Overlokçudan modaya

SABREDEN DERVİŞ MARKAYA ERMİŞ

1-Şirketlerin marka olmak için yürümeyen bir planı var

2-Sorun, plana sadakat olmayışı

3-Oysa marka başarısı strateji kadar sabırdan

4-Bugün ürün yarın marka olmaz

5-Marka zaman alır

Teşvik; can suyudur. Neyi beslersen onu geliştirirsin.

Eskinin vahşi sulama anlayışındaki teşvik anlayışı çoktan tarih oldu. Sonrasında gelen yağmurlama yönteminde bölgeler ve sektörler teşvik edildi. Bizler modern teşvik sistemleriyle katma değeri yüceltme esasını benimsedik.

Ancak uygulama sürecinde gördük ki hak edene değil, hack edene (vurup alana) gidiyor teşvikler. Ağlamayana meme yok misali, Türkiye için gerekli olan değil de sesi çok fazla çıkan yararlanıyor teşviklerden. Misal kilosu 2,5 $ tişört ihraç eden de daha fazla üretim için teşvik peşinde.

Oysa katma değer, kilosu 85 $ moda ve markadan geliyor. Hal böyle olunca overlokçuları modacıya dönüştürmenin teşvik üzerinden bir yolunu bulamadık. İnovasyon lafını pek sevdik ama gereğini yapamadık.

Marka için gayretimiz bizi Turquality çözümüne getirdi.

Ancak küresel marka üretme yolunda parlak başarı örneklerimiz az. Bize gereken plan yanı sıra bir stratejiye sadakattir. Fakat sabrımız yok. Marka sabır işiyse;

SİZDE SABIR VAR MIDIR?

DEVAMINI OKU

Yarınını merak et

YARIN HİÇ KİMSEYE VAAT EDİLMEMİŞTİR

1-Ancak onu hak edene ikbal sunar.

2-Çünkü kendini; yarınında şekillendirmiştir.

3-Yarını merak eden biri;

4-Kendi yarınını inşa ederse, yanılmaz.

5-Değilse, fal sana ne yapsın?

Vizyon, yarına dair bir öyküdür. Yarın kaygısı, gelişme sancısı çekmektir. Tomurcuk derdi olmayana “odun” deriz.

Bir sonraki adım, insanın merak repertuarında daima başyapıttır. Yarın, bilinmezdir. Ama kestirilebilir. Yarını kestirmenin en güvenilir yöntemi ise onu inşa etmektir.

Peki, firmalar ve bireyler, gelecek öngörüsü yaratmaya nereden başlamalı?  “İşe, yarını düşünmekten başlamalı.”

Yarını düşünme noktası, sanıldığı kadar da kolay bir şey değil.

Öncelikle bugünü yarına uzatırken kullandığımız paradigma, genelde bize “kullanılmış bir gelecek” sunuyor.

Oysa yarın, başka bir düzlemde oluşuyor. Attila İlhan’ın “ben sana mecburum” derken mırıldandığı gibi; “sana kullanılmamış bir gök getirsem…

Birçoğunun daha önceden tükettiği düşünceleri ve imajları kullanıyor olmak, acaba bir “yarın” mıdır? Değildir.

Yarını tahmin ederken bugünü “dönüştürmeden” geleceğe taşıma gafleti vardır.

Yarını düşünmeyen ulusların, kurumların bireylerin yarını

        olamaz. KENDİ YARININI DÜŞÜNÜYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Zihni fakir olana ilham konuk olmaz

İLHAM KAPISINI ARALAYAN 5 YOL

1-Kelime dağarcığı geniş olanın ilhamı da geniş olur

2-Zihni fakir olana ilham gelmez

3-Yoğunlaş, ona davetiye çıkar

4-Anlıktır, geldiğinde; not al

5-Kırıntıdır, varlığını hissettirir; sen hazır ol

Cemal Süreyya; ‘ben günde 24 saat şiir düşünürüm’ derken hayatı kelimelerle gördüğünü anlatır.

Arayışın olduğu bir noktada durur ilham…“

Bu kolay olmayacak ama başarabilirim” dedirten…

Hayatımıza güven, kararlılık, mutluluk, tatmin, huzur getiren…

Kökü; Arapça “birden yutmak, içmek” anlamındaki “lehm” kelimesine dayanır.

