ARaştırıyoruz ama GEliştiremiyoruz…

KAYNAK DEĞİL İDRAK SORUNU

1-Başarılı AR-GE projelerine bakın;

2-Buradaki düşünceler özgür,

3-Gençleri meraklı,

4-Farklı fikirleri cezasız.

5-Bırakın çocuklar merak etsin, onların merak repertuvarını daraltmayın, genişletin.

Eğitim sistemi, günde 400 soru soran çocuğun elinden merakı alınca sorular teke iner; ‘sınavda ne çıkacak?’

Hal böyle olunca araştırma, geliştirme işi kültürel dirençle karşılaşır.

Yıllarca soru sordum: ‘Neden AR’aştırdığımız kadar GE’liştiremiyoruz?

Vardığım sonuçları objektif olarak inceleyin derim:

1-Farklı olandan KORKU,

2-Bize benzemeyene NEFRET,
3-Rakiple düello yerine PUSU,

4-Akıl yerine KURNAZLIK,

5-Sabır yerine TELAŞ,

6-Merak yerine BİAT,

7-Bilgi yerine KANAAT,

8-Özgün yerine TAKLİT,

9- Kazan yerine KAYBET,

10-Ödül yerine CEZA

Hal böyle olunca AR-GE; ‘Arakla, Getir’ halini alıyor.

        ARAMAYI BİLMEZSEN BULABİLİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

Bilim özgürlük ister

NEDEN ELLER AYA BİZ YAYA?

1-Bizim çocuklar 2 ile 2’yi toplayıp 4 ettiremez mi?

2-Okulları ezber tekrarı diploma fabrikası yaptık.

3-YÖK ile bilimi,

4-BİAT ile özgür düşünceyi yok ettik.

5-Orta akıl tuzağında debelenmemiz bundan.

Özgürce düşünemeyen zihin, yeni fikirler üretebilir mi?

Elbette üretemez. 

Biat ile ancak bağlandığı düşünceyi çoğaltabilir insan.

Oysa yenilik; daha önce düşünülmemiş alanlarda özgürce dolaşmakla oluşur.

Misal bizdeki YÖK; Amacı bilim üretmek yerine, kendisine emanet edilen gençleri, olay çıkarmadan biran önce üniversiteden mezun etmek ister.

Tabii ki bazı istisnalar hariç

Böylece YÖK öyle Endüstri 4.0. Bu kadar cehalet ancak tahsille olur kabilinden  hocalarla bilim olmaz. 

Kendi zihnini çoğaltmak amacıyla yıllardır ders veren ancak araştırmayı teşvik etmeyen hocalar ile varacağınız yer; biat olacaktır.

Öyle de oluyor zaten.

Ayağına tarla çamuru değmeden okutan(!) diploma fabrikası gibi çalışıp bitki tanımaz ziraatçı, hesap bilmez nesil üretilmesi; bilime özgürlük alanı tanımayan YÖK’ün marifetidir(!)

Hal böyle olunca %50’nin ‘yarım’ ettiğini bilmeyen mezunlarla doluyor ortalık ve kendilerini sosyal medyada görünür kılmaktan da asla utanmıyorlar.

  KOLTUK, MEVKİ, YAŞ; AKLA RÜTBE OLABİLİR Mİ?

DEVAMINI OKU

Eyvah çocuğum dijital

ÇOCUĞUM BİLGİSAYAR BAĞIMLISI

1-Oyun başından kaldıramıyoruz;

2-Ne yapmalıyız?

3-Biz ekrandan başımızı kaldıramazken:

4-Çocuğun tablet, telefon, oyun bağımlılığından şikayet;

5-Ne kadar samimi?

Çocuğun ekran bağımlılığını ortadan kaldırmak için bir model önerisi var;

Öncelikle onu ekran bağımlısı yapan motive unsuru bulun.

Ardından bu motive unsurun nasıl üretime çevrilebileceğini planlayın üretmesine yardımcı olun, takdir edin ve kendini gerçekleştirmesini sağlayın.

Modeli öneren Buğra Ayan, ‘EYVAH ÇOCUĞUM DİJİTAL!’ adlı kitabında ebeveyne yol gösteriyor.

Modelini somutlaştırmak için internet ve oyun endüstrisinin arka planını detaylandırıyor, her oyunun arka motive unsurlarını sıralıyor.

Ayan’a göre her çocuğun geleceğe dair hayal kurma ihtiyacı var.

Aksi takdirde ekran bağımlılığını azaltılmamızın bir anlamı olmaz.

