Normalleşiyor muyuz?

ONCA KORONA EZİYETİNİ BOŞUNA MI ÇEKTİK?
Ekonomiler giderek açılıyor ancak çoğumuz salgından gram akıllanmadan geçmişiz gibi görünüyor.
Eski ihtiraslar, birbirini yemeler, aşırılıklara kaldığı yerden devam.

Koronanın afrası tafrası geçiyor gibi… Bu da tüm ülkeleri, kapanan ekonomileri açma, hayatı normalleştirme sürecine soktu. Şimdi sorun, hangi normale dönüleceği. Sorun zaten normalin kendisiydi. Yeniden sorunlu normale mi dönüyoruz?

Çok ciddi çatışma ile başladık yeni hayata… Trafikten tut işyerindeki işleyişe dek… İşler kapalı iken bu kadar rekabet yoktu. Gördüğüm; pek çoğumuzun birbirini yeme gayreti…

Evde kaldığımız sürede kafalarımız hangi yönde değişti ki? Oysa korona ile hayatın işleyişinde köklü değişiklikler var. Görünen o ki uyum sürecinde  herkesin rehabilitasyondan geçmesi gerekecek.

Çoğu kişi, kurum, şirket, kaldığı yerden devam iddiasında. Eskisi gibi sürdürmek, ötekinin hakkına tecavüz, rakibini yok etme, yandaşını kayırma ve hayatını bıraktığı yerden devam ettirebileceği inadında, iddiasında…

Oysa olağanüstü bir dönemden geçtik ve akıllanmalıydık.

Sanki kapalı kaldığı sürece kaçırdığı tüm imkanları yeniden ve tümünü birden yakalama paniği, kaotik yarışı başlamış…

     NORMALLEŞME; BİRBİRİMİZİ HARCAMAK MIDIR?

DEVAMINI OKU

Milyonlarca Ev Genci

EVDE KAL TÜRKİYE DEDİK FAKAT
SÜRGİT EVDE YAŞANSIN DEMEDİK
Ev Genci, işsizliğin yeni türü…
Ne çalışıyor, ne okuyor ne iş arıyor.
Sayıları salgın sürecinde hızla arttı.
Ailesinin imkanları içinde mutlu da…

Korona salgınının ardında bıraktığı en kalıcı sorun; işsizlik

Uluslararası Çalışma Örgütü hesaplamalarına göre dünyada 158 ila 242 milyon ilave işsizlik doğacak. Genç işsizler başı çekecek. Bu süreçte karşımıza yeni bir işsizlik türü çıkıyor.

Ev Genci olarak adlandırılan tür; ne çalışan, ne okuyan ve de ne iş arayanı ifade ediyor. Kapanan ekonomiler açılsa dahi yeni iş üretmenin giderek zorlaştığı mevcut ekonomik yapıların, ev genci sorununa çare bulamayacağı tahmini var.

Türkiye’de ev genci sayısının 5.7 milyon olduğu sanılıyor.

TÜİK’in böyle bir istatistiği yok.  Ancak araştırmalar bize gösteriyor ki bu yeni işsiz türünü yeniden üretime katmak hayli zor olacak. Ailesinin imkanlarıyla geçinen bu gençlerin beyanı daha da ilginç; konfor alanları geniş, iş aramıyorlar, okumuyor ve çalışmıyorlar.

Fakat diğer genç işsizlere göre daha mutlular. Ev kadını olmayı biliriz. Ev erkeği olmayı da fakat ev genci olmak, en verimli çağında gençlerin hayata katkı sunamaması demek. Korona sonrası baş sorunumuz bu.

         EV GENCİNİN GELECEK PLANI NEDİR ACABA?

DEVAMINI OKU

Tohumda milliyetçilik

ELDEN GELEN ÖĞÜN OLMAZ
O DA VAKTİNDE BULUNMAZ
Tıpkı savunmada olduğu gibi…
Elin silahıyla ülkeyi savunamaz,
Elin tohumu ile karın doyuramazsın.
Yerli tohum, gıda güvenliğimizin anahtarı…

Küresel salgın, Türk tarımı için bir fırsat. Yerli tohum ile gıda güvenliğimizi sağlayıp, Avrupa’yı doyurabiliriz. Bu söz; Türkiye Tohumcular Birliği Başkanı Savaş Akçan’a ait. Bize söylediği; tohumda milliyetçilik, gıdada egemenlik getirir.

55 ülkede 135 milyon kişi gıda güvencesinde kötü durumda.

Önemli olan; gıda egemenliğimiz için yerli tohum kullanmak. Çiftçimiz; yerli tohum kullanarak krizi fırsata çevirebilir.

