Kim, neyi tamamlıyor?

TAMAMLAYICI EMEKLİLİK KİME YARAYACAK?
İşçi istemiyor, işveren istemiyor, emekli istemiyor.
Kıdem tazminatına el konulacağı kaygısı var.
Durduk yerde gündem haline geldi.
Faydası muğlak proje; kimin yararına?

Durduk yerde gündem, tamamlayıcı emekliliğe kilitlendi.

Kıdem tazminatlarına el koymak isteniyor kaygısı yayıldı. Gerekçesi; emekliye fazladan gelir, kıdem tazminatı fonu kurmak… İlginç olan; bu düzenlemenin muhataplarının buna rıza göstermemesi…

Çalışan istemiyor; sendikalar karşı. Kıdeme dokunma diye feryat ediyorlar. İşveren istemiyor; prim ödemesinin %2’den %6’ya çıkacağının farkında. Ayrıca

Kıdem üzerinden çalışanın kuruma sadakati de yok ediliyor.

Emekli istemiyor zira onun aleyhine olacağından adeta emin.

Peki; o halde kim istiyor? Bu cin fikir kimden çıktı ve amacı nedir? Dere geçerken at değiştirme niye? Koronadan çıkış sürecinden neden gündem bu tuhaf teklifle doluverdi?

1991’de sigorta prim affı çıkmış, oy uğruna erken emeklilik getirilmişti. O dönemden bu yana sistem hala düzeltilemedi.

Hal böyle iken ‘emekliyi tamamlıyoruz’ diye sistemi yeniden bozmanın gerekçesini anlamış değiliz. İşe başlarken girilen sistemle emekli olamadık, sürgit değiştirip durduk. Neden?

    İŞÇİ, İŞVEREN İSTEMİYORSA; GERÇEK AMAÇ NE?

DEVAMINI OKU

Devletleştirme çağı

KAMU EN BÜYÜK İŞVEREN OLUYOR
Dünya ekonomileri devletleştirmeye gidiyor.
Halkın cebine para koyuyor.
İşsizlerin yeni işvereni oluyor.
Özel sektör küçülürken kamu sektörü büyüyor.

Korona ile birlikte yeni yöntemler, yaklaşımlar belirginleşti. Bunlardan biri;  ekonomi yönetimi davranış değişiklikleri…

Devletleştirme çağına girdik gibi görünüyor. İşsizlik temel sorun haline gelirken, devlet; halkın cebine para koymaya başladı. Zorda olan şirketlere kaynak transferi yanı sıra bunların hisselerini topluyor, batmasın diye şirketleri satınalma yoluna gidiyor.

Koronanın dünya ekonomilerine verdiği zarar 15 trilyon $’ı aşarken, salgın süreci daha da uzaması halinde maliyetin şişeceği tahmin ediliyor. Aslında bundan çeyrek asır önce kamunun ekonomi içindeki payının yüksekliğinden yakınıyor, özelleştirme yöntemiyle kamuyu küçültmeyi deniyorduk.

Türkiye de bu süreçten geçmiş ve çok sayıda KİT’i (Kamu İktisadi Teşekkül) özelleştirmiştik.

Ancak bu defa kamunun yeniden büyümesi gündeme geldi. ABD, AB ve İngiltere başta olmak üzere pek çok yönetim, zordaki kendi şirketlerinden ya hisse alıyor veya şirketi devralıyor.

Bu da kamuyu en büyük sektör haline getiriyor.

    ÖZELLEŞTİRME FURYASINI HATIRLIYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

İşsizlik en ağır iş

İŞİNİ KAYBETMİŞ BİRİ NE DÜŞÜNÜR?
Ekonomik güvencesi kaybolur.
Ailesinin rızkını sağlayamaz.
Temel ihtiyaçlarını karşılayamaz.
Zaman ve düzen algısı yiter.
İşsizini görmezden gelirsen sosyal sorunlarla boğuşursun.

İşsizlik bir siyasetçi için büyük sorun olarak tanımlanabilir. Ancak önceliği değilse, “popülist” bir söylemdir sadece….

Ekonomi bürokratı için işsizlik, bir istatistikten başka bir şey olmayabilir. Kendisi işsiz kalmadığı sürece, bu rakamın “makul ölçülere indirilmesini” pekâlâ mırıldanabilir.

Kamu güvenliği açısından işsizlik, potansiyel suçlu anlamıdır.

Kaybedecek bir şeyi kalmamışsa toplumsal bomba olabilir.

İşi olanlar için işsizlik, “ben de kalabilirim” kaygısıdır.

Sendikacı için işsiz, dayanışma aidatı ödemiyorsa; yoktur. Akıllı işveren için işsiz, “henüz  veremediği” kişidir.

Akılsız işveren için işsiz, “daha önce işten kovduğu” kişidir.

Peki işsiz için durum nedir? Örgütsüz, sahipsiz ve toplumsal zenginliğin taşrasına itilmiş bu kesim kendini nasıl görür? Söyleyeyim; işsizlik aslında en ağır iştir.

Öyle ki sana ödeme yapmazlar, özgüvenin erir gider.

Her sabah bir umutsuzluğa uyanırsın, iç disiplinin bozulur.

Gelirden Mahrumiyet ve tecrit duygusu kaplar bedenini…

      İŞSİZLİK YALNIZCA İŞSİZİN SORUNU MUDUR?

DEVAMINI OKU