Kuracağı bu hayali gerçekleştirmek için yakın geleceğe dair unsurları sıralıyor:

Yapay zeka, nesnelerin interneti, robotlar, 3D yazıcılar, otonom araçlar, drone, blockchain, arttırılmış gerçeklik, nanoteknoloji, büyük veri, endüstri 4.0, iklim bilimi, sanal gerçeklik, veri bilimi, giyilebilir teknolojilersiber güvenlik…

Gelecek yol çıkmışken evladını engellerken düşün…

ÇOCUĞUNUZUN NEYE YETENEĞİ VAR?

DEVAMINI OKU

Dijital abur cubur

DİJİTAL DİYET REÇETESİ

1-Önce bizi dijital obez yapıyorlar.

2-Sonra bu bağımlılığımızı kullanıyorlar.

3-Bize de sürekli fatura ödetiyorlar.

4-Cebini, tabletini, laptopunu kontrol et.

5-Kesene dadanan keneleri seyrelt

Farkında mısınız; hayatımızda ne kadar çok dijital fatura girdi?

Gün geçmiyor ki bir uygulama abonesi olmuyor, bir platforma aidat ödemiyoruz.

Televizyon izliyor, film platformlarını takip ediyorsan, sürekli fatura geliyor ve maliyetin artıyor.

Ancak yeni teknolojiler adeta sağanak gibi üzerimize yağıyor.

Şimdi yapay zeka modası başladı ki tutabilene aşk olsun.

Size önce bu teknolojileri bedava sunuyorlar.

Siz tam alışıp iş modellerinizin içine dahil edince, devamı için faturayı burnunuza dayatıyorlar.

Sosyal medyada twitteri ‘vazgeçilmezim’ haline getirdiğinde itibar açlığın üzerinden mavi etiket kiralıyorlar.

Eskiden yazılımı satın alırdın.

Şimdi yok öyle sürekli sahip olmak, her ay kira ödemen şart.

Yapay zekayı şu anda senin ev ödevlerini yapan, e postalarını düzenleyen vazgeçilmez bir yardımcı haline getirip daha sonra da ‘devamı için para öde, yoksa bize yüklediğin bilgileri faş (ifşa) ederiz’ deyiveriyorlar.

Cebinize bakın, acaba kaç böylesi fatura faresi cebinizi kemiriyordur?

Tıpkı abur cubur delisi çocuklar gibi, atıştırmalı uygulama bağımlısı olduk.

KAÇ SANAL ABUR CUBUR YİYORSUN?

DEVAMINI OKU

Görünüyorum o halde varım

MEŞHURİYET DÖNEMİ

1-Sosyal medya herkesi dünya çapında yayıncı yaptı.

2-Ama ortalama 150 izleyicisiyle…

3-Meşhuriyet; fenomenleşmek,

4-Görünür olmak, 5-En büyük uğraşımız haline geldi…

Herkesin küresel çapta yayıncı olduğu ama ortalama 150 izleyeninin bulunduğu tuhaf bir görünürlük çağındayız.

Tuhaf çünkü hiçbir zaman bu kadar iletişim imkanlarına sahip değildik.

Tuhaf çünkü her birimizin cebinde matbaa, fotoğraf makinesi, kayıt cihazı, TV stüdyosu, reji masası, daktilo gibi yayın donanımları var ve tümü bir cep telefonuna sığabiliyor.

Tuhaf çünkü; eskiden bakmak için çektiğimiz fotoğrafları şimdi bakılmak için çekiyoruz.

Sosyal medya platformları Twitter, Facebook, InstagramLinkedinTikTok; bizim paylaşımlarımız ile var oluyor.

Her birimizin derdi, daha fazla görünür hale gelmek. Çektiğimiz fotoğraf ve videoların %97’sine bir daha asla bakmıyoruz.

İzlenme ve beğenilme sayısı yeni itibar ölçüsü oldu.

Bu meşhuriyet döneminde birikimin bilginin önemi kalmadı, paylaşım sayısı yeni rütbe oldu.

Eskinin ‘düşünüyorum o halde varım’ ilkesi; ‘görünüyorum o halde varım’ pratiğine erişti.

Görünmüyorsan; yoksun!

Yapman gereken, sosyal medya ile görünür hale gelmen…

 SEN MEŞHURİYET ÇAĞININ NERESİNDESİN?

DEVAMINI OKU

Enerjiyi israf etme

ENERJİYİ NASIL TASARRUF EDERİM?

1-Eski anlayış;

2-İki ampulden birini söndürmekti.

3-Yeni anlayış;

4-Kendini karanlıkta bırakmak yerine,

5-Zihnini aydınlatmak; kullanmadığın enerjiyi

harcamamaktır.