Yutturmak demektir. Yutturulan ama 5 duyu dışında oluşan bilgi veya fikir anlamı taşır.

Herkesin aslında bir ilham çeşmesi vardır.

Zihnin dayadığı, bazen kana kana bazen de damla damla içtiği bilgi kaynağı…

Göz görmemiş, kulak duymamış, dil tatmamış, deri hissetmemiş ve burun koklamamıştır. Buna rağmen zihinde belirmiştir o bilgi

Aslında zihnin hafızamız içinde dolaşırken derlediği şeylerin bütünüdür ilham.

Neticede ilham, zihne verilmiş bir sadakadır. O sadakaya hazır olana gelecektir bu ödül.

         ANADİLİNİ KAÇ KELİMEYLE KONUŞUYORSUN?

DEVAMINI OKU

Emeğin karşılığı var

EMEĞİN 5 ÖZELLİĞİ

1-Ödülün hakkedilmişidir

2-Ganimet değil, helal kazançtır

3-Emeksiz yemek olmaz

4-Olsa da her öğün olmaz

5-Emeğe saygı duyan kazanır, kazandırır

Uğruna emek verilmemiş her kazanç, kolay harcanasıdır.

Bir amaca yönelik harcanana güç… İnsanın bilinçli olarak giriştiği çalışma süreci. Beden veya zihin ile bir hedefe ulaşmaya yönelik gösterilen gayret.

Bir şeyin yapılmasına, bir eserin ortaya çıkarılmasına sarf edilen çalışma süresi.

Emeğin karşılığı vardır. Boşa harcanmış emek dahi, bunu sarf edene bedensel performans, ruhsal olgunluk kazandırabilir. 

Emek çekilmiş her şey, olduğundan da değerli hale gelir.

İster özenle örülmüş bir duvar, ister özenle davranılmış bir ilişki, emeğin ödülüyle gelir. Bu da mutluluktur.

Yunus Emre, atandığı kadılığı terk ederek Taptuk’un dergahına 15 yıl odun taşıdı. Hepsi düzgün, budanmış idi.

Taptuk sordu; –Yunus, bunların eğrisi yok muydu? Cevap;, en yüce emeğin tanımıydı; –Bu kapıya eğri odun yaraşmaz.

Bu menkıbede dahi emeğin bir rızaya talip olduğu görülür.

Nitekim Yunus;  emeksiz yemeği dörtlükleştirir; “emeksiz zengin olanın / Kitapsız bilgin olanın / Sermayesi din olanın / Rehberi şeytan olmuştur.”

        EMEĞİN HAKKINI VERENLERDEN MİSİN?

DEVAMINI OKU

Çözümsüzlük bir zamanlama sorunudur

ÇÖZÜMSÜZLÜĞÜN GÜÇLÜ YANLARI

1-Zihni uyandırır

2-Öğreticidir

3-Zıplama enerjisidir

4-İçinde çözümü barındırır

5-Yeni keşifler sağlar

Çözümsüzlük; kelime olarak da içinde ‘çözüm’ barındırandır. Çözümsüzsen çözüm sensin

Çözümsüzlük; Hiçbir sonuca ulaşamama hali… 

Bir sorunun halledilemeyişi…

Ortadaki engelleri kaldıramamak

Bir denklemde, bilinmeyenlerin yerine konulduğunda, eşitliğin sağlanamaması. Verilen denklemi eşitleyememesi

Çare ararken tıkanıp kalmak…

Çaresiz kalmak, yol yöntemsizlik;

Kahpe Felek Sana N’ettim N’eyledim / Attın Gurbet Ele Parelerimi / Akıbeti Beni Sılamdan Ettin / Kestin Mümkünümü Çarelerimi.”

Çözümsüzlük, bir zamanlama sorunudur. Şu an için vardır ve sonrasında bir başka zihin, onu yok edecek, dert ne ise çözümünü bulacaktır.

Sonuçta hayat, kalıcı çözümü olan geçici durum ise çözümsüzlük, bunu kalıcı hale getiren ama seni de sonlandırandır.

Çözümsüzlüklerine iyi bak, zira çözüm orada yatıyor olabilir.

İçine dalsan da onu inkâr etsen de çözümsüzlük; kelime itibarıyla içinde daima  “çözüm” barındırandır.

