Gereksiz eleştirme

KUSUR ARIYORSAN TÜM AYNALAR SENİN
Gözlerin dünyayı gözler de kendini göremez.
Bu yüzden aynaya ihtiyaç olur.
Eleştiri; aynadır sana.
Ama aklında bulunsun;
SİLGİN kaleminden önce bitiyorsa, HATALI sensin.

Eleştiri belki güzel bir şey değildir ama gereklidir. Ağrı ile aynı işi görür. Çünkü ağrı; vücuttaki arızanın habercisidir.

Ben, övgüden ziyade eleştiriye ihtiyaç duyarım. Çünkü her eleştiri, bana tutulan aynadır. Ancak o sayede kusurlarım giderilir, kendimi geliştirme fırsatım doğar, zenginleşirim.

Fakat gereksiz, yerli yersiz eleştirinin fazla hükmü olmaz.

Altın kural şu; eleştiriyorsan en az 1 öneriyle yap bunu.

Önce iğneyi kendine batır sonra çuvaldızı ele batırırsın.

Dinlemeden, anlamadan eleştirme. Öneri sunmuyorsan sus.

YARGI yerine ANLAMA gayretin olsun. Eleştirdiğin şey belki de senin anlayamadığındır. Mevlana Mesnevi DİNLE kelimesiyle başlar. 2 kulakla 2 dinle, 1 ağızla 1 kez eleştir.

DOZUNU kaçırma, USLUBUN yumuşak olsun, kırıcı değil…

Unutma ki basit insanlar kendilerinin anlama yeteneklerinin üstüne çıkan her şeyi eleştirirler. Eleştiri kaldıracak kadar büyük değilsen, övülmeye değmeyecek kadar küçüksündür.

Eleştirmenlerin genelde başarısızlar olduğunu unutmayın.

HAKSIZ ELEŞTİRİN; GİZLİ ÖVGÜN OLABİLİR Mİ?

DEVAMINI OKU

Akbabanın PR zamanı

ŞEHİT CENAZESİNDE SAHNE ALANLAR
Mehmetçik CAN derdindedir.
Akbabalar ŞAN derdindedir.
Ölümlerden beslenirler.
Şehit cenazelerinde, yetim/öksüz kalmış çocuklarla aynı karede görebilirsiniz onları.

Trajediden ölümden beslenmek; tipik akbaba davranışıdır. Arslan pusuya düşürülmüştür, akbabalar başına dikiliverir.

Mehmetçik şehit düşmüştür, cenazesi al bayrağa sarılıdır.

Akbaba; cenazedeki her karede kendini göstermek ister.

Babası şehit düşmüş kız çocuğu acılar içinde kıvranıyordur.

Akbaba, ona sarılır; acısını paylaşmaz ama kendini gösterir.

Soma’da 301 canımız gider, ortaya çıkarlar, Ankara’da 102 gencimiz katledilir, ortalığa dökülürler.

İdlib’de 34 canımız şehit düşer, cenazelerinde boy gösterirler. Kamera hangi yöne bakıyorsa, orada poz verirler.

Bakın ben buradayım’ diye haykıran gösterişli kıyafetleri vardır. Cenazede yoksa medyadadır. PiaR’cısı çoktan ‘teröre lanet’ beyanatını size geçmiştir bile.

Arar hatta; ‘filancamız şehitlerimizin kanı yerde kalmayacaktır dedi’ diye… Hatta bültene sırıtan poz eklemeyi de ihmal etmez.

Önerim şu; akbaba gibi ölümden beslenmeyin, mateminiz kendinizde kalsın. Şehit üzerinden kendine görünürlük sağlamak için cenaze cenaze dolaşma…

 ŞEHİT ÜZERİNDEN REKLAMA UTANMIYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Kopyalayıp yapıştırma

CEHALETİ; ÜRETME, ÇOĞALTMA!
Ortada bilgiden ziyade bilgisizlik varsa internet sayesinde bilgisizliği örgütlersin.
Teknolojiyi cehaletin emrine verdiğinde daha donanımlı ilkellikler elde edersin.

Nitelikli bilgi, asla ortalıkta değil. Sıradan değersiz bilgi ise hemen her yerde bizimle. Misal Internet’te, birbirinin neredeyse kopyası fikirler, bilgiler, düşünceler, uçuşup duruyor. Eğer daha önce o konuda siz de bir şeyler üretmişseniz, bunları da aynı yerlerde buluyorsunuz.