Gezegenin kaynaklarını iyi kullanmak, yeni modern fikirdir.

Cari açığın baş sebebi enerjiyi “tasarruf etmek” de öyle…

Hatta bu fikirlere uygun düzenlemeler getirebilirsiniz.

Sonuçta “insanı eğitemiyorsan, malzemeyi eğit” prensibi işe yarayabiliyor.

Bir şartla…

O da insanları bu yeni fikrin gerektirdiği “alışkanlıklara” taşımaktır.

Zor olan budur. Biliyoruz ki petrolü olmayan Türkiye, enerjide dışa bağımlılığını azaltabilmek için yeni ve alternatif kaynaklar geliştirmek zorunda.

Ancak en az bu kadar hayati olan, mevcudu iyi kullanmaktır.

Buna “enerji verimliliği” diyoruz.

Enerji verimliliği; yeni bir kaynak olarak tanımlanabilir.

Öyle bir kaynak ki cari açığa çare, zenginliğe katkı ve kalkınmaya ivme olabilecek kaynak…

Gereken, farkındalık oluşturmak ve insanları bu zihin yapısına ulaştırmaktır.

Eskiden 2 ampulden birini söndürerek tasarruf ederdik.

Şimdi ise kendimizi karanlıkta bırakmak yerine zihnimizi aydınlatarak tasarruf edebiliyoruz.

Buna enerjiyi israf etmemek diyoruz. 

ENERJİNİN FARKINDA MISIN?

DEVAMINI OKU

Elden gelen öğün olmaz o da vaktinde bulunmaz

BAŞKASI YAPMAZ, SEN YAPMALISIN

1-Kendi göbeğini kendin kesmen gereken

stratejik alanları,

2-Ele güne emanet edemezsin.

3-Elin gıdası ile doyamaz,

4-Elin silahıyla savaşamaz, 5-Elin bilgisiyle yönetemezsin

Salgın sürecinde anladık ki her alanda dış kaynak kullanımı (outsourcing) iyi fikir değilmiş…

Aslında outsourcing, çok yaygın bir yöntem…

Siz ana işinize odaklanırken, şirketin güvenliğini, yemeğini, temizliğini, belgeleme işini vs. uzman şirkete veriyorsunuz.

En basit ifadeyle outsourcing; dükkanda çay demlemek yerine karşıdaki çaycıdan getirmektir. 

Bir fincan süt için inek beslememek, kahve içeceğim diye besiciliğe soyunmamaktır.

Fakat sorun şu ki bazı işleri ASLA outsource edemezsin. Misallere buyurun:

Elin silahıyla ülke sürgit savunulamaz. Kendin üretmelisin. Zira kurşun artık adres soruyor.

Elin gıdasıyla sürgit doyamazsın, kendin üretmelisin.

Elin F35’i bir yere kadar, kendi T45’ini üretmelisin.

Elin ilacıyla sürgit şifa bulamaz, kendin üretmelisin.

Elin S400’ü nereye kadar? Kendi T500’ünü üretmelisin.

Elin SAP’ı gün gelir elinde kalır; kendin LOGO üretmelisin.

Yerlisi varken yabancı neden

STRATEJİK ÜRETİMLERİN KİMLERİN ELİNDE?

DEVAMINI OKU

Zemini çekme altından

NEYİN ÜZERİNDE OTURUYORSUN?

1-Uygun zemin yoksa bina yıkılacaktır.

2-Malzeme, statik, mühendislik tam olsa da…

3-Zemini güçlendirmeden inşaat olmaz.

4-Olursa da depreme kadar ayakta kalır.

5-Dayandığın zemine dikkat et.

Zemini çekilen ayakta kalır Zemin; taban, yer, döşeme…

Dayanak, temel, ortam, yeryüzü

Zeminden beklenen, istikrar ise istikrarsızlığı, deprem olgusunu tanımlar.

Tanımlamakla kalmaz; tetikler

Altından zemin kaymıştır ve binanın dayanacak yeri kararsızlaşmıştır.

Zemin; daima bir temele dayanır.

Üzerinde karar kılacağı zemin olmadığında, coğrafya dahi değişir.

Zemin mekaniği, bu değişimin nicelik ve niteliğini araştırır.

İnşaatta zemin, binanın temelinin bastığı yerdir.

Altından zemin çekilmiş her yapı, yıkılmaya mahkûmdur.

Çoğu yıkım, zeminsizliktendir.