Bugün 19 Mayıs; Yeni Türkiye’nin Samsun’da atılan tohumu bugün Cumhuriyetimizi var etti. Geldiğimiz noktada ülkeyi korumak için yeniden kendi değerlerimize sahip çıkmak ve tohum da bunlardan biri.

Her şeyin dijitalleşiyor ama bizler yine acıkacağız. Bitkisel üretimin temeli; fide fidan, tohum gibi kendi öz varlıklarına dayanır. Savaş Akçan’a; ülkedeki tohum çalışmalarını sordum; ‘2008’de 290 bin ton olan sertifikalı tohum üretimi, 2019’da 1 milyon 135 bin ton oldu.  İhracat ise 70 milyon $’dan 168 milyon $’a yükseldi. Ama bizler; tohum Ar-Ge’sine daha çok kaynak aktarmalıyız.

       KENDİ TOHUMUN VARKEN ELİN TOHUMU NİYE?

DEVAMINI OKU

Soğuk Savaş 2.0 dönemi

KORONA SONRASI SÜPER GERİLİM
Çin-ABD gerilimi dünyayı yeni bir soğuk savaşa sürükledi.
ABD, virüsten Çin’i sorumlu tutarken, Batı dünyası trilyonlarca $’lık tazminat talebine hazırlanıyor.

İkinci Dünya Savaşı ardından, 45 yıl süren gerilim dönemi; soğuk savaş olarak bilinir. 1947’den 1991’e dek ABD ile Sovyetler Birliği önderliğinde doğu bloku arasında siyasi ve askeri gerilime bu ad verilmişti.

Bugün dünya Koronanın tetiklediği yeni bir soğuk savaş dönemine giriyormuş gibi görünüyor. Bu defa blokların iki süper gücü olarak Çin ile ABD önderliğinde Batı dünyasını görüyoruz.

Bu yeni sürüm soğuk savaşın safları da netleşmeye başladı. ABD Devlet Başkanı Trump, küreselleşmenin bittiğini, korumacılık çağı başladığını savunurken Çin Lideri Şi Cinping aksi fikirde…

Aslında kapışma, Çin’in yeni süper güç olarak ABD’den pek çok alanda pay koparmaya başladı. Tehditsiz yaşayamayan ABD ise Çin’i doğrudan kendisine hedef alıyor.

Tarihte ilk siyasi rehine olan Huawei Finans direktörünü tutuklatması, ticaret savaşı yanı sıra siber kapışmalar, vergi dayatmaları ile gerilim giderek tırmanıyor.

Şimdi de dananın kuyruğunu; Çin’den trilyonlarca $’lık virüs tazminatı talebi koparacak…

TÜRKİYE SOĞUK SAVAŞ 2.0’IN HANGİ TARAFINDA?

DEVAMINI OKU

AVM serbest sahil yasak

KAPALI ALANLAR AÇIK
AÇIK ALANLAR KAPALI
#Korona salgınına karşı fiziksel mesafe kuralını anlıyoruz.
Ancak AVM serbest iken;
orman, bisiklet, sahil yasağını anlamak mümkün mü?

Fiziksel mesafe, hayatımızın gerçeği haline geldi. Covid-19 virüsünün yayılmasını önlemek için herkesin ve her kesimin bu mesafeye riayet etmesi şart. Zaten konulan kurallar ile buna özen gösteriliyor, uymayanlar cezalandırılıyor.

İyi de bazı tutarsızlıklar söz konusu. Kapanan ekonomiler giderek açılıyor. Alışveriş merkezleri, kontrollü olarak ziyaretçileri kabul edebilirken, sahiller hala yasak. Bunun mantıklı bir açıklaması olmalı. Ben bulamadım.

Sosyal mesafe dediğimiz aslında fiziksel mesafe, AVM’lerde daha büyük sorun iken onlara serbesti getirilmiş ama gezinirken kişi başına daha  fazla alan bırakan sahiller hala yasak kapsamında kalmış.

Oysa bizim korona sürecinin getirdiği kısıtlardan kurtulmak için açık havaya ihtiyacımız var. Deniz kenarı, bisiklet yolu, orman yürüyüşünü yasak kapsamında tutup, insanların çok fazla yoğunlukta bulunabildiği AVM’leri serbest bırakmak, hijyen ve sosyal mesafe mantığına ters gibi görünüyor.

Acaba bizim bilmediğimiz mantıklı bir sebebi mi var bunun?

        SAHİLDE Mİ DAHA GÜVENDESİN, AVM’DE Mİ?