Peki işe yarıyor mu? Pek sanmıyorum. Neticede ortada çok fazla bilgi dolaşsa da “nitelikli bilgi” son derece az.

Bir başka sıkıntı, işe yarayacak bilgi arayışındaki süreçlerin tuzaklarla dolu olmasında yatıyor. Kendiniz dâhi üretmiş olsanız, karışınıza çıkan bilginin referanssızlığı yüzünden kafanız karışabiliyor.

Eskilerin bir sözü vardır; “köyün girişinde uydurduğun yalana, köyün çıkışında seni de inandırırlar”. Sizin “yeterince referansı olmayan” ham bilginiz, bir süre sonra, diğerleri tarafında da kullanılınca, siz de bu “ham bilgiyi”, eskisinden daha “nitelikli (!)” sanıyorsunuz.

Oysa başkaları tarafından kopyalanmış olması bilginize nitelik kazandırmıyor sadece “daha yaygın” hâle getiriyor.

NİTELİKSİZ BİLGİ İŞİNE YARIYOR MU?

DEVAMINI OKU

Kamu zararlısı

KAMU YARARI GÖZETİRKEN
KAMUYA ZARAR VERMEYİN
Liyakatsiz kamu, kımıl zararlısından beter…
Kararı elinde tutanın bilgisizliği, kamu yararı gözeteyim derken kamuya zarar verebiliyor.
Çözüm; liyakati tercihte…

Kamu yararı; kamu adına yarar sağlamayı tanımlar. En azından kamunun zarara uğratılmaması anlamı taşır. Hatta “kamu yararı gözeterek” atılan her adımın toplum ve ülke adına daha hayırlı sonuçlar vereceği düşünülür.

Kamu yararı gözetmeyene de “kımıl zararlısı” gözüyle bakılır. Kamu yararı iyi de; ‘kamu’dan ve ‘yarar’dan, kimin ne anladığı önemli. Eğer kamu diye ait olduğun sosyal sınıf veya çıkar grubunu tanımlıyorsan, üreteceğin fayda da ona göredir.

Misal “kamu” diye sana oy verecekleri tanımlıyor ve gerisini iplemiyor olabilirsin. General Motors’un Amerikan halka pompaladığı kamu yararı” tanımı şuydu; “GM için iyi olan, Amerika için de iyidir.” Böyle olmadığını ancak, GM batınca kavrayabildiler.

Yarar kavramı da göreceli… Yakın tarihimizdeki pek çok ekonomik yaptırıma bakın; yarar diye alınmış çoğu karar, “zarar” getirmiştir.

Finans bilmeyen yargıcın finansal etkileri olan hayati kararlar vermesi, ticaretten bihaberin yasa diye yasak getirmesi gibi…

LİYAKAT SAHİBİ MİSİN?

DEVAMINI OKU

Rekabet kültürü

RAKİBİNE PUSU KURMA; MERT OL!
Yapıcı rekabet, mert işidir ve bizi geliştirir.
Yıkıcı rekabet, pusu işidir ve bizi de mahveder.
Rakibinle anlaşıp kartelleşmek ise toplumu zedeler.

Rekabeti, küresel ve centilmenlik boyutunda tanımlarsanız, ülkenizi, kurumunuzu ya da şirketinizi birinci lig ikliminde var edersiniz. Ancak rekabeti yıkıcı ve pusu üzerine kurarsanız, ülkeniz orta gelir tuzağına, kurumunuz ve şirketiniz de itibarsızlaşma sürecine girmiş demektir.

Pusu, akıldan ziyade kurnazlığı çağrıştırır. Mertlikten uzaktır. İstismar içerir. Karaborsacılıktan fırsatçılığa, koltuk istismarından rüşvet, irtikâp gibi bütün sosyal kirleticilere yataklık eder pusu…

Birinci sınıf Gelişmiş ekonomilerde rekabet algısının, kabile toplum düzeyinde olmaması gerekir. Bizde rekabet denince “ezeli rekabet” anlaşılır ve “en büyük filanca, başka büyük yok” klişesidir.

Rekabeti kim sevmez? Düelloya gücü ve yüreği yetmeyen sevmez. Bir de etik dışı kalmayı marifet sayan “imtiyaz obur” yapılar sevmez. Rekabet; rakibi pusu kurup yok etmek veya rakiple anlaşıp halkı dolandırmak ikilemine saplanıp kalmış ise rekabet algımızı temelden sorgulamak gerekir.

