektiğini kavradım.

Yargılamak yerine anlamaya çalışmak daha değerliymiş, öğrendim. Gayretin zekadan değerli olduğunu öğrendim.

Kolay olmadığını ancak mümkün olduğunu öğrendim.

Hatalarımdan öğrendim. Benimkilerle yetinmeyip başkalarının hatalarından da öğrenmem gerektiğini öğrendim.

Biriktirdiklerimin değil paylaştıklarımın bana ait olduğunu öğrendim.

Dakikliğin erdemini, zamana saygının yüceliğini, sürdürülebilirliğin faydasını, verilen sözü tutmanın hayatiyetini öğrendim.

Çalışma disiplini nitelikli gayetle birleşince her müşkülün çözülebileceğini öğrendim.

Kuralların keyfiyet için değil hayatın temposu için olduğunu öğrendim.

Trafiğin ömür törpüsü olduğunu öğrendim.

Üretenin takdir etmeyi, benimsemediklerimi hayatıma monte etmemeyi öğrendim.

        BU KADAR CEHALETİ NASIL BİRİKTİRMİŞİM?

DEVAMINI OKU

Dilini boz müziğini çürüt o toplumu esir edersin

ANADİLİNİ BİLİYOR MUSUN?

Ana sütü kadar hak ve helal anadilini

bilmiyorsan, kainatta kendini eksik ifade edersin.

Hele ki kendi müziğinden de kopmuşsan,

gelir geçer zamanın esiri olmuşsun demektir.

Bir toplumu tutsak etmek isterseniz dilini bozarsınız.

Dili gibi müziğini çürütürseniz, aynı sonucu alırsınız.

Bir ülkenin türkülerini yakanlar, kanun yapanlardan daha değerlidir. Zira kanunlar zamanla değişse de müzik, o ülke kültürünün ses ile inşasıdır.

Mimari? O da donmuş musikidir zaten. İnsan ruhunu incelten, hoyratlıkları törpüleyen, kulağı gürültüden arındıran, estetik duyguları okşayan, zevkleri rafineleştiren yönü ile müzik, bizleri şekillendirir.

Ham mermeri alır, nota darbelerini murç olarak kullanır ve taşın içindeki insanı bulur, ortaya çıkarır, ruhunu serbest bırakır. Onu yontar, yüceltir.

Pablo Neruda’yı anmadan geçemeyiz; “Ağır ağır ölür yolculuğa çıkmayanlar, okumayanlar, müzik dinlemeyenler ve gönlünde incelik barındırmayanlar…”

Memleketin ahvalini türkülerden sor demiyor muyduk zaten…

   ANA DİLİNLE ÖZGÜN MÜZİĞİNLE ARAN NASIL?

DEVAMINI OKU

Görünüyorum O halde varım

MEŞHURİYET DÖNEMİ

Sosyal medya herkesi dünya çapında yayıncı yaptı.

Ama ortalama 150 izleyicisiyle…

Meşhuriyet; fenomenleşmek, görünür olmak,

en büyük uğraşımız haline geldi.

Herkesin küresel çapta yayıncı olduğu ama ortalama 150 izleyeninin bulunduğu tuhaf bir görünürlük çağındayız.

Tuhaf çünkü hiçbir zaman bu kadar iletişim imkanlarına sahip değildik.

Tuhaf çünkü her birimizin cebinde matbaa, fotoğraf makinesi, kayıt cihazı, TV stüdyosu, reji masası, daktilo gibi yayın donanımları var ve tümü bir cep telefonuna sığabiliyor.

Tuhaf çünkü; eskiden bakmak için çektiğimiz fotoğrafları şimdi bakılmak için çekiyoruz.

Sosyal medya platformları Twitter, Facebook, Instagram, Linkedin, TikTok; bizim paylaşımlarımız ile var oluyor.

Her birimizin derdi, daha fazla görünür hale gelmek. Çektiğimiz fotoğraf ve videoların %97’sine bir daha asla bakmıyoruz.

İzlenme ve beğenilme sayısı yeni itibar ölçüsü oldu. Bu meşhuriyet döneminde birikimin bilginin önemi kalmadı, paylaşım sayısı yeni rütbe oldu.

Eskinin ‘düşünüyorum o halde varım’ ilkesi; ‘görünüyorum o halde varım’ pratiğine erişti. Görünmüyorsan; yoksun!

Yapman gereken, sosyal medya ile görünür hale gelmen…

        SEN MEŞHURİYET ÇAĞININ NERESİNDESİN?

DEVAMINI OKU

Vermek vicdan için mi?

ALMAK İSTİYORSAN ÖNCE VERMELİSİN

Dua almak, sevgi almak,

insan olmanın hazzını almak…

Ver ki sen de bir gün alanlardan olabilesin.