DEVAMINI OKU

Korona hayat tarzı

DAHA MÜTEVAZI YAŞA Kİ BAŞKALARI DA VAR OLABİLSİN
Hayat bize ihtiyaçlarımızı sunar, isteklerimizi değil.
#Korona minimal yaşamın gereğini bize hatırlatıyor.
İsteklerinin peşinde koşarken hayatı kendine zindan etme.

Bir virüs gelir, sana ayna tutar. O boy aynasında sana dair olanları görürsün. Neyi yakıştırmışsın neyi abartmışsın, net görürsün. İhtiyaçların sınırlı olduğunu hatırlarsın.

İsteklerin seni hangi borçların altına soktuğunu, başına açtığı dertleri kavrarsın. Hele ki evine hapsedildiğinde, zenginliğin senin içinde olduğunu fark edersin. Sahip oldukların aslında sana sahipmiş. Derdini sakladıklarının külfetini daha net anlarsın.

Misal gardırobunda kullanmadığın he çok giysin var? Peki ya ayakkabılar? O tişörtü kaç kez kullandın? Varsa evin? Yoksa mülk hevesin? Korona hayat tarzı bize sesleniyor; minimal yaşa ki dert edineceğin şeylerin sayısı azalsın.

Daha hesaplı davran ki borç yüzünden mahzun olma. Daha az  tüket ki gelirin sana yetebilsin. Acaba evinde kullanmadığın ne çok eşya vardır senin?

Hayat sana ihtiyaçlarını veriyor zaten. İsteklerini değil… İsterken dikkat etmelisin; çünkü o istek sana verilebilir.

Dilek tutarken dikkat et, gerçekleşebilir. Bu yüzdendir ki ‘hayırlısıysa olsun’  tevekkülü önerilir bize.

          HANGİ İHTİYACIN VAR Kİ KARŞILANMAMIŞ?

DEVAMINI OKU

Yüksek kârlara veda

HADDİNİ AŞAN ZIDDINA ULAŞIR
Abartılan kârlılık şimdi zarara dönüşüverdi.
#Korona sonrası yüksek kârlar yerini;
makul kazanca bırakmak zorunda.
Akarken doldurmaya alışık olanlar;
damlarken biriktirebilmeyi öğrenmeli.

Korona, aşırılıkları törpülemeye gelmiş, ölüm meleği gibi. İsteklerimiz ile ihtiyaçlarımızı birbirinden ayırt etmemizi sağlamakla kalmadı, fahiş kârların da sonunu getirdi. 2008 yılında başlayan ve etkileri hâlâ süren Küresel Krizin aşırı kazanç peşinde koşanlarca tetiklendiğini biliyoruz.

Türev denilen finansal araçlar ürettik. Onların aracılığıyla sanki kazanıyormuş gibi yaptık. Finansal yalanların sonu gelince kriz patlak verdi. Sorunu, zaten krizi yaratan zihin düzeyi ile çözmeye kalktık, başaramadık.

Derken Korona çıkageldi ve kendi çözümünü ortaya koydu; aşırılıkları törpüle, çılgınca kârları terk et, zorunlu ihtiyaçların dışındakilerden uzaklaş.

İstekleri ihtiyaç haline getiren tüketim histerisini terk et.

Ülkelerin çoğu bugün kapalı durumda. Dünya ekonomilerinin sırtına binen korona yükünün 15 trilyon $’ı aştığı biliniyor.

Korona sonrasında tüketim histerisi azalacak. Şirketler aşırı kârlara veda edecek. Daha makul kazancın yeni, farklı yolları aranacak. Kârsızlık arsızlıktır derler. Ancak fahiş kâr, arsızlıktan öte yıkım imiş, koronadan bunu öğrendik.

           AŞIRILIKLARIN MAĞDURLARINDAN MISIN?

DEVAMINI OKU

Korona temizliği zamanı

GÖRENEDİR GÖRENE
KÖRE NEDİR KÖRE NE
#Korona bize, sırtımızdaki gereksiz yükleri fark ettirdi.
Çevremizi kirleten ilişkileri görmemizi sağladı.
Meğer pek çok şey, ihtiyacımız değilmiş.
Kör olma da gör bunları…

Salgın sürecinde üzerimize yük olmuş çok sayıda külfetin farkına vardık. Gördük ki pek çok harcamamız bize ihtiyaç gibi gösterilmiş. Oysa bunlar yalnızca isteklerimiz imiş.

İnsanın ihtiyaçları sınırlı istekleri sonsuz olduğuna uyandık.

Sırtımızda gereğinden fazla külfet, insan, sorun taşımışız.