SİZCE GÜNÜMÜZDE MERTLİK ÖLDÜ MÜ?

DEVAMINI OKU

Tüketici sorumluluğu

YASA KORUMASI BİR YERE KADAR
Tüketiciyi koruma yasaları bize sunduğu haklar yanı sıra sorumluluklar da yüklüyor.
Ayıplı malı ayıplı hizmeti ayıplı fiyatı fark etme külfeti tüketicinin üzerinedir.

Töre köylerin, yasa kentlerin düzenleyicisidir. Kente dair ilk yasaların şekillendiği Babil’de bundan 3 bin 800 yıl önce Hammurabi; çok önemli bir adım attı. Yasalarını, Babil sokaklarında dev tabletlere kazıyarak, bilinmelerini sağladı.

Bir yasanın gücü, yapanından ziyade uygulayanın enerjisinden gelir. En modern yasa, ona sahip çıkmayan insanın elinde tarihin belge arşivini boylar. Bu, vergiden cezaya dek bütün yasalar için geçerlidir. Ancak tüketici yasaları için daha da geçerlidir.

Tüketiciye yasa ile sunulan haklar, yeterli düzeydedir ancak tüketicinin de haklarını bilme sorumluluğu vardır. Devlet koruması, yasa ile sınırlı olsa da tüketici, hakkını bilme ve talep etme sorumluluğu göstermek zorundadır.

Önüne uzatılan belgeyi incelemeden imzalamış ve yığınca külfetin altına girmişsen, mahkemeleri meşgul etmeden önce  neyin altına imza attığını bilmelisin. İnternet çağında para ödediğin şirketin aslında var olmadığı için zarara uğradıysan; ‘devlet beni korusun’ diyemezsin.

SORUMLULUĞUNU BİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Şimdi tam zamanı

YENİMİZ Mİ DAR BEYNİMİZ Mİ DAR?
Elin silahıyla savaşmanın zaafları ortada.
Üstelik elden gelen öğün olmaz o da vaktinde bulunmaz.
Bizler ihtiyaç duyduğumuz ileri teknolojiyi kendimiz üretmeliyiz.

Kötü müttefik bizi sektör sahibi yaptı ya… Şimdi kötü diğer müttefik, yeni beceri sahibi olmamızı sağlamalı…

ABD’nin F-35’i yerine Türkiye’nin T-35’i. Patriot yerine Vatansever’i… Rusya S-400’ü yerine bizim T-400’ümüz.

Anlatmak istediğim, şimdi aklımızı başımıza devşirme ve gayretlerimizi birleştirme zamanının geldiğidir. Bizler içinde bulunduğumuz mücadelenin galibi olacak isek akıl birliği yapmak zorundayız. Y

ığınca üniversitemiz, ar-ge merkezimiz, teknokentimiz var ama kritik teknolojilerde dışa bağımlı olmamızın taşıdığı riskler ortada… Rusya’dan S-400, ABD’den Patriot bekleyerek vatan savunmasını elin insafına bırakamayız.

Biliyorum ki çok sayıda liyakat sahibi genç yeteneğimiz, bilim insanımız var. Faka sorun; iyiler ittifakı olmamasında… Eğer bunca şehidimize rağmen hala savunma alanında hamle yapmayacak isek bu cennet vatanı nasıl güvende kılabiliriz?

Bu yüzden aklımızı başımıza devşirmek, birlikte kendi savunma becerilerimizi artırmak i       için gayret etmeliyiz.

DÜŞMAN SENİ BEKLER Mİ?

DEVAMINI OKU

Bedavanın bedeli

ÖDEMEYİ MAHREMİYETLE YAPIYORUZ
Bir yerde “bedava internet” görürseniz veya free wifi işareti gözünüze çarparsa, biliniz ki bunun bedeli vardır. Ödemeyi mahremiyetinizle yapacağınızdır

Bilgi; güçtür ve elinde tutana avantaj sağlar. Hele ki nitelikli bilgi ise rekabet üstünlüğü oluşturur. Bu bilgiye sahip olmayana kaybettirir.