Biriktirdiklerin değil, paylaştıkların senindir…

Dilenciye para veren biri, eğer bunu; alana duyduğu merhamet ile yaparsa, adına sadaka deriz.

Sadaka ömrü uzatır derler… Sadaka vermek, sadakaya muhtaç olmama duasıdır aslında… Ancak dilencinin duygu sömürüsüyle veriyorsa, buna “vicdan yıkama” diyoruz.

Hayır değeri var mıdır bilinmez ama şık değildir. Alan için de veren için de şık değildir. Bana göre bir insanın canından gayri verebileceği en değerli şeyi; zamanıdır. Zira bir tek o, yeniden üretilemez ve yerine konulamaz.  Vermeyi kıyaslayacak başka bir yüce makam yoktur.

Vatan için canını, sevdiğin için ömrünü, çocuğun için sevgini, işin için gayretini, toplum için geleceğini verirsin.

Birine bir şey verdiğimden dolayı kaygılandığım anlarım hep, alanın yararına olup olmadığı bilinmezliğidir.

Vermek; almanın en zarif yoludur. Dua almak, sevgi almak, insan olmanın hazzını almak… Ver ki sen de bir gün alanlardan olabilirsin. Almak istiyorsan önce ver!

       SEVDİĞİNE ZAMANINI VEREBİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Çözümsüzlük çürütür

ÇARESİZSENİZ, ÇARE; SİZSİNİZ

Çözüm, bazen tesadüf olabilir ama

çözümsüzlük daima bir tercihtir.

Çözümü arayan, er yada geç; onu bulacaktır.

Aramayıp zamana bırakan ise çürüyecektir.

Konfüçyüs; en zor şeyin, çözümsüzlüğün dilini şöyle kurar; ”Çözümsüzlük, karanlık bir odada bir kara kediyi bulmaktır. Özellikle odada kedi yoksa…”

Hayat, bazı alanlarda bize olmayan kara kediyi aramaya zorlar… Onu bulamasak bile, arayışımız gayretimizle, o karanlık odayı, ışık olmadan aydınlık kılar, her zerresini zihnimizde haritalandırırız.

Bu durumda çözümsüzlük ölür ve geriye, kendi özgün çözümümüz çıkar. Çözüm; çoğu kez tesadüftür fakat çözümsüzlük; asla değildir. Zira

çözümü sağlayan olasılıklar sonsuz iken çözümsüzlük, tektir. Onun tekliğini, her çözüm arayışını aynı adrese vardırır. Perşembenin gelişi Çarşambadan bellidir.

Çözümsüzlük çizgisine taşıdığımız her şeyin kalitesi düşer, çürür. Çözümsüz kalınan anlar, insanın ruhunu yükseltme fırsatı sunar bize…

Çözümü kendi içinde aramaya başlasan?

Derdü meni devayı men… Dert benim deva da bende…

Çözümsüzlüğünün çözümü içinde bir yerde saklı duruyor…

     KAYBOLDUĞUN YERE SAKLANMIŞ OLMAYASIN?

DEVAMINI OKU

Ziyan zebil oluyoruz

İNSANLARIMIZI HARCAMAYIN

Emeklerimiz, zamanımız,

beklentilerimiz, geleceğimiz,

vasat hoyrat ellerde ziyan zebil oluyor.

Yetenekleri harcayan gayretleri boşa

çıkaranlar; yarınlarımızı çalıyor.

Bir şeyin boşuna, boş yere işe yaramaz duruma gelmesi

İnsanın değerini gösteremeden boşu boşuna harcanması…

Mevcut sistem çürümüşse, nice kabiliyetler ziyan olur.

Liyakat kovulmuşsa o ülkeden; yetenekler ziyan zebil olur.

Kayırmacılık yüceltilmiş ise gayretli ve kabiliyetli insanlar zorluklarla dolu, mutsuz ve başarısız hayata zorlanırlar.

Testiyi kıranla suyu taşıyanı bir tutan hatta başarısızlığı ödüllendiren yönetimler yüzünden çoğu iyi niyetli ve üstün kabiliyetli insana; elekle su taşıtıyorlar.

Aldığı iyi eğitime rağmen ona çalışma alanı kuramayınca ömürler ziyan zebil oluyor, insanlar harcanıyor, gençlikleri heba ediliyor.

Reform yerine geciktirilmiş tedbirler alırsan, ekonomi reform beklerken Covid restorasyonu ile geçiştirirsen havanda su dövmüş olursun.

Umutları öldürür, beklentileri budar, herkesin aynı ortak ufka bakmasını önler, gelecek vizyonlarını ziyan zebil edersin.

Oysa bizim çok sayıda nitelikli insan kaynağımız var fakat yönetim idrakimiz eksik.

    SEN DE VASATLIĞIN HARCADIKLARINDA MISIN?

DEVAMINI OKU

Reform sadeleşmektir

KENDİ REFORMUNU KENDİN YAP

Kurduğun sistem, yapısal sorunlara

sahipse deforme olmuş demektir.