       ÇÖZÜMSÜZSEN ÇÖZÜM SEN OLABİLİR MİSİN?

DEVAMINI OKU

Yetenek tohum gibidir

YETENEĞİ GELİŞTİREN 5 ADIM

1-Mevcut olanla yetinmemek

2-Güçlü çalışma disiplinine sahip olmak

3-Sürdürülebilir gayreti olmak

4-Öğrenmeyi sürekli hale getirmek

5-Doğal beceriyle yükseleceğin alanlara yönelmek

Yetenek, içimizde uyuyan tohum gibidir. Uyandırır ve beslersen çınar olur. Değilse varlığını bilmeden ölür gidersin.

John Locke, insanın boş bir çerçeve olarak dünyaya geldiğini savunur. Boş çerçeve, yeteneklerle çevrelenmiştir ama toplum ve ortam, o çerçeveyi doldurur.

Ya bir şahesere çevirir veya karalamalarla dolu bir tuval olarak kalır.

Tartışma, yeteneğin doğuştan gelip gelmediğidir. Gelen kısmı da var fakat geliştirilen kısmı, daha önemlidir.

Erken yaşta fark edileni makbuldür. Çünkü her yeteneğin bir olgunlaşma süreci vardır.

Doğuştan gelen olağanüstü yetenekleri fark edecek çevre olmalıdır ki ona yetenekli diyebilmeli insan… Herkesin sağır olduğu bir toplumda güzel ses yeteneği ölüp gidecektir.

Neticede; yetenek, peşinden koşulası bir şeydir. Onu önce sen keşfedeceksin. Geç fark edilenine, ziyan olmuş yetenek denir.

Neye yatkınsan, bırak ona aksın ruhun

Bırak aklın kayıp gitsin yeteneğin; bedeni onu izler nasılsa…

       YETENEKLERİNİ FARK EDEBİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Kutunun dışına çık

TUTSAK ZİHNİN İÇİN 5 FİRAR KAPISI

1-Köhne alışkanlıklarından kurtul

2-Önyargılarını gözden geçir

3-Olan biteni kavramaya çalış

4-Öğretilmiş çaresizliğini fark et

5-Seni sindiren otoriteyi sorgula

Cehar çevre… 4 kenar ile çevrelenmiş. 4 yanı kuşatılmış

Resim yazı, ayna… Duvara asılı hale getirilmiş kenarlık…

Çerçeve varsa, tanımlanmış mekan söz konusudur. İster kapı, pencere olsun ister bir tabla; çevresi belirlenmişse, çerçeve; o sınırların adı olur.

Çerçeve dışında düşünmek… Diyor ki dört çevre çubuğunu kaldır, kutunun dışına çık ve her fikir senin kapsama alanında olsun.

Amaç; çerçeveyi koyanın zihin haritasında sınırları aşmak olacaktır.

Çerçeve varsa, sınır da vardır. Olan biteni, başa çıkılası hale koyar. Çerçeveyi belirleyen, zihin kapasitemizdir.

Çerçeve, 2 tarafı tanımlar; içindekileri ve dışındakileri… İçindekiler, bizim algı kapasitemizi belirler. Dışındakiler ise zihnimizde karşılığı olmayan veya anlayamadıklarımızı

Ya içindesin çerçevenin ya da büsbütün dışında… İçindeysen, çerçeve sahibinin kapsama alanındasın.

Dışında isen üzülme, başka bir çerçevenin içeriği olma şansın var ama bu çerçevenin değil…

Arada kutunun dışına çıkmalı…

  ZİHNİNİ ÇERÇEVELEYİP HAPSETMİŞ OLMAYASIN?

DEVAMINI OKU

Organizasyon dehşet

AVARA KASNAK MISIN?

1-Değer üretmeyen

2-Güç aktarmayan

3-Ama sistemi geren ve boşa dönen parçaya avara kasnak denir

4-Siz; boşa çalışan, çalışır gibi görünen

5-Kendini tekrar eden sistemlerin parçası olmayın

Adamın biri arkadaşıyla yolda giderken elindeki çakısıyla parmağını keser. Biraz ötede bir özel sağlık kurumu vardır.

Adam “ben şurada pansuman yaptırayım” der.

İçeri girince, karşısına iki kapı çıkar.