Korona yüzünden ekonomik, sosyal, psikolojik ve fiziksel perhize girmişken, acaba bu yüklerden kurtulmak mümkün olabilir mi?

Bence korona temizliği zamanı… Tıpkı bayram temizliği gibi çevremizdeki, sırtımızdaki gereksizlerden arınma için altın fırsat sahibiyiz. Fuzuli harcamalarımızdan, değer üretmeyen ilişkilerden, kötü alışkanlıklardan, bize yük olan çevremizden kurtulmak pekala mümkün.

Fiziki mesafe tedbiri, bizi üzenleri hayatımızdan uzaklaştırmayı kolaylaştırabilir. Sürekli söylenen, kusurlarımızı ikide bir yüzümüze vuran, arkamızdan konuşan, yüze dost kalbe hain kişileri, Korona temizliği ile göndermek faydalı olacaktır.

Hazır perhiz yapıyorken ruhsal detoks şansını ıskalamayın.

SIRTINDAKİ KÜFEDEN KURTULMAK İSTER MİSİN?

DEVAMINI OKU

Korona Vizesi geliyor

BİYOMETRİK DENETİM ÇAĞINA HOŞ GELDİN
#Korona sonrası yeni seyahat kuralları yolda.
Tıpkı 11 Eylül saldırısı ardına olduğu gibi…
İnsanlardan seyahat vizesi yanı sıra;
biyometrik denetime tabi Korona Vizesi de istenecek.

Covid-19 virüsü ile başlayan salgın sonrası ülkeler, seyahat kurallarını yeniden düzenlemeye başladı. Her şey normale döndüğünde seyahatler nasıl olacak? Ülke sınırları karşılıklı açıldığında, turistler, iş inşaları eskisi gibi dolaşabilir mi?

Bunun cevabı, yavaş yavaş netleşmeye başladı. Salgın geçse dahi bazı katı seyahat kuralları geliyor. Bunların başında Korona Vizesi denilen uygulama var.

Buna göre seyahat için ülke vizesi yanı sıra virüsten vareste (virüsten arınmışlık) vizesi de aranacak. Kısaca İngiltere’ye gitmek istiyorsan, konsolosluktan seyahat vizesini, akredite bir hastaneden korona vizesini almak zorunda kalacaksın.

Tıpkı 11 Eylül saldırısı sonrası havacılık seyahat için konulan katı güvenlik kuralları gibi şimdi Covid-19 için benzer yaptırımlar yolda.

Her büyük kriz, beraberinde yeni kurallar getirir. Güvenlik ile mahremiyet arasında tercih yapmış ve güvenliğimiz için mahremiyetten vazgeçmiştik. Şimdi virüs yüzünden bir kez daha mahremiyet kısıtlanıyor. Çünkü ucunda ölüm riski var.

      VÜCUDUNUN DENETELENMESİNE HAZIR MISIN?

DEVAMINI OKU

Devletleştirme çağı

KAMU EN BÜYÜK İŞVEREN OLUYOR
Dünya ekonomileri devletleştirmeye gidiyor.
Halkın cebine para koyuyor.
İşsizlerin yeni işvereni oluyor.
Özel sektör küçülürken kamu sektörü büyüyor.

Korona ile birlikte yeni yöntemler, yaklaşımlar belirginleşti. Bunlardan biri;  ekonomi yönetimi davranış değişiklikleri…

Devletleştirme çağına girdik gibi görünüyor. İşsizlik temel sorun haline gelirken, devlet; halkın cebine para koymaya başladı. Zorda olan şirketlere kaynak transferi yanı sıra bunların hisselerini topluyor, batmasın diye şirketleri satınalma yoluna gidiyor.

Koronanın dünya ekonomilerine verdiği zarar 15 trilyon $’ı aşarken, salgın süreci daha da uzaması halinde maliyetin şişeceği tahmin ediliyor. Aslında bundan çeyrek asır önce kamunun ekonomi içindeki payının yüksekliğinden yakınıyor, özelleştirme yöntemiyle kamuyu küçültmeyi deniyorduk.

Türkiye de bu süreçten geçmiş ve çok sayıda KİT’i (Kamu İktisadi Teşekkül) özelleştirmiştik.

Ancak bu defa kamunun yeniden büyümesi gündeme geldi. ABD, AB ve İngiltere başta olmak üzere pek çok yönetim, zordaki kendi şirketlerinden ya hisse alıyor veya şirketi devralıyor.

Bu da kamuyu en büyük sektör haline getiriyor.

    ÖZELLEŞTİRME FURYASINI HATIRLIYOR MUSUN?

DEVAMINI OKU