Onu yeniden forma sokmak, senin elinde…

Sıkıntılarla yaşamak zorunda değilsin.

Elden bekleme Koşullarını sen iyileştir.

Reform; deforme olmuş sistemi yeniden forma sokmaktır.

Reform yeniliktir: yeni bir bakış, iyileştirmek, ıslahattır;

Daha kullanışlı hale getirirsin, daha iyisini yaparsın, refahı artırırsın.

Hayata katkı sağlar, konforu güçlendirir, standartları yükseltirsin.

Çalışma şartlarının iyileştirilmesi reformdur.

Manav için reform; çürüyen sebze, meyve miktarının sıfırlanmasıdır.

Tarım için reform; çiftçinin gelirinin yükselmesidir.

Plan bir reformdur.

Katma değeri yüksek alanlardaki ürünleri desteklemek reformdur.

Kentsel dönüşüm bir reformdur; Binalar yeniden yapılır.

Erkek için reform; sürdürülebilir bir iş, kadın için reform; kariyer ve çocuğu aynı anda yapabilmesi, İnsan için reform; standardı düşürmeden daha sade yaşayabilme başarısıdır.

Reform yaparken sorunu doğru tespit etmeli. Sorunu egzozda ararsan, filtre takarsın ama kirlilik sürer. Sorun; motordadır oysa… Onu düzeltmezsen egzoz kirletecektir.

Sıkıntılarla yaşamak zorunda mısın? Koşullarını iyileştir…

HAYATINI REFORMA TABİ TUTMAK İSTER MİSİN?

DEVAMINI OKU

Bahtın dönüştüğü anlar

BAHTINA SÖYLENME HAREKETE GEÇ

Başını duvarlara vuranı çok gördüm.

Ancak başını vurmak için duvar örenlere ne demeli?

Oysa kara da olsa bahtını dönüştürecek gücün var.

Yeter ki zor anları göğüslemeyi göze al.

Hayatınızdaki zor anlar, bahtın dönüştüğü anlardır.

“Vatanın bağrına düşman dayamışsa hançerini

Bulunur kurtaracak bahtı kara maderini…”

Namık Kemal böyle sesleniyor zor yıllara dair yüz yıl öncesinden… Düşman saldırıyorsa, bahtı kara anasını kurtaracak evlat bulunur diyor bize. Bulundu da…

Zira zor anlar, bahtın dönüştüğü anlardır.

Zor an, vatanın zorda olmasıdır.

Zor an, sevdiğinden ret yemektir.

Bahtı kapalılık, (bedbahtlık)  öğrenilmiş çaresizliktir çoğunlukla…

Kendi başını vurmak için duvar örmektir.

Olmayacak duaya amin demek, çıkmaz olduğunu bilerek o kör sokağa dalmaktır.

Düz koşu varken engelli koşuyu tercih etmekle kalmayıp, engelleri de yoluna kendi eliyle koymaktır.

Telaştan ölme ve hayatının dümenine geç.

Biati terk et, kaderci tutumunu gözden geçir.

Alın yazını bizzat kendi ellerinle yazabileceğini fark et.

  BAHTINI DÖNDÜREBİLECEĞİNİ BİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Kel kaldıktan sonra tarak sahibi olmak ne işe yarar?

HAYAT CESURA GÜLER

Deneyimlenecek fazlaca hata var.

Tüm hataları yapmak zorunda değilsin

Bu yüzden başkalarının deneyimlerinden de yararlan.

Ancak bu öğüt tutulmayacaktır.

Deneyimleyebilen cesurlar dışında…

Deneyim, sert bir öğretmendir ve önce sınav yapar sonra ders verir. Bilinen ama tutulmayan nasihat şudur; “Deneyimlenecek fazlaca hata var.

Tüm hataları tek başına sen yapma. Başkasının deneyimlerinden de yararlan.”

Ancak yararlanılmayacak, deneyimlenerek öğrenilecektir.

Hatayı, deneyimle aynı sayfada düşünürüm ben.

Bana göre tüm hatalarımın genel adıdır; deneyimlemek…

Bugünün hatasına, bu hataya düştükten sonra deneyim diyoruz. Sorun şu ki kel kaldıktan sonra tarak sahibi olmak, pratikte işe yaramayabilir.

Deneyim; büyür, gelişir, dönüşür, önemsenir, önemsenmez ama asla unutulmaz. Deneyimli insanlarla sistemi sürdürülebilir kılabilirsin ama yeni kıtalar keşfedemezsin.

Deneyimlemekten kaçınma…

Hayat, cesura güler, deneyimleyecek cesareti olmayana değil…

Ancak bunu da zamanında deneyimlemek gerekir.

     SEN YENİ KITALARA AÇILMAK İSTEMEZ MİSİN?

DEVAMINI OKU