Birinde ‘HASTALAR’, ötekinde “YARALILAR’ yazılıdır. Yaralılar kapısından girer.

Yine iki kapı vardır. Birinde ‘ET’, ötekinde ‘KEMİK2 yazar. Et kapısından girer. Yine iki kapı… Birinde ‘ÖNEMLİ’ ötekinde ise ‘ÖNEMSİZ’ yazıları vardır.

Önemsiz yazandan girince bir anda kendini sokakta bulur. Arkadaşı sorar: ‘Nasıl, sana iyi baktılar mı?’ 

Adam cevap verir: ‘Hayır, ama organizasyon dehşet!’

Türkiye; ‘dehşet organizasyonlar’ cenneti(!) durumundadır.

Değer üretmeyen istemleri ayıklamadıkça organizasyonel ‘dehşetler’ bizi orta gelir tuzağına mahkûm edecektir.
Sorun, yeterince üretememektir ve ortada üretilen değer yoksa organizasyonel mükemmelliğin hiçbir anlamı yoktur.

         MÜKEMMELSİNİZ AMA NE İŞE YARARSINIZ?

DEVAMINI OKU

Zoru başaramayan kolayda da zorlanır

KOLAY DEMEDİK, MÜMKÜN DEDİK

1-Kolay yol seni zirveye götürmez

2-Değerli başarı, zorlukların ardından gelir

3-Hayat için ölmek de var

4-Zor olan, hakkını vererek yaşamak

5-Kolayın konforu, insanı çürütür

Zorluklar karşısında gösterdiğin tutum, başarını belirler. Hayattaki duruşunu dışa vurur.

Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz der şair. Yufka yürekli derken, zora gelemeyenleri tanımlar.

Bazı insanlar zor ile sınanır. Misal bir erkeğin para, makam ve kadın karşısında çizgisini bozmaması gayet zor olabilir.

Kadın için de para, makam ve erkek karşısında çizgisini koruması zor olabilir.

Zoru başaramayan, muhtemelen kolayda da zorlanacaktır.

Zor, oyunu bozar derler. Aslında oyunu bozmaz, sadece değiştirir.

Zorlanan süreçler, bir yerde kırılacak, eğer varsa sürecin devamı; zor ile başa çıkanlar için yeniden tasarlanacaktır.

Neticede; yarın zor olacak, ertesi gün daha da zor olacak. Fakat ertesi günün yarını; muhteşem olacak. Çoğu kişi yarın akşam ölecek, ertesi güne çıkamayacaktır.

Kolay yoldan zirveye varılmaz ki…

       KENDİNE HAYATIN HAKKINI VERİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Yerelin gücüne inan

DİBİNE IŞIK VERMEYEN MUM

KARŞI SAHİLİ NASIL AYDINLATSIN?

Kendi bölgesinde değer üreten ama bunu yanındaki bölgeye dahi tanıtamayan işletmeler yerel şirket olmaktan çıkıp küresel markaya taşınamaz

Küreselleşme; yedi düvelde tanınmayı sağlarken kendi sokağımızda yabancılaşmayı da getirdi beraberinde.

İnternet sayesinde hepimiz; hayatımızın çok uzaklarına açıldık; el sallamıyor, resmen boğuluyoruz.

Yereli dışlayan her sistem, sürdürülebilir olamıyor ve internet bitler, baytları nakletse de hayat hala atomlar üzerinden yürüyor. Dokunamadığını beğenemiyor, görmediğini benimseyemiyorsun.

Hal böyle olunca da kendi semtinde tanınmayan fakat sosyal medya sayesinde iki okyanus ötede bilinebiliyorsun…

Bugün ticaretin %80’i, komşuyla yapılıyor. Büyük firmalar da yerel firmalara üretim yaptırma yoluna gidiyor.

Çünkü sorun şu; yerel olmayınca büyükler nasıl var olabilir ki? Yerel üreticiler markalaşmak için küresel adımlardan önce kendi yöresinde tanınmalı.

Aksi halde markalaşma adımlarına harcayacağı kaynaklar yeterince verimli kullanılmamış olacaktır.

Benim önerim; küresel düşün, yöresel davran ve töresel yaşa olacaktır.

       KENDİNİ ÖNCELİKLE KOMŞUNA TANITTIN MI?

DEVAMINI OKU