Fakat daha da önemlisi, mahremiyetinize dair bilginin, başkasının elinde silaha  zenginliğe dönüşeceği gerçeğidir. 7.4 milyar insanın yaşadığı gezegende sim kart ve tablet sayısı, dünya nüfusunu aştı.

Öyle ki her saniye 2 çocuk doğarken 10 sim kart aktif hale geliyor. Bunun anlamı, giderek bütün insanlık kapsama alanına giriyor. Kapsama alanında iseniz; kapsanıyorsunuz da…

Yalnızca para işlemlerinde değil, sosyal medya paylaşımları ve konum cihazları sayesinde ardınızda bıraktığınız iz, zaten sizin mahremiyetinizi “kendi elinizle ifşa” niteliğinde…

Bunun dışında bir başka olgu, size ait bilgilerin ticarileşmesi ve mahremiyetinizin pazarlanmasıdır. Bir yerde “bedava internet” görürseniz veya free wifi işareti gözünüze çarparsa, biliniz ki bunun bedeli vardır. Ödemeyi mahremiyetinizle yapacağınızdır.

      BEDAVAYA NE ÖDEDİĞİNİ BİLİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

İnsana yatırım

ÇALIŞANI MUTSUZ FAKAT PATRONU
MUTLU ŞİRKET GÖRMEDİM HENÜZ
Müşterinden önce çalışanını mutlu et.
Ancak bu sayede müşterin velinimetin olur.
Değilse, bugün sana sadık olan;
yarın bir başkasına sadık olur, ona kazandırır.

Şeyh Edebâli; “insanı yaşat ki devlet yaşasın” der…

İş dünyasında durum farklı değildir; “çalışanı yaşat ki kurum yaşasın.” Müşterinin velinimet olduğu o eski çağlar geride kaldı. Nimetimizin velisi, bize nimet sağlayan idi. Lonca sisteminin o faydalı düsturu bugün ortada yok.

Yeni müşteri tanımı; “paramızı cebinde taşıyan insan.

CRM (Müşteri İlişkileri Yönetimi) gibi soğuk yöntemlerle bugünkü cılız iddiamız şudur ki; müşteri patrondur.

Peki, müşteri gerçekten patron mu? Buna yürekten inananlar var ise onlara bir çift sözüm var… Müşteri patron olabilir ama çalışanınız o patronun da üzerindedir.

Çalışanı mutsuz fakat şirketi mutlu patron görmedim henüz. Çalışanlarına kârdan pay vermek; insana yatırımın çalışan bir yöntemidir ve müşteriyi elde tutmada  çok işe yarar. Zira işyerine aidiyeti artmış çalışan, müşteriye de patronuymuş gibi davranır. Çünkü müşteri sayesinde o da kazanabilmektedir.

  ÇALIŞANINI SEVİYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU

Yetenek havuzu

PATRONLAR DİKKAT!
Türkiye’de pek çok işletme; kendi İnsan kaynaklarının işgali altında…
Kurumun sahip olduğu kabiliyetlerin farkında değiller.
Yeteneği dışlayıp diplomayı işe alıyor olabilirler.

İşletmelerimizin en değerli sermayesi; insan kaynakları

Özellikle yetenekli çalışanlar şirket için hayati öneme sahip. Fakat bir sorun var; o da işletmelerimizin, sahip oldukları yetenekleri bilmemesi

Gelişen ihtiyaçlara göre zaman zaman bazı yeteneklere ihtiyaç duyan işletmeler, kariyer siteleri veya kendi insan kaynakları üzerinden bu yeteneklerin peşine düşer.

Oysa kendi personelinin yetenek bilgisine sahip olmadığından, kendinde zaten var olanın dışarıda dilencisi haline gelir. Zaten istihdam ettiği çalışanlarına dönüp bakmak aklına gelmez.

Zira kendi İK birimi, işletmenin kabiliyet envanterini çıkarmamış, kendi yetenek havuzunu tanımlamamıştır. Bu yüzden patronlara uyarım şudur; bugün Türkiye’de pek çok işletme, İK’larının işgali altındadır.

Beceriyi değil diplomayı işe alma pratiği ile yapabilecekleri bu kadardır. İnsan kaynakları lafındaki insan kelimesine takılmayın; yıllarca onu kapıda karşılayan danışma görevlisinin adını bilemeyen İK yöneticileri bilirim.

         SİZİN İK YÖNETİCİNİZ YETENEKSAVAR MI?

DEVAMINI OKU