1999 Marmara Depremi öncesi; imar iskân izni alırken zemin etüdü, sadece bir formaliteydi.

Evrakın arasına sıkıştırılan birkaç banknot ile imzalanıverirdi o ruhsat.

Sonra 17 Ağustos sabaha karşı tabiattan mesaj geldi: Zemin önemlidir

Binlerce canımızdan olduk.

Zemine dikkat etmemenin bedelini çok ağır ödedik.

Ekonomimiz ödedi, büyüme rakamlarımız ödedi.

Hatta 2001 krizi depremle inşa edildi denilebilir.

Yetmedi; siyasi cephe de bugünkü iktidarı var etti.

Bugün daha ağır deprem ile karşı karşıyayız.

Hangi toplumsal değişimleri ortaya çıkaracak, belli değil.

Ama bir kez daha öğrendik ki zemini önemsenmemiş her yapı, deprem kurbanı olur.

BİNANIN DAYANACAK ZEMİNİ VAR MI?

DEVAMINI OKU

Elin yapay zekasıyla…

AHLAKSIZ YAPAY ZEKA; İBLİS ÜRETİR

1-Yapay zekayı inşa eden;

2-Bizim organik zekalı beyinlerimiz.

3-Bu süreçte eğer etik değerlerimizi ıskalarsak,

4-Kendi elimizle Frankeştayn inşa ederiz.

5-Yapay ahlak üretilmedi henüz.

Türkiye Zeka Vakfı’nın Zeka ve Yetenek Kongresi bu yıl yeni kavramların tartışma platformu oluyor.

Kongrede; metaverse teknolojileri bağlamında ‘Avatarım benden zeki mi?’ sorusunu irdeleyeceğim.

Bencil bir yapay zekâ, insanlığın başına bela olabilir mi?

hem de çok büyük bela” olabilir.

Makineler bir kez zeki olmaya başlarsa, bu zekânın insanlığa faydasını iyi kontrol etmek temel şart olacak.

Aksi halde yapay zekâ, çağımızın en büyük risk unsuru halini alır.

Yapay zekânın neleri kapsadığına bakalım; Makine öğrenimi, ihtimal hesaplama, planlama, gerçek zamanlı kritik karar alma, çoklu hedef izleme, işlemsel biyolojinin temel felsefesi…

Robotik ve biyo-enformatik alanlarındaki çalışmalar, akıllı silahlarla kitlesel kıyım risklerini, bencil bir zekanın insanlığa vereceği zararları, yeni nesil terminatörleri gündeme getiriyor

Peki, bu işlere hiç bulaşmamak?

Bu, artık mümkün değil. Karşıtı veya yandaşı olsanız dahi, yapay zekâ çağında bu alanda geri kalamayız.

Aksi halde başkasının hizmetindeki yapay zeka bizi esiri yapacaktır.

KENDİ YAPAY ZEKAMIZI ÜRETİYOR MUYUZ?

DEVAMINI OKU

Algoritokrasi Çağı

ALGORİTMA; SANAL KANUN

1-Algoritmalar hayatımızı yönetiyor

2-Tercihlerimizi şekillendiriyor

3-Bizim yerimize karar veriyor

4-Demokrasinin yerine mi?

5-Algoritmacılar; yeni kanun koyucularımız…

Bir sorunu çözmek veya belirlenmiş bir amaca ulaşmak için tasarlanan yola, işlem basamaklarına algoritma diyoruz.

Dijital dünyanın yapı taşları bilgisayarlar ve onların üzerinde çalışan yazılımlar, hayatımızı yönetmeye başladı.

Algoritmalar artık bizim adımıza karar veriyor, günümüzü yönetiyorlar.

Şirketler, kurumlar algoritmaları üretim, fiyat belirleme, mal ve hizmet kalitesini arttırma gibi amaçlar için kullanıyorlar.

Müşteri İlişkileri Yönetimi’nden arama motorlarına dek her alanda algoritmalar, yapay zeka parçacıkları olarak devreye giriyor, e-ticarette satınalma süreçlerini, seçim tercihlerini yönlendiriyorlar.

İşin ilginç yanı, kimsenin seçmediği yöneticiler tarafından oluşturulan kurallarla çalışan algoritmaların, yeni bir yönetim anlayışını giderek yaygın hale getiriyor olmasıdır.

Bir bakıma yeni kurallar, bu algoritmaları yazanlar tarafından oluşturuluyor ve bunlar yeni kanun koyucular halini alıyor.

Bize de algoritmalara boyun eğmek düşüyor.

BU SENİN TERCİHİN Mİ, ALGORİTMANIN MI?

DEVAMINI OKU